Soyağacı matematiği, ırkçılık ya da ailenizi nasıl dizersiniz
Genlerimde tüm bir insanlık kadar doğa var. Beni oluşturanlar içinde her türlü insanın olması da doğal. Benim bugün bir takım var oluş sıkıntıları çekmem de doğal. Zaten doğum başlı başına bir travma.
Büyük kitlesel göçlerden sonra genel davranış biçimi göç eden ilk kuşağın unutmaya, ikinci kuşağın tutunmaya, üçüncü kuşağınsa anımsamaya çalıştığına dairdir. Bu çok da anlaşılabilir, zira neden ne olursa olsun zorla yerinden edilmek kuşaklar boyu silinmesi zor bir travmadır.
Bugünkü Türkiye nüfusunun önemli bir bölümünün Yunanistan mübadili, Balkan muhaciri, Kafkas sürgünü olduğunu, bu sürecin günümüzde de İran, Afganistan, Orta Asya’nın Türkçe kökenli dilleri konuşan halkları, Rusya, Ukrayna, Suriye gibi ülkelerden gelen halklarla devam ettiğini kabul edersek yaşanan bireysel ve toplumsal sorunların çözülmesi için farklı yaklaşımlar gerekmektedir. Nitekim, bu sadece Türkiye’nin sorunu değil Avrupa ülkelerinin de bir sorunudur. İki Dünya Savaşı’nın Avrupa’daki insani yıkımları, bu yıkımların unutulma, unutturulma, anımsanma süreçleri psikojeneanoloji (soybilim psikolojisi), kuşak aktarımı, aile dizimi gibi tartışmalı çalışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu yazının amacı birtakım güncel dizilere de konu olan bu disiplinleri irdelemek değil. Soy olgusuna matematiksel olarak bakmaktır.
Normal şartlar altında her bireyin biyolojik olarak bir annesi ve bir babası vardır. Her bir anne ve babanın da bir anne ve babası. Bunun sayısal hesaplama formülü basit bir matematiksel ifadeyle n bir doğal sayı olmak üzere 2n dir. Yani bizden önceki birinci kuşak olan anne babamız 21 = 2 ikinci kuşak olan ninelerimiz ve dedelerimiz 22 = 4 şeklinde hesaplanır.
Ortalama olarak her bir kuşağı 25 yıl olarak ele alalım. Günümüzden kaç yıl önce soyağacımızda büyükbaba ve büyüannelerimizin sayısını hesaplayabiliriz.
O güne kadar olanların sayısıysa yine n bir doğal sayı olmak üzere 2n+1-2 formülüyle hesaplanır. Örneğin çok basitçe ikinci kuşak için 22+1-2 = 6 hesaplaması bize anne baba ve onların anne babalarının sayısı olan 6’yı verir. Üstel fonksiyonların doğası gereği bu sayılar hızla artar. Sekizinci kuşakta ulaşılan toplam sayı 29 -2 = 510’dur. Sekizinci kuşak ortalama 200 yıl gibi bir zaman dilimidir. Bu 200 yıllık süreçte bizim 510 çok yakın akrabamız vardır.
Bizler fizyolojik özelliklerimizi bütün bu bizden önceki isimlerini bile bilmediğimiz insanlardan aldık. Bu insanlar kimlerdi peki? Bu 510 kişinin masum, mazlum, iyi yürekli, yardımsever insanlar olduğunu mu düşünüyoruz? Elbette bu gerçekçi değil, bizim dedelerimiz mazlumsa zalimler kimin dedeleri? Zira çok doğaldır ki biz sadece genetiğimizi miras almadık yüzyılların psikolojisini de miras aldık. Bu da şu an yaşayan tüm bireyler için bir travma, doğal bir travma.
Öte yandan, kendinizi bir ırka, soya, milliyete sıkı sıkıya ait hissedebilir, bununla gurur duyabilirsiniz. Bu da pek gerçekçi değil, çünkü örneğin son 400 yıl içinde 16 kuşak geçti ve toplam birinci derece akrabalarınızın sayısı 131070’dir. Daha önceki yıllara, yüzyıllara gidildiğinde bu sayının çok daha artacağı ortadadır. Kısacası atalarımız, analarımız olan bu 131070 kişinin tek bir soydan olması imkansızdır.
Travmalarının köklerinin atalarda, ninelerde olduğu ve bunlardan kurtulmanın bir yolunun da olduğu modern psikolojide, psikiyatride 1980’lerde sonra gelişen bir yaklaşım. Dediğim gibi, bunlar bilgimin dışında sadece bir anarşist olarak konuya şöyle yaklaşmak istiyorum: Genlerimde tüm bir insanlık kadar doğa var. Beni oluşturanlar içinde her türlü insanın olması da doğal. Benim bugün bir takım var oluş sıkıntıları çekmem de doğal. Zaten doğum başlı başına bir travma. O zaman bunları aşabilmenin çıkışı da bende. Suçu, sorumluluğu atalarda aramak değil, bir tür kaderci yaklaşım değil, tam tersi bütün bunları kendimizin dönüştürebilmesi. Geçmiş yaşam karmalarına takılıp kalmamak bugünü kurmak.