Seçmek ve seçilmek

Yaşamımızın, önemli bir bölümünde seçme ve seçilme denklemiyle içiçe yaşarız ve olumlu ya da olumsuz sonuçlar alırız. Bu sonuçlar, geleceğimizi olumlu ya da olumsuz biçimde etkiler. Ama, her şeye rağmen, seçim kazanmak ya da bu seçimler sonucu yeni bir sıfat elde etmek varlık nedeni haline dönüşmemelidir.

Yıllarca yaşadık, belediye başkanlığı seçimleri birileri için hep varlık nedeni oldu.

Bazıları için de, milletvekili aday adaylığı, adaylık ve sonrasında sandıkla neticelenen genel seçimler de varlık nedenine dönüştü.

Demokratik kitle örgütlerinde 30 yıl,

Sendikalarda 15-20 yıl,

Meslek odalarında 15-20 yıl

Esnaf birliklerinde 40 yıl,

Ve daha birçok yapıda uzun süreli başkanlık yapanların olduğu bir kentte yaşıyoruz. Ve görüyoruz ki, bu kadar uzun süreler aynı görevi yapanlarda, o seçme ve seçilme duygusu varlık nedeni haline dönüşüveriyor.

Bu durumu bertaraf etmenin karşısındaki en önemli formül, hangi yapıda olursa olsun 2 ya da 3 dönem sınırlamasının gerçekleştirilmesidir. Aksi halde, daha uzun sürelerde görev körlükleri kaçınılmaz hale geliyor ve insanlar hata yaptığını bile bile aynı yerde kalmanın savaşını vermeye başlıyor.

Siz bu yazıyı okuduğunuz saatlerde Kocaeli Barosu’nda seçimler yapılıyor olacak. Baro, bu kent açısından örnek bir meslek örgütü olma özelliğini her dönem koruyan bir yapıya sahiptir. 1200 civarında üyesiyle, bugün de, yeni başkanını seçmek için sandık önünde buluşacak üye hukukçular. Ve, önemli bir bölümü seçme hakkını kullanıp, seçilme hakkına sahip isimleri görevlendirecek. Ve biliniyor ki, o isim en fazla iki dönem görev üstlenebilecek. Ve, o kurumdaki hizmet yarışı en fazla 4 yıl sonra bayrağın başkasına devredilmesiyle sürecek.

Dolayısıyla, seçmek ve seçilmek varlık nedeni haline dönüşmeyen üyeler, her dönem yenilenmeyi becermiş biçimde meslek örgütlerinde sahip çıkabilecek.

Ama, ne yazık ki, çok sayıda kurumda bu olgunluk, bu bayrak yarışı ve de bu hizmet perspektifinin gelişerek değişmesi gibi bir durum yok. Somut örnek istiyorsanız esnaf odalarına bakın. O odalarda yönetim erkini eline geçiren kişi ya da kişiler, en az 20 yıl bayrağı kimseye bırakmıyor. Bırakmamak için de direniyor.

Bazı akademik meslek odalarında da benzer durumlar yaşanıyor. Yani, mesleği ve eğitim seviyesi ne olursa olsun, insanlarımızın seçme ve seçilme konusundaki egoları varlık nedeni olmaya başlayınca işler iyice karışık bir hal alıyor.

Dolaylı olarak da, memlekette ve kentimizde demokratik gelenekler yerleşemiyor. Demokratik merkeziyetçi bir yapı yerine ademi merkeziyetçi bir yapı oluşuyor ve o yapıyı eline geçirenler, yıllarca borusunu öttürüyor.

Siyasi partilerde de benzer tablolar görülüyor. O yüzden de, toplumun, en az güvendiği isimler siyaset yapmak isteyenler oluyor.

*********

Üniversitedeki heyecan

Seçmek ve seçilmek konusunda büyük bir heyecanın yaşandığı bir diğer kurum da Kocaeli Üniversitesi’dir. Üniversitenin önümüzdeki 4 yılını yönetecek olan yeni rektör ay sonunda seçilecek. Çok sayıda isim yeni rektör olmak için kıyasıya mücadele veriyor. Kimisi iktidara olan yakınlığını, kimisi Cumhurbaşkanı’na olan yakınlığını öne çıkararak mücadele veriyor. Kimileri ise daha demokratik bir üniversite, eşit bir yönetim modeli ve benzeri laflar ederek strateji oluşturmaya çalışıyor.

Her ne olursa olsun, çok iyi bilinen bir gerçek var ki, rektörlük seçimine katılanlar 4 yıllık hizmet süresinde başarılı olmayı hedeflemek yerine ikinci 4 yıllık dönemde de o koltukta nasıl kalabileceğinin hesabını şimdiden yapıyor.

Dolayısıyla, seçme ve seçilme hakkını kullanmanın ve sonrasında da asli görevine dönmenin yerine, o seçimin ve yaratacağı sonuçlarının, varlık nedenleri haline dönüşmesine çanak tutuyorlar.

Hem de, bilim insanı kimliğini öne çıkartarak…

*********

AKP’deki heyecan süreci

İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nde (AKP) ilçe kongreleri süreci olanca hızıyla devam ediyor.

Seçme ve seçilme hakkını kullanmak isteyen binlerce kişi, aslında gelecekteki siyasi varlık nedenleri haline dönüşecek yeni görevi üstlenmenin hırsıyla hareket ediyor. Bir gün gelip il yöneticisi, bir gün gelip milletvekili ve belki de bakan olma hayalini ertelememek için var gücüyle seçme ve seçilme hakkını kullanmanın yolunu arıyor.

Delege seçimleri kapsamında Başiskele’de 16 bin 100, Çayırova’da 19 bin 445, Gölcük’te 18 bin 089, İzmit’te 34 bin 719, Karamürsel’de 9 bin 288, Kandıra’da 6 bin 599 ve Kartepe’de 16 bin 670 üye sandığa gidecek. Seçecekleri delegeler, daha sonra ilçe yöneticilerini belirleyecek. Onlar da il yöneticileri. İl yönetimi belediye başkan ve milletvekili adaylarının belirlenmesinde etkin rol oynayacak.

Heyecanın büyüklüğüne bakar mısınız…

Seçmek ve seçilmek sonucunda ortaya çıkan tablodan beklenti içine girenler, bu heyecanı her daim üst düzeyde yaşar. Sonucunda sevinç ve hayal kırıklıkları, bu durumdaki kişiler için ayrılmaz duygulardır.

İlimizde de, çok sayıda kişi, yakın gelecekte hem sevinci hem de hayal kırıklığını yaşayacak. Bu iki karşıt duygunun kent halkını fazla örselemesine izin vermeden yaşanacak seçim süreçleri, gelecek için umutlarımızı artırır.

Bu yüzden, seçme ve seçilme hakkını kullanan, seçimler sonucu seçilen ya da seçilemeyen herkesin toplumu gerginleştirecek yaklaşımlardan kaçınması gerek. Bunun, ülkenin göz göre göre Ortadoğu’daki savaş bataklığı alanına sürüklendiği günlerden geçerken çok daha büyük önemi olduğunu düşünüyorum.

Umarım, gereken özen gösterilir…

brbrstantan@hotmail.com