'Saygın' ve tuhaf bir haber

Britanya'nın seçkin ve pek çok okunan Mali Zamanlar (Financial Times) gazetesi'nin hafta başında yayınlanan Türkiye konulu haber-yorumunu okuduğumda, ortaya konan bakışta ters  bir şeyler olduğunu düşündüm.

Bu rahatsızlığın kaynağında birkaç unsur vardı. Bir kere, Davutoğlu zaten yüksek profilli bir başbakan değildi, neden onun görevden alınması "Türkiye'de işler ters gitmeye başladı"nın miladı kabul edilsindi?

İkincisi neden soyut bir "reform süreci" ve bunun pat diye kesilmesinden bahsediliyordu? Bu karikatürizasyon, okuru biraz ahmak yerine koymak anlamına gelmez miydi?

Yazıda bir de "mevcut ekonomi yönetimi el çektirilebilir, Berat Albayrak ekonominin başına gelebilir" uyarısı dikkat çekiyordu, bu çok güvenilir “parti içi iki kaynak”tan gelse bile, sadece bir ihtimalken gereksiz bir angajman yaratılmış olunmuyor muydu?

Bu üç garipliğin ardında yatan dinamiklerle ilgili açıklama denemeleri yapmak,  uluslararası mali sermayeyle saray rejimi arasındaki gerilimin çeşitli yönlerini okumaya çalışmak açısından bize mesafe aldırabilir diye düşünüyorum. Ancak gerilim derken yanlış anlaşılmasın bu köşede defalarca ben ve portalda birçok başka arkadaşım emperyalist sermayenin bölge iktidarları üzerinde "doğrudan manipülasyon" araçları ve hevesi ve bu amaçla tasarlanmış araçları olmadığını çeşitli vesilelerle ve çeşitli noktalardan belirttik!

Örneğin ne IMF, ne en büyük dört-beş banka, ne ABD elçiliği ne CIA-MİT bağlantısı uluslararası mali tekellerin Türkiye gibi bir ülke için kukla tiyatrosu yazıp oynamasına yetebilir. Bu ülke Saray rejimi için olduğu kadar senaryo sahibi oldumcuklar için de fazla büyüktür. Dolayısıyla gerilimi, negatif anlamda bir "defterden silme" olarak değil, sermaye açısından Saray’la bir "karşılıklı çıkar mutabakatı" dengesi arama, önerme olarak okunması gereken pozitif anlamda kullanıyorum.

‘İşler ters gidiyor’a milat konulması için Davutoğlu olayı bir zorlama. Saray rejiminin neredeyse 11 aydır,  Haziran seçim şokundan beridir bu operasyonu normalleştiren bir seyirde olduğunu bilmek batılı gazeteciler için de zor değil. Diğer taraftan, Haziran'dan beridir göz yumulan, üstelik Ekim ayından itibaren Merkel'in Saray ziyaretiyle katmerlenen batılı hükümetler nezdindeki desteğin "fazla" geldiğinin, bu desteğin usulca ve bozuntuya vermeden çekilebileceği uyarısı yapmanın bir yöntemi olarak görmek yanlış olmaz. Amiyane tabirle tükürdüklerini yalamayacaklar ama telafi edici bir sertleşme niyeti ortada.

İkinci konu, yani dillere pelesenk olan reform süreci zaten vardı da kesildi mi? Kimsenin böyle düşüneceğini FT de sanmıyordur. Ama burada ekonomik reform adı altında şimdiye dek atılmayan bazı (pek popülist olmayan/zorlayıcı) adımlar beklendiğini anlamamız gerekir. Bunları en başında haberde konu edilen emeklilik sisteminin güçlendirilmesi (zorunlu tasarruf önlemleri, sosyal güvenlik sisteminde özelleştirme, kıdem fonunun emeklilik şirketlerine devri olarak okuyun); tarım reformu (büyük kapitalist tarımın orta köylülük aleyhine güçlendirilmesi olarak okuyun); şirketlerin hisse satarak sermaye güçlendirmesinin teşvik edilmesi var. Bir de ima edilen ihbar/kıdem tazminatının kaldırılması, kiralık ve yarı zamanlı işçiliğin yaygınlaştırılması, faizin tekrar tasarruf oranındaki düşüşü engelleyecek seviyeye çıkarılması gibi istekler.

Üçüncü konu ise ekonomi yönetimiyle ilgili. Döviz kurunda kontrol böyle kaybedilmeye devam edilirse Türkiye'deki mevcut yabancı sermayenin kârı iyice traşlanacak. Berat geliyor söyleminin ardında, hem merkez bankasının Saray'a bağlanarak yabancı sermayeye bomba gibi bir kur riski hediye edilmesi korkusu var, hem de açıkça, "patinaj yapan ekonomide sandık düşünen para basar" ezberi. Bu ezber, mali tekellere yakın tarihte çok fayda sağlamıştır ve istatistiken çok kuvvetlidir.

Yaklaşık bir ay önce kaleme aldığım yazıda şöyle bir paragraf var: "2001 krizi sonrası emperyalizmin AKP'ye kayyumluğunu yaptırdığı İMF reçetesinin faiz dışı bütçe fazlası ve bağımsız merkez bankasına dayalı olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bence merkez bankası bağımsızlığının çöpe gitmesi - ısrarlı durgunluğun kasaba kurnazlığı ürünü bir çaresi olarak - faiz dışı bütçe fazlasının da çöpe atılmak üzere olduğunun habercisidir."

Mehmet Şimşek'in şu andaki pozisyonunun sağlamlığının sermayeye pek güven vermediği anlaşılıyor. Zaten kendisi de "ailemle zaman geçirmeyi çok özledim" türünden cümleler kurarak durumu yeterince özetliyor.

Ama konu, sadece sermayenin Saray'ın meşruiyet karşılığı ondan istediği bazı çıpalar değil, topyekün bir "bu adam bize kazık atabilir" korkusudur. FT gibi özellikle irili ufaklı her ülkeden burjuvalar tarafından pek çok okunan, saygınlık iddiasındaki bir yayın organının böyle tuhaf bir haber girmesinin ardında yatanlar hakkında düşüncelerim böyledir.

@ErgunCagl