Şeffaflaşan cinsel istismar, özgürleşen tarikat

Yıllar yılı tarikat ve cemaatler içindeki cinsel saldırı skandalları dur durak bilmiyor. Son olarak Uşşaki tarikatındaki cinsel saldırı vakasıyla birlikte bir kez daha Türkiye’nin “tarikat gerçeği” konuşulmaya başlandı. Birbiri ardına sıralanan “uzman görüşleri”…

Belki takip etmişsinizdir, Gazete Duvar’daki Ayşe Çavdar röportajı, bir örnek “uzman görüşü”.(1) Çavdar’a göre sorunun çözümü “tarikatların şeffaflaştırılması”. Yine yıllardır bu konularla cebelleşen Ruşen Çakır’a göre ise konu, “yasakçı olmayan bir laiklikte” düğümlenmekte.(2)

Demek şeffaflaşma ve özgürlükçülük…

Kimilerine göre muhalif ve ayakları yere basan siyaset bu oluyor. Zira tarikatlar ne yapılsa varlar ve var olmaya devam edecekler. Tarikatlar hani neredeyse doğal bir element gibi, var olması kaçınılmaz bir unsur gibi toplumun içinde. Öyle ya tarih boyunca, ezel-ebed varlıklarıyla devlete karşı toplumun örgütlenmesi bu, tarikat dediğiniz şey!

Çeyrek yüz yıl önce bu ve benzeri iddialar, akademik tezlerde, tartışma programlarında, köşe yazılarında boy gösterdiğinde, hele ki de üstüne resmi tarih eleştirisi, Kemalizm eleştirisi vs eklendiğinde belki ilginç görünüyordu. Kimisine göre tabular yıkılıp, kutsallar yerle bir ediliyordu. Tarihe ve topluma yeniden bakmak, halkla sahici bir ilişki kurmak mümkündü vs.

Şimdi aradan geçen onca yıldan sonra, AKP’nin demokratik devrimi (Birikim dergisinin manşeti hatırlanacaktır) mantıksal sonuçlarına ulaştıktan, adlı adınca yeni bir rejim kurulduktan sonra peki?

Dönüp dolaşıp aynı şeylerin tekrar edilmesine ne diyeceğiz?

Mesela sayılar başka bir şey söylüyor:

“Türkiye’de bir milyon civarında çocuk tarikatların elinde. Çoğunluğu yoksul ailelerden geliyor. Çaresizler. Kalabalık ailesinin karnını zar zor doyuran ebeveynler, çocuklarını tarikata verince, bir boğaz eksiltmiş oluyor.”(3)

Yine de “uzman görüşü” olarak Çavdar, “hele ki de tarikatların çocuklara erişimi varsa, denetim artırılmalı” gibi cümleleri, liberal tezlerinin kenarına teyelleyebiliyor!

Tarikatlar olanca şeffaflığıyla örgütlenirken, yoksul çocukları köy köy gezip toplarken, yurtlar, kurslar, okullar açarken, kanallar kurup videolu yayınlar yaparken,hala “uzman görüşü” diye “şeffaflaştırılsın” talebi geliyorsa,

Tarikatlar olanca şeffaflığıyla devlet mekanizmalarından ve iktidardan yararlanırken, “yasakçı olmayan” politikadan bahsediliyorsa,

Tarikatlar gizlenemez boyutta her gün yeni bir cinsel saldırı haberine konu olurken, “hayır yarıştıran tarikatlar” gibi laflar edilebiliyorsa, yine ve yeniden sınanan bu bayat ve de vasat liberal tezlere salt polemik çerçevesinden yaklaşılamayacağı açıktır.

Zira burada artık konu kuramsal olanı çoktan dışlamakta, sınır “etik çerçeveye” dayanmaktadır.

Çocuklar yurt köşelerinde tacize uğrarken, aradığınız şeffaflık her gün önümüze düşen cinsel saldırı haberlerinde olabilir mi?

Halkın maneviyatı, sahicilik, “siyah güzeldir”, öteki olma, merkeze karşı çeper, sivil toplumun gücü diye diye kutsananlar,“çocuğa tacizi parayla susturmaya çalışan” sakallı heriflerin boy boy iktidarı olabilir mi?

“Sivil toplumun gücü” diye büyüklenmeci bir şefkatle bağra basılanlar, düpedüz silahlı güçlere dönüşüyor olabilir mi?

Sorular çoğaltılabilir…

Diğer taraftan tarikat gerçeğinin, “bizim taraftaki” algılanışında inceltilmesi gereken yanlar olduğu açıktır. Sözgelimi tarikatları tümüyle devletin, iktidarların, kurumların ve hatta emperyalist odakların bir aparatı olarak görme eğilimi, Amerikan işlevselci sosyolojisini kıskandırsa da gerçeği kavrayamamaktadır.

Evet antikomünizm, sola karşı yeşil kuşak, evet devlet olanakları…

Yine de tarikatlar salt topluma dayatılan, ona zerk edilen, çeşitli siyasal projeler için öne çıkarılan dinamikler değillerdir. Bu yaklaşım, “büyük siyasetin” büyük kamplaşmalarından daha aşağısı ile ilgilenemez. Tarikatların milyonlarca insanın gündelik yaşamına nasıl dahil olduğu burada pek gündeme gelmez.

Burada laikliğin materyalist ve sınıfsal bir zeminden savunulması, örneğin somut olarak “sosyal politika” talebi ile laiklik arasındaki bağ kenara itilmiştir. Hayatta kalma kavgasının kenara itildiği her yerde, dayanışmanın, sosyal ağlar kurmanın önemsenmediği her yerde laiklik kavgası bir söylem siyasetine dönüşmüştür.

Neden bahsediyoruz?

Laikliğin yalnızca yaşam tarzı savunusuna, özgürlüklere, zevklere, tercihlere, kültürel kodlara, duygu yapılarına indirgenmesinden, laikliğin sınıfsal anlamlarının bir bir sökülmesinden bahsediyoruz.

Oysa ki neoliberalizmin ayazında kalan yoksul milyonların tarikatlarla çevrelenmiş olması tek bir şeyi anlatmaktadır:  Laiklik mücadelesi hiç olmadığı kadar sınıfsal bir zemindedir artık. Çoktan şeffaflaşan cinsel istismarı da özgürleşen tarikatları da doğdukları yerde boğmamız buradan mümkün olacaktır.

Kaynak

1-https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/09/12/ayse-cavdar-tarikat-ve-cemaatler-seffaflastirilmali/

2-https://medyascope.tv/2020/09/05/tarikat-sorunu-cozum-yasakci-olmayan-laiklik/

3-https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/prof-dr-esergul-balci-battaniyeden-tahrik-olan-seyhler-var-1765791