Siyasette yeni yapılanma ve sol

İki haftadan az zaman kaldı; referandumdan ne çıktığını 12 gün sonra hep birlikte göreceğiz. 

Sonuç, hem “Evet” hem “Hayır” durumunda kuşkusuz önem taşıyacaktır. Ancak, konuya düzen siyaseti açısından bakarsak, “Hayır” çıkması halinde süreçlerin daha da karmaşıklaşacağını, çok yönlü dinamikler ve boyutlar kazanacağını söyleyebiliriz.

Devam etmeden, sıkça kullandığımız “düzen siyaseti” terimiyle neyi kastettiğimizi açıklamaya çalışalım.

Sermaye sınıfının, bu sınıfın örgütlerinin, “düşünce kuruluşlarının”, medyasının, siyasal parti olarak örgütlenmiş temsilcilerinin ve düzenin örneğin ordu gibi yerleşik kurumlarının belirli bir toplumsal formasyonun kendini yeniden üretmesi için siyaset alanında sergiledikleri etkinliklerin toplamı düzen siyasetidir.

Hemen ekleyelim: İçerde, başat durumdakisiyasete “Türkiye öyle değil böyle olmalı” eleştirisi yapan, ancak düzenin temellerini sorgulamayan aktörlerle, dışarda “Biz şöyle bir Türkiye görmek istiyoruz” diyen odaklar da düzen siyasetinin aktörlerisayılmalıdır.

Devam edersek, Türkiye’de düzen siyasetinin, referandumu önceleyen ve sonuç ne olursa olsun bundan sonraki süreçleri etkileyecek bir yapılanma içinde olduğunun görülmesi önem taşımaktadır.

Şöyle de söyleyebiliriz: Türkiye’de düzen siyaseti, çeşitli aktörlerin önceki etkinliklerinin bir bileşkesi, sonucu olarak yeni bir yapılanma içindedir.Ülke referanduma bu yapılanmayla gitmektedir ve referandumun ardından ortaya çıkacak konjonktür de yine bu yapılanmanın etkilerini taşıyacaktır.

“Yeni” yapılanmanın özellikleri?

Birincisi: Türkiye’de düzenin gerçek anlamda “partili siyaset” dönemi bitmiştir ve (çok istense bile) partili siyaset dönemine yeniden dönülmesi pek mümkün görünmemektedir.

Gerçek anlamda partili siyasette siyasal partiler vardır; insanlar umutlarının, beklentilerinin, taleplerinin vb. karşılığını bu siyasal partilerde bulurlar ve tercihlerini öyle yaparlar. Partili siyasetin bittiği noktada ise insanlar umut ve beklentilerinin ötesinde korkularının karşılığını (çaresini) siyasal partilere, ama daha çok liderlere atfederler.  İlkinde bir tüzel kişilik ve oradan çıkarım, ikincisinde tekil bir figür ve ona bir atıf/yükleme, “onda bulma” ağır basar.

Türkiye’de düzen siyaseti özellikle son dört beş yıl içinde ilkinden ikincisine geçmiştir ve “partili siyaset” bu anlamda bitmiştir.

İkincisi:Başta sıralanan “düzen içi aktörlerin”, hatta onların çeşitli ittifaklarının, düşündüklerini zor’un şu ya da bu biçimine başvurmadan, onay’la gerçekleştirme kapasitelerinde ciddi bir eksilme vardır. Yukarıdaki birinci noktayla bağlantılıdır: Normal partili siyasette sıradan bir yurttaş doğru ya da yanlış ama gerçek bir tercih yapar; bugünkü siyasette ise yurttaş korkularının ve koşullanmışlıklarının zorlamasıyla ancak atıflarda/yüklemelerde bulunabilmektedir.  Sonuç ciddi bir yarılma ya da kutuplaşmadır; onay öğesini büyük ölçüde devreden çıkardığı gibi düzen aktörlerinin yapabilirliklerine de sınırlar çizmektedir.

Bu durumda referandumda “Evet” diyen bir Türkiye’de “atfedilen/yüklenilen” olarak Erdoğan’ın işi ne kadar zor olacaksa, “Hayır” diyen bir Türkiye’de pusuda bekleyen “restorasyon güçlerinin” siyaseti yeniden yapılandırma uğraşları da o kadar güçlükle karşılaşacaktır.     

***

Bütün bunlar sol için ne ifade ediyor?

Bir kere, düzenin partili siyaset döneminin anlattığımız anlamda bitmiş olması, aynı durumun sol için de geçerli olduğu anlamına gelmez. “Diyalektik bütünlük” diyorsak ortadaki durumun sola uzanıp onu da etkileyen yanları kuşkusuz olacaktır; ancak aynı bütünlük kendi içinde çelişkili olacağından solun kendi “partili siyaseti” için mutlaka bir alan, bir boşluk çıkacaktır.

Daha önemlisi ise, düzenin partili siyaset döneminin bitmiş olması, mevcut kutuplaşma, düzen içi aktörlerin yapabileceklerinin sınırlı kalması ve düzen siyasetini yeniden merkezde toplamanın güçlüğü gibi olguların “sola kaçak verme”, “sola yeni alan açma” gibi imkânları da beraberinde getirecek olmasıdır.

“Hayır” çıkması halinde düzen içi senaryolar (ve elbette “tuzaklar”!) ne kadar çeşitlenirse çeşitlensin bu imkânlar da o kadar artacaktır.