Sol odak ihtiyacı ve HDP açmazı

Türkiye yeni ana muhalefet partisini, sol yeni liderini buldu mu? HDP ülkenin iki muhalefet odağını; Kürt siyasi hareketini ve sosyalist hareketi birleştirir mi? Eğer iki dinamik birliktelik sağlarsa kitleselleşme iksirini bulur mu? Yoksa artık herkes “Kürtçü”mü olacak?

Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında, bilhassa Selahattin Demirtaş'ın oy oranı vesilesiyle sol kamuoyunda tartışılan ve tartışılmayı hakeden bazı başlıklar bunlar.

“Yeni rejim için yeni sol muhalefet” oluşturmaya çalışan siyaset mühendislerinin gündeminde de bu soruların olduğu yine yazılıp söylenenlerden anlaşılıyor.

Yapılan tartışmalarda iki uç eğilim göze çarpıyor. Birinde, Kürtlerin mücadelesine karşı mutlak bir mesafe oluşturma düsturuyla hareket ettiği için Demirtaş'ın başarısız olduğunu ve elde ettiği sonucun sol harekete bir katkı sağlamayacağını aksini düşünmenin “Kürtçülük” olduğunu söyleyenler var.

Diğer uçta ise HDP-Demirtaş'ın solun büyük çaresizliğini ortadan kaldıracak siyaset tarzını ve enerjiyi üretebileceğini ancak HDP'nin Türkiyelileşerek kazanacağını salık verenler var. Sol örgütlerin birlik yapması ve yüzde on barajını aşması da bu yaklaşıma içkin.

Peki, Demirtaş başarılı mıdır değil midir? Söz konusu olan alınan oy, istatistiki veriler ve kamuoyu tepkisi (teveccühü) ise (ki seçim bu, daha ne olsun) Demirtaş'ın başarılı kabul edilebileceği yeterince açıktır.

Bununla birlikte, sol siyasetin bu sonuçtan etkileneceği, HDP dışında kalan sol-sosyalist örgütlerin “çatı kuralım” dayatma ve ısrarıyla karşılaşacağı da öngörülebilir.

***

Durum böyleyken şu sorular daha önemli hale gelmektedir. Örneğin, Türkiye'nin tamamının sol temsiliyetini sağlayabilecek ortak bir zemine, Kürt hareketinin örgütsel gövdesinin oturması (birlik) artık mümkün müdür ve bununla birlikte; sosyalist hareket açısından doğru olan yaklaşım başka bir ifadeyle önümüzdeki dönemin stratejisi ne olmalıdır?

İlki, Türkiye toplumunun sola açık kesimi ve sosyalist hareket ile Kürt siyasi hareketi arasındaki tanımlı ve belirli olan mesafenin tamamıyla ortadan kalkması, kısa vadede (1-2 yıl) olabilirmiş gibi görünebilir ama öngörülebilir politik gelişmeler nedeniyle sonrasında mümkün değildir.

Çünkü bu iki dinamik arasındaki ilişki bir “tabula rasa” değildir. Seçimden sonra boş bir sayfaya yazmaya başlamadığımızı biliyoruz. Geçmişte aradaki mesafeyi oluşturan siyasi tutum ve hedefler iki taraf için de hâlâ geçerliliğini korumaktadır.

Geçtiğimiz 10 yılda temel stratejisini Ortadoğu'daki emperyalist müdahalenin neden olduğu boşluklardan faydalanmak olarak ortaya koymuş olan ve Kürt ulusal çıkarlarını merkeze alan Kürt hareketinin, bu pozisyonunu ve stratejik konumunu değiştirmesi önümüzdeki dönem muhtemel görünmemektedir.

Bu söylenen bir eleştiri ve sahadan kaçma değil, tespit ve sahaya hakim olmadır.

Bölgedeki gelişmeler Kürtler açısından bağımsızlığın kapısını açacak şekilde seyretmekte ve Türkiye'deki Kürt hareketinin de beklenenin aksine, daha “Kürdistani” bir hatta çekilmesi olasılığı artmaktadır.

Rojava'daki Kürt inisiyatifi (devleti) bir daha kolayca yok edilemeyecek bir örgütlülüğe kavuşmuş, Irak'ın parçalanması ve özerk olan Kürt Bölgesel Yönetimi'nin bağımsızlık ilan etmesi an meselesi haline gelmiştir.

Dolayısıyla PKK hareketi önümüzdeki dönem AKP ile ilişkisini yer yer çatışmalı olsa da devam ettirecek, dahası AKP gibi ABD ve diğer emperyalist güçlerin bölgeye dönük müdahalesinde bir muhatap olarak konumlanmak isteyecektir.

Bu tabloda, sosyalist hareketin öncelikleri ile Kürt hareketininkiler arasında bir örtüşme, senaryo gerçekleştiğinde ortadan kalkar. HDP'nin kuvvetli belirleyeni olan Kürt siyasetinin tavrının bu partiyi mutlaka etkileyecek olması ve “Türkiyelileşme”, “solun çatı örgütü olma” gibi iddiaların zaafa uğraması söz konusudur.

***

Ancak bu duruma rağmen bugün için geçerliliğini koruyan bazı değerlendirmeler yapılabilir.

Birincisi, AKP'ye teslim olmayan yarımın, varlığını bir sol alternatife armağan etmek üzere uzun süredir dinamik bir biçimde beklediği ve AKP'nin krizinin devam ettiği bir vakıadır. Türkiye'nin bağımsız, sınıf mücadelesi eksenli ve sosyalist bir cumhuriyeti hedefleyen sol odağını yaratmak sosyalistlerin öncelikli hedefi olmalıdır.

İkincisi, Türkiye'de bugün için sadece AKP ve onun gerici düzenini karşıya alan bir mücadele ortaklığı, Kürt hareketi ve sosyalist hareket arasında gerçek, eşit ve geliştirici bir ilişkinin yolunu açabilir.

Üçüncüsü, solun toplumsal çıkış yapma olanağını artıracak ve hareket alanını genişletecek gelişmeler değerlidir. Demirtaş'ın elde ettiği sonuç buna hizmet ettiği ve bunu geliştirmeyi hedeflediği ölçüde önemsenmelidir.

“Yeni bir cumhuriyet” hedefleyen bir sosyalist odak, düzen içi “radikal demokrasi” veya “özgürlük” arayışında olan bir sol odakla AKP ve sermaye karşıtı mücadelede elbette bazen yan yana gelebilir. Panik yapmaya ve korkmaya lüzum yok. Sosyalist programınızda, hedeflerinizde ve ilkelerinizde tutarlı ve kararlıysanız bu ilişki sizi liberal veya Kürtçü yapmaz. Haziran İsyanı bunun verilerini yeterince ortaya çıkarmıştır. 

onuremreyagan@gmail.com