Erdoğan’ın gidiciliği ve nasıl gönderileceği üzerine spekülasyonların yeniden yoğunlaştığı günlerdeyiz. Süreçin dışarıdan ve içeriden yönlendirmelere, yeni oluşumlara, hatta bir askeri darbeye açık olduğu doğru. Güç ilişkilerinin verili durumunda bunlara yoğunlaşmak, olasılıklar üzerine papatya falı açmak ise, emperyalistlerden ve düzen içi güçlerden medet umma beklentisini güçlendirdiği, ilerici-devrimci güçleri demoralize ve paralize ettiği için zararlı.
Türkiye toplumu, iç savaşın, Suriye savaşlarının, toplumsal çözülme, çürüme, dağılma dalgalarının burgacında çırpınıyor.
Bu gidişi durdurmak, topluma yeni bir yön ve enerji kazandırmak için soldan müdahale gerekiyor.
Türkiye solunun en etkili olduğu 1960-1980 arasındaki yirmi yılda Türkiye’ye kattıklarına bakmak, bu kritik dönemde katacaklarının yaşamsal önemini bilince çıkarmak açısından yararlı olabilir.
Bu düşünceyle, 10-11 Kasım 2007’de, 14 Mayıs Platformu tarafından İstanbul’da düzenlenen “Tarihi Konuşuyoruz” sempozyumuna sunduğum konuşma metninin sonuç bölümünü kısaltarak buraya alıyorum.[*]
Bir: Solun yükselişi, Türkiye toplumunda aklın, bilimin ve halk yığınlarının yararına olanın doğrunun ölçütü durumuna geldiği bir yeni sosyalist aydınlanma hareketini geliştirdi ve toplumsal düzeyde yaygınlaştırdı. Toplumsal olarak daha ileri, eşitlikçi, katılımcı bir yeni toplum ve cumhuriyet projesini Türkiye’nin gündemine soktu. Laikliğin devlet yönetiminin, sekülerliğin toplum yaşamının doğal durumu olarak algılanıp güçlenmesine katkı yaptı.
İki: Türkiye solu, özellikle 1960-70 yılları arasında, kendi kişiliğinde, tarihin derinliklerinden gelen ikilem ve kutuplaşmaların bir yeni sentezle aşılabileceğini gösterdi. Başkaldıran, hak arayan bütün toplumsal, ulusal, etnik, cinsel vb. renkler sosyalizm bayrağı altında toplandılar. Bu toplanış, solun her türlü başkaldırı ve hak arayışının evrensel adresi olduğunun, aynı zamanda tüm bu eğilim ve hareketlenmelerin, kendi özel hedefleriyle insanlığın toptan ve toplumsal kurtuluş hedefi arasındaki bağı kurabildiklerinin doğrulanmasıydı. Bu iki yönlü ilişki çok önemliydi. Bugün çok daha önemlidir.
Üç: Öneminden dolayı daha özel olarak belirtmek gerekir ki, Kürt hareketi bu dönemde genel olarak Marksizmden ve Türkiye sol/sosyalist hareketinden derin biçimde etkilendi; “Kürt sorunu”nu bu adıyla anılabilir, tartışılabilir bir konu haline sol getirdi.
Dört: Türkiye solu, bu topraklarda devleti kutsayan, her şeyi devletten bekleyen, “hak”lar için savaşmaktan çok, kendisi için ayrıcalıklar peşinde koşan uyruk bilinci yerine, hakkını arayan, hak ve özgürlüklerini, örgütlenme hakkını kullanan bir yurttaşlık bilincinin gelişmesine katkı yaptı. Solun yükseliş dönemi halk yığınlarının hakları için örgütlendiği, sokağa çıktığı, devlet ve toplum yönetimine eylemlilikle katıldığı en ileri dönem oldu. Türkiye’nin yakın tarihinde “demokrasi”nin, “örgütlü toplum”un sözünün edilebileceği tek dönem bu dönemdir.
Beş: Ulusal bağımsızlık, kişilikli dış siyaset kavramlarının antiemperyalist bir tonla yeniden canlanması solun etkisiyle oldu. Devrimci gençliğin kararlı eylemliliği sonucunda Amerikan 6.Filo’su 13 yıl bu ülkenin limanlarına giremedi.
Altı: Planlı kalkınma anlayışının kabul görmesinde, sanayileşme hedefinin genel toplumsal bir amaç olarak benimsenmesinde solun çok önemli payı oldu.
Yedi: Toplumsal dayanışma, paylaşmacılık, birbirine karşılıksız hizmet, zayıf olanı koruma, insan sevgisi, mutluluğu hep birlikte arama türünden değerler Türkiye’de solla birlikte yükseldi. Sömürünün, vurgunculuğun, tefeciliğin, her türlü baskı ve zulmün ayıp, hatta toplumsal suç sayıldığı bir toplumsal ahlâk anlayışı etki ve saygınlık kazandı.
Sekiz: Türkiye solu, Türkiye’nin bütün siyasal akımları üzerinde etki ve tepki yarattı. CHP'nin “ortanın solu”na kayışındaki en önemli nedenin solun ilerleyişi olduğu tartışılmaz bir gerçektir.
Dokuz: Türkiye sol hareketi, toplum yaşamının bütün alanlarına, siyasete, bilime, kültüre akademiye nitelik kazandırdı. Türkiye’nin aydın ve yetişkin insan kaynağını gürleştirdi.
On: Sol, Türkiye toplumunun, Türkiye insanının kendine güvenini geliştirdi. Onurlu, kişilikli, üretken, kamunun çıkarını kendi çıkarının önüne koyan erdemli insan yavaş yavaş öne çıkmaya başladı. Hak, yetki ve yükselmenin emeğe, yeteneğe, katkıya bağlı olduğu bir kültürleşme çiçeklendi.
On bir: Emek, işçi sınıfı, bu dönemde, özellikle de 1967’de DİSK’in kuruluşundan ve 15-16 Haziran işçi ayaklanmasından sonra toplumsal yaşamın, sınıf mücadelesinin başat bir öğesi olarak öne çıktı. Sol hareket en çok tarihin bu döneminde işçi-emekçi sınıflarla bağlandı. Türkiye’de emekçilerin sendikal örgütlülüğü en çok bu dönemde gelişti. Emekçilerin ücret, toplumsal ücret başta olmak üzere çalışma ve yaşam koşulları en çok bu dönemde iyileşti.
On iki: Türkiye’de üniversiter-akademik yaşamın önemli ilerleyiş kaydettiği yıllar, Türkiye’nin sola açıldığı yıllardır. 1950’den sonra Demokrat Parti diktasına karşı mücadelede önemli rol oynayan üniversiteler, 60’lı, 70’li yıllar boyunca da, akademik üretimde, toplumsal sorunlara ilgi ve katkıda, üniversitelerin özekliği, bilimsel çalışmanın özgürlüğü istemini yaşa geçirmekte ileri adımlar attılar.
Solun Türkiye’ye katkısı silinip gitmiş bir tarih değil, eşitlikçi, özgürlükçü bir kardeşlik toplumunun toprağa serpilmiş tohumlarıdır. Bu tohumu yeşertmek bugün, yalnızca solun, sosyalistlerin değil Türkiye’nin ihtiyacıdır.
haluk.yurtsever@gmail.com
[*] Sempozyumun öteki katılımcıları, Bülent Forta, İlhami Aras, Metin Çulhaoğlu, Mihri Belli, Mukaddes Erdoğdu Çelik, Mustafa Yalçıner, Mehmet Güneş ve Veysi Sarısözen’di. Sempozyumdaki konuşmalar 2008 Haziran’ında, Sosyal İnsan Yayınları tarafından Tarihi Konuşuyoruz Sempozyumları 1 adıyla yayımlanan kitapta yer aldı.