Sanki,
evet, sanki 7 Haziran 2015 Pazar günü bu ülkede bir genel seçim yapılmadı!
Sanki o seçimde Türk seçmeni yüzde seksenin üstünde bir katılım sonucu, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana iradesini az rastlanır bir netlikle ortaya koymadı!
Sanki on iki yıldan bu yana ülkede varlığını sürdüren bir tek parti iktidarına son verilmedi!
Sanki seçimden çok kısa bir süre önce bu iktidarın üstüne ülke tarihinin en büyük yolsuzluklarının gölgeleri düşmedi! Ve sanki bu yolsuzlukların hemen tümü belgelerle kanıtlanmadı!
Sanki anayasanın açık ve seçik maddelerine rağmen, ülkenin Cumhurbaşkanı bütün seçim kampanyası boyunca bir parti başkanı gibi meydan meydan dolaşarak, her ‘toplu açılış töreni’ ile birlikte bir ‘anayasayı ihlâl’ suçu daha işlemedi!
Sanki iki yıl önceki Gezi Direnişi sırasında devletin kolluk güçleri tarafından öldürülen gençlerin hemen hepsinin davaları ‘faili meçhul cinayetler’ rafındaki yerlerini almadı!
Sanki ülkedeki işsizlerin ve asgari geçim sınırının altında yaşayanların sayıları ancak milyonlarla ifade edilebilirken, devletin başkentinde, bu devletin ve Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetindeki açık hükümle ulusa bırakılmış ormanlık arazide, imar yasalarının tüm açık hükümleri ihlâl edilerek ‘saray’ ya da ‘külliye’ adıyla bir mimarlık ucubesi inşa edilmedi ve bunun için trilyonlar harcanmadı!
Sanki seçmen vatandaşlar, yine o sözünü ettiğimiz seçimde kullandıkları oylarla ve yüzde altmış oranında bu yüzdenin sahiplerini/kazananlarını bütün bu yolsuzlukların ve yasa ihlâllerinin hesabını sormakla görevlendirilmediler!
Seçimlerden önce çevremden gelen şu soru ile çok sık karşılaşmıştım: “Ne o, çok soğukkanlısın! Seçimlerin sonucunu merak etmiyor musun? Ne olacağını merak etmiyor musun?”
Ben de hep şöyle karşılık vermiştim: “Seçimlerin sonucunu merak etmiyorum! Ama bu sonuçlardan sonrasını merak etmek zorunda kalmaktan korkuyorum!
Ve bu söylediğim, ‘sanki’ değildi!
Ne yazık ki, gerçeğin ta kendisiydi!