‘Seksli’, nimetli, elektrikli kısmet işleri ve AK ulusal-inşa

Son birkaç yıldır gündemimizde olan bir konu var. TV’lerde yayınlanan evlilik (izdivaç) programlarının kaldırılması.

Şimdi bu konu, Numan Kurtulmuş’un bir beyanatıyla tekrar önem kazandı. Efendim, aslında bu programlar ‘örfümüze, geleneğimize, inançlarımıza, Türk aile yapısına, Anadolu topraklarının kültürüne uygun olmayan şeylerdi… Aile müessesini ortadan kaldıracak, ulviyetini, kutsiyetini ortadan kaldıracak' programlardı. KHK’larla bu programlar kaldırılabilirdi.

Bu meselenin referandum öncesi atmosfere serpiştirilmiş, kutsal aile değerleri ve hars diyen bir ‘muhafazakar atak’ olarak görülmesi mümkün. Bir yanda ‘haçlı seferleri’ diğer yanda AK ulusal-inşanın ‘örf, gelenek, inanç, Anadolu toprağı’ temalı pastoral dokunuşları.

Bu tarzda ‘devletlü bir endişe hali’ 2002’de bir MİT brifingi ile duyurulmuştu. Buna göre-‘90’larda popüler olan-Televole programları ‘bir avuç zenginin’ hayatını faş etmekte ve toplumda huzursuzluklara yol açmaktaydı.(1) Eski düzenin en büyük kaygısı, Maksimde köpürdeyerek akan şampanyanın fukaranın ‘dert torbasına’ sınıfsal kahırlarla dolmasıydı.

Peki, şimdi olan ne ve dahası bu dokunuşlar ne ifade ediyor?

Bırakın örfü, adeti, geleneksel kısmetli romans klişelerini, ‘sosyal medya flörtleşmesinin’ belirgin bir eğilim olduğu günümüzde, ailenin ulviyetinden, kutsiyetinden, ‘geçmişin ruhlarını çağırırcasına’ medet umanlar, acaba tam olarak neyi yasaklamak istemektedir?

O halde biraz daha yakından bakalım.

Evlilik programlarının çok ilginç bir yönü var. Bu programlar hemen hemen AKP ile yaşıttır. Yaklaşık 15 yıldır TV ekranlarında açık ara reyting rekorları kırarak, hatta hiç de öyle küçümsendiği biçimiyle ‘kadın programı’ kategorisinde değil, oldukça geniş ve heterojen bir toplumsallığı kendisine bağlayarak zirveye oturmuştur.

AKP’li yıllar ile reytingli medya ürünleri arasında bir ilişki kurmak istersek, AKP, Kurtlar Vadisi kadar evlilik programlarıdır. Şimdi bu yasaklama beyanıyla aslında durum biraz daha ilginçlik kazanmıştır. Niye yasaklamak istiyorlar?

Konu gerçekten kutsal aile değerleriyse, on beş yıldır dur durak bilmeden reyting rekorları kıran bu programlarınçoktan kutsal ailenin ruhuna el fatiha okumuş olması gerekir. Ama dert biraz karışık…

Öncelikle bu evlilik programlarıyla ilgili en temel konu bu programların muhafazakar erkek egemenliği değerlerinin bire bir yeniden üreticisi ve aynı anlama gelmek üzere kadın düşmanı olmalarıdır.

Yayınlanmış bir akademik tezden aktarırsak:

“İzdivaç programlarında öne çıkan toplumsal cinsiyet söylemleri şöyle sıralanabilir: ‘Erkek geç olgunlaşır’, ‘başını sokacak eve sahip olmak’, ‘erkek kadına bakmalı’, ‘kadının yeri evidir’, ‘kadın eli değmeden bir şey olmuyor’, ‘her kadın yemek pişirmeyi bilir’, ‘çocuksuz ev meyvesiz ağaca benzer’, ‘her kadın annelik içgüdüsüyle dünyaya gelir’vb” (2)

Evlilik programlarının ideolojik-kültürel fragmanlar olarak hangi işlevi temsil ettiğini tespit etmek çok kolay. Ama işte konu sadece bu değil. Konu sadece bu olsa devletlü AK inşanın endişesi yersiz olurdu. Daha ötesi var…

Ötesi şu…

Geleneksel ‘kısmet işlerinin’ bambaşka kılıklarla, kabuğunu, etiketini, meşru ‘sofistikesini’ atarak, açılıp saçılarak, coşup taşarak, kendini alabildiğine kusarak, libidosuyla, ‘patriarkal pazarlığıyla’ekrana yerleşmesidir ötesi.

Burada neler yoktur ki… Elektrik almayan teyzeler, ‘beni taşıyabilsin’ diyen genç kadınlar, gelini beğenmeyen kaynananalar, ‘ehl-i namus bayan’ arayanlar amcalar, vajinismus olduğunu peşinen söyleyen yeni dullar,  partner adayına cinsel performansını soranlar, ‘kadınlığımı yaşayamadım’ ağıtını yakanlar…

Konu fütursuzca konuşulanlar değildir, bir o kadar hayat gailesi ve Kandiotti’nin ifade ettiğine benzer biçimde ‘patriarkal pazarlık’tır. Partner adayına ‘yüksek emeklilik derecesi’ soranlar, kredi borcunu, ev taksitini, kirayı, aylık gelir ve gideri, KPSS puanını soranlar vardır. Üstelik burada kıran kırana bir mücadele yürümektedir. Ev kiraysa kadın elektrik alamamakta, kadın bakire değilse yaşlı partner adayları çoğalmaktadır.

Burada gördüğümüz tümüyle sürüleşmiş, ‘alıklaşmış’, ideolojik aparata dönüşmüş bir gruptan çok daha fazlasıdır; karşımızdaki ‘kutsal aileye çoktan el-fatiha okumuş’, kanlı-canlı pazarlıkyürüten insanlardır.

Tüm bu malzemeye grotesk, reality Show, parodi vs ne dersek diyelim, kadim Anadolu %80’ler oranında bu programlara abone olmuştur.(3) Yine de en çarpıcı olanı bir dönem bu programları sunan Seda Sayan’ın bizatihi yedi kez evlenip boşanmış bir kadın olmasıdır. ‘Kutsal aile’ mevhumundaki bu aşırı ısrar etkileyicidir.

Sonuç…

AKP iktidarı kendisinden önceki düzenin hasıraltı ettiği, görünmez kıldığı, varlığından bir biçimde utanç duyduğu, medeniyetine yakıştıramadığı ya da en olmadı ‘üçüncü sayfa’ gördüğü ne varsa açığa çıkartmış ve işin kötüsü buralarda ataerki militanlığına soyunabileceğini varsaymıştır. Ancak tam da ‘pandoranın kutusunu açtığında’(4) evliliğin, kutsal ailenin; yüceltilecek, popülerleştirilecek, romantize edilip bağra basılacak ulviyetli işlerin, pantolon paçasından akan bir malzeme gibi koktuğunu fark etmiştir. Bir inşa için iyi bir başlangıç olduğu söylenemez, dert de budur…


1 - Pop Yazılar, Varoştan Merkeze Yürüyen Halk Zevki, Orhan Tekelioğlu, Telos yayınları(2006); s. 80

2 - Televizyonda Yayınlanan İzdivaç Programlarında Toplumsal Cinsiyetin Temsili,  Tebrike Kaya, Kadın Araştırmaları Dergisi, (2013) s.106

3 - http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/707386/izdivac_programlari_ve_muhafazak_r_ikiyuzluluk.html

4 - AKP’nin Gezi direnişinde pandoranın kutusunu açtığını kızlı-erkekli söylemi üzerinden Alev Özkazanç da değerlendirmiştir, bkz. Feminizm ve Queer Kuram, Dipnot yayınları(2015)