Seçim ve sonraki devrim...

29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki en önemli genel seçim, 7 Haziran 2015 günü gerçekleşecek. Çünkü bu seçim, yeni bir dört yıllık dönemde ülkeyi kimlerin yöneteceğinin belirlenmesinin çok ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin ayakta kalıp kalmayacağının oylanması niteliğini taşıyacak.

2002’den bu yana bu ülkede olup bitenler – ve hâlâ da olmakta olanlar -, Türkiye’de demokrasinin ve Cumhuriyet’in temellerini oluşturan bütün erdemlerin ve değerlerin daha önce eşi görülmedik bir kapsamda yıkılmasına yol açtı. Her şeyden önce Türkiye, demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan laiklik karakterini yitirdi. Yine aynı dönemde ülke bir hukuk devleti olmaktan bütünüyle çıkıp, başta anayasa olmak üzere, bütün yasal düzenlemelerin ya hiç uygulanmadığı, ya da iktidardakilerin keyiflerine göre uygulandığı bir ülkeye dönüştü. Bunun için tek bir örnek vermek yeter. Kaynaklara göre Türkiye Cumhuriyeti’nin üniversitelerinde şu anda yetmişin üzerinde hukuk fakültesi var. Bu durumda ülkeyi kasıp kavuran hukuksuzluk karşısında bu fakültelerin hepsinin sessiz kalmayı sürdürmesi bile, modern dünyada bir hukuk devleti olabilme – ya da daha doğrusu, olamama! – bağlamında Türkiye Cumhuriyeti’nin ne kadar utanılacak bir duruma düşürüldüğünün en belirgin göstergesidir.

İnsan hayatının ve insanlık onurunun artık her gün hiçe sayılması, ülkenin olağan ve kalıcı gündem maddelerinden biri olup çıktı. Öte yandan eğitimde eleştirel düşüncenin nasıl daha çok yaygınlaştırılacağının bağımsız bir bilim dalının konusunu oluşturduğu bir dünyada resmi eğitimin bütünüyle inanç temeline dayandırılması, eğitim konusunda Türkiye Cumhuriyeti’nde sondan ikinciliği kazandırdı.

2013’ten bu yana ülkeyi sarsmakta olan ve yine gündemden hiç eksilmeyen, tarihte eşi görülmemiş kapsamdaki yolsuzluklar ise toplumun ahlak temellerini bütünüyle yıktı.

Bu durumda 7 Haziran tarihinde yapılacak seçimleri yalnızca dört yılda bir yapılan olağan genel seçimlerden biri saymak, ancak bilinçli bir gaflet ürünü olabilir. Çünkü önümüzdeki seçim, aynı zamanda bir devrim niteliğini taşıması ve varolan düzeni bir bütün olarak değiştirmesi zorunlu bir genel seçimdir. Yukarıdaki satırlarda çok özet niteliğinde yansıtmaya çalıştığım düzenin böyle sürüp gidebilmesi, eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin ayakta kalması içtenlikle isteniyorsa, olanaksızdır. Bu gerçek göz önünde tutulduğunda, 7 Haziran seçiminin bu düzenin demokratik yoldan bütünüyle değişmesini sağlayabilecek son şans olduğunun da iyi bilinmesi gerekmektedir.

Düzenin bütünüyle değişmesi üzerinde ısrarla durdum, çünkü bugün içinde yaşadığımız, artık o parça parça onarımlarla yeniden insanca bir işleyişe kavuşturulamayacak bir düzendir.

Yukarıda sözünü ettiğim anlamda, bir devrim niteliğindeki bir genel seçimin başarılabilmesi, bu ülkenin Cumhuriyet olarak geleceğini güvence altına almaya tek başına yetmeyecektir. Bunun için seçimden sonra da pek çok düzeltme girişiminin devrimci bir kararlılıkla yürürlüğe konulması kaçınılmaz olacaktır.