Meclis gündemi bugünlerde “bütçe görüşmelerine” yoğunlaşmış durumda. Rakamların, sonu gelmez teknik ayrıntıların, mevzuatların, makul gösterilen gelir ve giderlerin berisinde çok temel bir gerçek var: Sınıf savaşı.
Devlet bütçesi denilen şey “sınıf savaşını” yansıtan bir düzey, bir ayna. Bütçe görüşmeleri, devletin yükü hangi sınıflara bindirdiğini, hangi sınıf ve katmanları kolladığını, kimi ödüllendirip kimi cezalandırdığını da yansıtan bir araç. Bütçe gelirlerinin vergilerle nasıl da hayatımızı işgal ettiğini biliyoruz. Henüz maaşımızı almadan el konulanı biliyoruz, daha midemize inmeden aldığımız ekmekten, etten, sütten koparılan payı biliyoruz.
Elbette bir de bizden toplananlarla oluşan gelirin nasıl dağıtıldığı, kimlere pay edildiği var. Bu yazı bir bütçe yazısı değil ancak bütçenin oldukça minik bir bölmesinden bahsetmek istiyoruz. Yüzde beş-altı civarında pay ayrılan “sosyal yardımlar”. Milyonlarca yoksul yurttaşın parça pinçik edindiği, yakacak yardımı, gıda yardımı, bakım yardımları gibi “harcama kalemleri” bunlar bütçe için.
Ancak burada sınıf savaşının da ötesi var…
AKP rejiminin yıllar yılı “rıza mekanizmasını” üzerine bina ettiği bu “sosyal yardımlar” politikasının pek de görünmeyen bir yüzü, yoksul kadınların. Görünmez olan şu ki “sosyal yardımı” arayan, başvuran, başvuruyu takip eden, yardım kuyruğuna giren, oradaki tüm aşağılanmayı yaşayan, memur tarafından görmezden gelinen, sorusuna cevap verilmeyen, suratına bakılmayan kadınlardır.
Çoğunlukla sadece yardım aldığı için bile pejoratif kodlarla anılan, “ben bilmem, beyim bilir” sözüyle karikatürize edilen, öfkesi taşacak yoksulla(erkek); yardım için “ağız eğeceği” devletin hışmı arasında kalan kadınlar…
“Sosyal yardımın” gurur öğüten, küçük düşüren, sabır taşıran, pişman ettiren, isyan ettiren tüm “pis işleri” ezilenler içinde de “ezileni”, kadınları seçiyor. Bir tarafta borç ve faiz olarak milyonlarca lira para babalarını ihya ederken diğer tarafta “toplumsal fabrikanın” kadınları parça pinçik yardım toplamaya koşuluyor.
“Duygular” boş durur mu?
Yoksul kadınların bedeninde, ruhunda gezinen “duygular”; birike birike kireç gibi süzülen, süzüldükçe taşlaşan, taş oldukça ağırlığını hissettiren “duygular”, olmaz denilen sayıların, ruhsuz istatistiklerin içinde kayboluyor.
Altındağ’da yaşayan Gülten’e sorsanız “köpeğin önüne konulan kemikten” bahsedecektir:
“Bu affedersin, herkesten uzak olsun, köpeğin önüne bir kemik atarsın ya, aynı o durum. Kemik kemiriyoruz biz böyle, öyle değil mi? (…) Yani köpeğin önüne kemik atarsın da yalanır, onunla uğraşır ya, aynı o durum”
Buradaki duygu yükünü bilmek gerekir. Hayatınız boyunca düzenli olarak yapmak zorunda kaldığınız hangi iş için kendinizi “boş kemik yalayan bir köpek” gibi hissettiniz?
Benzer durumda olan Ahu, kendisini dilenci gibi hissetmektedir:
“Bu ülkede bu devlet böyleyken, çocuklarım da benim gibi yardım alacaklar. Çocuğum şu an benden utanıyor biliyor musunuz? Bu bir dilenciliğe giriyor işte. (Çocuğum) anne bu dilencilik diyor, yapma etme, gitme diyor. Kendini küçük düşürme diyor, 15 yaşındaki genç çocuğum diyor”
Altındağ’da yaşayan Goncagül, yardım istemeyi “ağız eğmek” olarak görüyor:
“…yardım verilirken böyle küçümser gibi bakıyorlar. Ben de o işi hiç sevmiyorum… Kaymakamlığa gidiyorsun, çekini sormaya adam masa başında oturuyor, ne yapacaksın iki dakika bilgisayara koyup bakacaksın…bir kaldır da kafanı surata bak…surat beş karış…yardım almaktan gerçekten nefret ediyorum, davranış tarzlarından”
Gülseren de aynı “duygularla” yaşıyor:
“Yardıma gitmek iyi bir şey değil…Davranış şekilleri değişik oluyor, bozuk oluyor, sen gelince azarlanarak konuşuyorlar, yüzüne bakmayarak konuşuyorlar”(1)
Aynı yoksulluk içinde yer alsalar da kadınların payına daha fazla aşağılanma, değersizlik duygusu, küçük görülme ve utanç düşüyor.
Burada bir dönem Avrupa Birliği angajmanlarıyla bağlantılı olarak çokça sözü edilen “toplumsal cinsiyet duyarlı bütçe” (gender-sensitive budget) sözü soğuk bir şakaya dönüşüyor. Bütçenin yüzde beşi kadınları sistematik olarak aşağılamanın, yoksulları bu aşağılamaya mecbur bırakmanın, hem şükrettirip hem kahrettirmenin, böyle böyle “gender-sensitive” olmanın yolunu gösteriyor!
Kaynak
1-Tüm alıntılar için bakınız, der. Denizcan Kutlu, Sosyal Yardım Alanlar, İletişim Yayınları(2018); “Sosyal Yardımların Toplumsal Cinsiyetli Doğası: Cinsiyetçi İşbölümünün Yeniden Üretimi”, Özge Sanem Özateş Gelmez