Sermayedarlar için doğa

Antalya’nın Korkuteli ilçesinin Dereköy Yaylasında bir kömür madeni açılmak isteniyor ne zamandır. Köylülerden arsalar toplandı, her zamanki gibi iş başlamadan yasal kılıflar uydurulmaya başlandı ve son olarak ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporu gerekli değildir kararıyla işler rayına sokuldu. Dereköy halkı maden ocağı kurulacağını duyduğu andan itibaren bu işe karşı. Nasıl karşı olmasınlar ki zaten; açılacak bir kömür ocağı ilk önce bölgenin doğal yapısını bozarak işe başlayacak. Ardından bölgenin Bio-çeşitliliğini, florasını, toprak yapısını bozacak, yer altı su kaynaklarının kirlenmesine yol açacak ve yer üstü su kaynakları da kuruyacak. Yetmez, tarımda mutlak bir verim kaybına ve bölge hayvancılığına vereceği zarar da cabası. Siz olsanız karşı olmaz mısınız?

İktidarın betonlaşmış beyinli memurlarına göre karşı olmazsınız, çünkü buradan maden çıkarılacak, ülke ekonomisine koskocaman faydalar sağlayacak, falan filan. Tüm ülkeyi betona çevirirken, nükleer santral kurmaya çalışırken, ülkenin tüm yaşamsal yapısını cehenneme çevirirken söyledikleri ve yaptıkları şeyler hep aynı. Halkı aldatmak ve yasaları hiçe sayarak çevrelerindeki bir avuç zengin için tüm ülkeyi harabeye çevirirken işçisinden, köylüsüne tüm halkı sessizce boyun eğdirmeye çalışmak.

Bu sefer olmayacak.

Çünkü bu sefer geçmişte olduğu gibi karşılarında “sürü” gördükleri insanları bulamıyorlar. Bu sefer “vur ağzına al lokmayı” köylüler, “çalışmayıp da ne yapacak” işçiler, “halkımız bizi her zaman dinler ve takdir eder” cinsinden bir halk bulamıyorlar. Koca koca inşaat şirketleriyle, maden şirketleriyle girip talan etmek istedikleri ülkenin her yerinde o küçümsedikleri “halk” çıkıyor karşılarına. Jandarmaya “öyle mi alay komutanı” diyebilen bir halk, 70’lik nineleriyle direnişe katılan bir halk çıkıyor artık karşılarına.

Bu sefer olmayacak.

Halkı değil çevre katliamlarını yapacak sermaye çevrelerini koruyup kollayan AKP iktidarı artık halkı kolluk kuvvetleri vs. ile de korkutamadığını görüyor. ÇED raporu gerekli değildir demenin çevre cinayetlerine kapı açmak demek olduğunu bilen halkı aldatamıyor artık. Hukuksuzluklarına hala kılıf uydurduklarını düşündükleri her sefer karşılarına kendi hukukunu işletmek isteyen halk çıkıyor. Halkın bir tek ağaç için nasıl ölümüne savaşabileceğini iktidara gösterdiği yıllardır biliniyor görünüyor.

Şimdi insanlar artık soruyor bırakın çocuklarımıza iyi bir dünya bırakmayı bu kapitalistler yüzünden çocuklarımıza bir dünya bırakabilecek miyiz acaba

Dereköy’de ışıl ışıl meyve bahçeleri var şimdi; kayısı, vişne, erik, şeftali aklınıza ne gelirse yani. Hani pazardan 10-15 liraya alamadığımız meyveler bunlar. Çocuklarımıza doyasıya yediremediğimiz meyveler.

Dereköy’de hayvancılık yapılıyor şimdi; şu anda bile bin bir çeşit zorluklarla mücadele ediyorlar ama hala sütümüzü, etimizi sağlıyorlar işte. Hani haftada bir evimize girerse gurur duyduğumuz etimizi, sütümüzü.

Şimdi köylüler pankartlar açarak protesto ediyorlar. “Kömür varsa tarım yoktur” yazıyor pankartlarında. Evet, kömür varsa tarım da yoktur, hayvancılık da, ama en çok da geleceğimiz yoktur. Şimdi geleceğimizi taşıyor köylüler pankartlarında.

Dereköy’de 40 bin dönüm sulu tarım alanı var. Sadece 8 bin ton kayısı üretiliyor burada gerisini siz düşünün. Gerçekten ÇED raporu gerekli değil midir? Ya da ÇED raporu buraya gerekli değilse nereye gereklidir? İktidar ve aveneleri zekâmızla dalga geçiyorlar. Bizi küçümsediklerini zaten biliyoruz ama biz onları küçümsemiyor ve unutmuyoruz. Bizi yaşamsal olan her şeyden bitmeyen servet iştahınız ve doymak bilmez talan duygunuz ayırıyor. Özgürlüğümüz için size karşı her ağacı savunmaya devam edeceğiz. Ellerinizi yaşamımızdan çekin artık, madenleriniz de para kasalarınızda hırsınız da defolun yuvamızdan.