“Senkromeç Fabrikasında ağır iş yükü dolayısıyla yaşadığı iş kazası ile sol gözünün görme yetisini yarı yarıya kaybeden Emrullah Civan, ödenmeyen ücretlerinin ödenmesi ve işten atılan arkadaşlarının geri alınması için iş bırakınca tazminatsız işten atıldı.” (Evrensel)
“Gıda satış tekeli Lidl’ın İsveç’in Österson ilindeki mağazasında çalışan 27 yaşındaki Camilla adlı genç kadın, depodaki malların üzerine çökmesi sonucu sakat kaldı.
Camilla, mağazada çalıştığı iki yıl içerisinde birçok kez depodaki malların yanlış dizilmesinden şikayet ederek önlem alınmasını istedi, ancak önlem alınmayınca, depodaki malların sırtına yıkılması sonucu felç kaldı. Lidl yöneticileri ise kazanın Camilla’nın dikkatsizliği sonucu meydana geldiğini iddia etti ve kazayı Çevre Çalışma Müfettişliği’ne bildirmedi. Bununla da yetinmeyen yöneticiler, tekerlekli sandalyeye mahkum olan Camilla’yı, işçi fazlalığı olduğunu iddia ederek işten attı.”
“Türkiye’nin ikinci büyük kuruluşu, “İhracat şampiyonu” Ford Otosan, ağır çalışma şartları nedeniyle belinden rahatsızlanan, bel fıtığı teşhisi konan işçileri bir bir işten atıyor. İşten atılan işçilerden biri de 31 yaşındaki Adem Doğan. Ford Otosan’da 3 yıl çalışmış. 2.5 ay önce işten atılan ve işe iade davası açan Doğan “Bizi sakat bırakıp kapı önüne koyduğu için dava açacağız” diye konuştu.” (Evrensel gazetesinden üç farklı tarihte üç haber)
“Toyota fabrikasında çalışırken hastalanan Yavuz Çağlayan, meslek hastalıkları hastanesinde muayene olduktan sonra meslek hastalığı raporu aldığını, ancak Adli Tıp Kurumu'nun kendisine 'Çalışmaya devam edebilir' şeklinde rapor verdiğini anlattı. Bu rapora karşın çalışacak durumda olmadığını ve işten çıkarıldığını belirten Çağlayan, bu rapor nedeniyle malulen emekli de olamadığını ifade etti. Çağlayan, “Tazminat davası açtım, ancak beş yıldır dava sonuçlanmadı” diye konuştu.” (Birgün)
“Silikozise yakalanan Gürhan Yüksel ise tüm silikozis meslek hastalığının tespiti, işsiz kalma, hukuk mücadelesi sürecindeki zorlukları dile getirdi. Silikozise yakalanan pek çok işçinin davasının sonuçsuz kaldığına dikkat çeken Yüksel işçilerin fabrikada çalışırken bu hastalığa yakalanmalarına rağmen bu hastalık nedeniyle işsiz kaldıklarını ve güvencesiz bir şekilde yaşam mücadelesi vermek zorunda kaldıkarını ve yaşamlarının bir zulme dönüştüğünü belirterek isyanını dile getirdi.” (Mücadele Birliği)
Evet yukarıda pek çok emektan yana yayın organından kısa haber başlıkları bulunuyor. Biraz araştırma yaparsanız bunlara benzer pek çok haberle karşılaşabilirsiniz. Ama özetle şu söylenebilir, Türkiye’de de dünyada da bu sistem sakat bırakıyor, hasta ediyor ve İŞTEN ATIYOR! İşten atma gerekçesi kimi zaman verim düşüklüğü, kimi zaman devamsızlık (engelli işçiler için en fazla kullanılan gerekçe); kimi zaman huzuru bozma adı altında aslında bu işçilerin kendilerine yük olması ve “emsal” teşkil etmesi. Özellikle meslek hastalığından dolayı maluliyet veya iş gücü kaybı ispatı, çalışılan işle uygun illiyet bağı kurulmasının “zorluğu”, dava süreçlerinin uzaması gibi olgular aslında kendi içinde son derece tutarlı! “Bak gör işte yıllarca uğraşırsın eline de bir şey geçmez” demenin bir yolu. Ayrıca işyerinde yaralanan, iş gücü kaybına uğrayan işçilerin işten atılması da her şey bir yana insafsızlık, gaddarlık ve açıkçası insanlık suçu.
Türkiye’de meslek hastalıkları sonucu tazminat talebiniz varsa bunun için uzun bir süreç sizi bekler. Meslek hastalıkları hastanesine gidersiniz. Buralarda, sayın Arif Müezzinoğlu’nun da özetle belirttiği üzere bu hastanelerde özellikle ağır ve tehlikeli işlerde çalışan işçi gruplarının iş yasası gereği işveren tarafından yaptırılması gereken periyodik muayeneler gerçekleştirilir, ikinci planda ise şüpheli vakalarda bu hastanelere mahkemeler, sigorta müdürlükleri ve hastanelerden sevk edilmiş hastaların meslek hastalığı yönünden araştırılması gerçekleştirilir. Meslek hastalığı tanısı konmuş vakalarda şahsın hastalığına göre çalıştığı iş yerinde ona uygun olan bölümlerde çalışması için heyet kararı oluşturulur, en son sırada bireysel şikayetler nedeniyle muayeneler yer alır. Ve düşünün Türkiye’de topu topu üç adet meslek hastalıkları hastanesi var.
“Meslek hastalığı tanısı koymak için 506 sayılı SSK Kanunu, Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü ve Meslek Hastalıkları Listesi çerçevesinde işleyen bir süreçtir. Bu sürecin hepimizin bildiği zorluklarını tekrar etmeyeceğim. Ek olarak söylemek istediğim buradaki tanı koyma mantığının “sigortacılık mantığı” olduğu, meslekteki kazanma gücünü belli bir oranda kaybedilmesi halinde yapılacak yardımın çerçevesini oluşturmaya yönelik olduğudur.” (Arif Müezzinoğlu)
Dikkat ederseniz amaç hep tazminat hukuku çerçevesinde şekillenmektedir. İşyerindeki sağlık koşullarının değiştirilmesi, sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının kurulmasına dönük bir zorlama hemen hemen olmamaktadır. İş kazası ile meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü kayıp oranı tespitinde uzun bir yasal süreç işçileri beklemekte, bu sürecin sonunu göremeden işçiler genellikle çalıştıkları işyerlerinden atılmaktadır.
İşçi sınıfı tazminat alma mücadelesi ile işten atılmama mücadelesi arasına sıkıştırılmıştır. İşçi sınıfının, sağlıklı ve güvenli çalışma ortamında insanca çalışabilme hakkını alması için kapsamlı bir mücadele zorunludur.