Seçim Kanunu ve konuşulmayanlar

Bahse konu değişikliklerin seçimlere 1 yıl kalmadan önce yapılması gerekliliğinin farkında olan iktidar cephesi, meclisteki komisyon ve genel kurul yasama sürecini jet hızıyla tamamladı.

Cumhur ittifakı bir süredir ülke gündemini belirleme yetisindeki azalmayı telafi edecek yeni çıkışlar yapmaya başladı. Meclise çeşitli kanun teklifleri sunmanın ötesinde bu teklifleri kendi belirledikleri sınırlar çerçevesinde tartıştırmayı başardığını da söylemek mümkün. Milletvekili seçim kanunu, temel seçim kanunları ve siyasi partiler kanunlarında yapılan değişiklikler konusunda da benzer bir süreci işlettikleri gözden kaçmamalı.

Bahse konu değişikliklerin seçimlere 1 yıl kalmadan önce yapılması gerekliliğinin farkında olan iktidar cephesi, meclisteki komisyon ve genel kurul yasama sürecini jet hızıyla tamamladı. Muhalefet cephesinin ise ilgili yasal değişiklikleri teşhir etme/tepki gösterme konusundaki tutum ve refleksi maalesef ki sadece düzenleme maddeleriyle sınırlı kaldı. Cumhur ittifakının bu hamlesi karşısında seçim kanunları ve siyasi partiler kanunu çerçevesinde daha geniş bir tartışma zemini açılarak gündem yaratma fırsatı kaçırılmış oldu. İktidarın esas başarısı olarak nitelendirmek istediğim kendi kanun tekliflerinin meclisten geçirilmiş olmasından ziyade, kendi belirledikleri çerçeveyle sınırlı bir tartışmanın yürütülmüş olmasıydı.

Seçim barajının %7’ye düşürülmesi vesilesiyle barajsız seçim, nispi temsil gibi temel meseleler meclisteki sosyalistler dışında dillendirilmedi. Seçim kurullarının yapısındaki değişiklikler, kıdemli hakimler yerine birinci sınıfa ayrılan hakimlerin kurayla belirlenecek olması, milletvekili dağılımlarının ittifaklar yerine siyasi partilere yapılacak olması ve cumhurbaşkanının seçim yasaklarından muaf tutulması şeklindeki düzenlemelere yapılan itirazlar son derece yerinde ve haklı olmakla birlikte esasen kanun teklifinde yer almayan konuların tartışmaya açılması gerekmekteydi.

12 Eylül artığı mevcut yasaların tümden yürürlükten kaldırılarak demokratik-katılımcı bir siyasi partiler kanunu ve seçim kanununun gerekliliği tartışmasız olmakla birlikte bazı somut taleplerin bugünden gündeme getirilmesi ise mutlaka toplumsal muhalefetin mücadele başlıkları arasında yer almalı. TBMM iç tüzüğünün yenilenerek mecliste yer alan tüm partilerin ve bağımsız milletvekillerinin genel kuruldaki söz hakkı ve süreleri başta olmak üzere alt komisyonlarda temsil ve söz hakkı, kanun teklifi sunma vb. hakların kullanılmasında hak eşitliğinin tesis edilmesi temsilde adalet açısından önem arz ediyor.

Bir diğer önemli konu ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın siyasi partileri denetim yetkilerinin kaldırılarak siyasi faaliyet özgürlüğünün önündeki engellerin azaltılmasıdır. Her ne kadar bu yetkiler adli değil idari nitelikte ise de savcılıkların idari görev ve yetkileri bakımından Adalet Bakanlığına bağlı oldukları, Adalet Bakanının ise AKP Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanı tarafından atandığı göz önünde bulundurulduğunda siyasi partilerin tamamının aslında bir başka parti genel başkanının denetimine tabi kılınması sonucu doğmaktadır. Siyasi parti sicilleri yargısal bir makam olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından değil tüm siyasi partilerin eşit olarak temsil edildiği bağımsız bir kurul tarafından tutulmalı ve Başsavcılığının mevcut tüm yetkileri de bu kurula devredilmelidir.

Seçimlerde %3’den fazla oy alan siyasi partilere yapılan milyonlarca liralık hazine yardımının yüzde üç barajı kaldırılarak seçime katılma hakkı olan tüm partilere verilmesi talebi de adil, demokratik ve şeffaf bir seçimin ön koşullarından olan seçime eşit şartlarda hazırlanma ve girme hakkının da tesisi için olmazsa olmazlardan biri. Teknolojik gelişmeler doğrultusunda siyasi parti üye kayıtlarının tutulmasında fiziki defter şartının kaldırılarak kayıtların sadece dijital ortamda tutulabilmesi, parti kongrelerinin online olarak yapılabilmesi, partilerin yapmakla yükümlü oldukları bildirimlerin yine online olarak yapılabilmesine dair düzenlemeler yapılarak bürokratik işlemlerin azaltılmasını sağlayacak türden değişiklikler olarak sıralanabilir.

Seçimler ve siyasi partilerle ilgili yaşamsal nitelikteki konulardan birisi de Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararlarına karşı yargı yolunun açılması olacaktır. Mevcut durumda seçimlerle ya da siyasi parti kongreleriyle ilgili olarak YSK’nın verdiği kararlar kesin nitelikte olup bu kararlara karşı yargı yoluna başvurma imkanı bulunmuyor. Neredeyse tamamı iktidar tarafından belirlenmiş bir kurulun verdiği kararların yargı denetiminden de muaf tutulmasının hukuki hiçbir izahı bulunmadığı gibi bu durum tamamen siyasal keyfiliğin bir izdüşümü.

Bu ve benzeri talepleri çoğaltmak elbette mümkün ancak bugün için önemli olan siyasal mücadeleyi salt iktidar tarafından belirlenen gündemler ve onun çizdiği sınırlara sıkışmaksızın kendi gündemlerimizi belirlemenin, somut taleplerimizi dillendirmenin ve bunları öne çıkartabilecek yol ve yöntemler üzerine düşünmenin zamanı.