Sag mir, wo du stehst…

Alman müzik grubu OCTOBERKLUB’un “Söyle bana, nerede duruyorsun (sag mir, w odu stehst?)” parçasında anlattığı iki dünya o günden bugüne gittikçe daha da netleşiyor artık. Dünyanın her köşesinde, en ücra noktalarında bile iki farklı bakış, ideoloji, karakter yapısı çarpışıp duruyor. İndirgemeci bir bakış olduğunu düşünecek olanlara şimdiden tavsiye ederim ki; bazen indirgemek birçok sorunun cevabını da sağlayabilir.

Bir önceki yazımdan bu yana sadece Türkiye’de hatta sadece Antalya’da ne çok iğrenç vaka yaşandığını tek tek anlatmaya ne bu sayfanın hacmi ne de bizim midemiz müsaade eder. Sadece gündeme gelen birkaç olaydan yola çıkarak derdimizi anlatalım o zaman.

İlk vaka: Antalya’nın Alanya ilçesinde 52 yaşındaki Besat Doğan, boşanma aşamasındaki eşi Rabia Doğan’ı silahla ateş ederek öldürdü. İş burada bitmedi, bitseydi her yıl yüzlercesi işlenen kadın cinayetlerinden biri olarak kalacaktı, yetmedi. Mahkemeye çıkarılan Besat Doğan’a mahkeme kapısının önünde “Adamsın adam!” şeklinde tezahürat yapıldı. Tezahüratı yapan Serdar Ateş adlı şahıs gözaltına alınınca “Türk” kadınlarından özür diledi. Şahıs özür dilemeyebilirdi, gözaltına alınmayabilirdi ya da gözaltında iken polislerle hatıra fotosu bile çektirebilirdi. Tesadüfen böyle olmadı, ama sadece tesadüfen böyle olmadı çünkü bu ülkede bunların yaşandığını da gördük.

İkinci Vaka: Antalya’nın Muratpaşa ilçesinde 12-13 yaşındaki kız çocuklarını taciz ederken esnaf bir vatandaş sayesinde yakalanan şahsın Polis ve Esnaf Menekşe’ye tepki göstererek , ‘Aşkım Van Milletvekilini arasana. İkiniz de var ya, evinizden alınmazsanız. Hadi vur’ sözleri cep telefonu kamerasına yansıdı

Üçüncü Vaka: Bir imzayla iptal edilen İstanbul Sözleşmesi için “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” şiarıyla Türkiye’nin birçok ilinde olduğu gibi Antalya’da da insanlar eylemlerle durumu protesto ettiler.

Son dönem çok dikkat çeken vakalardan biri de Aydın’da yaşandı 23 yaşındaki şahıs 92 yaşındaki (yanlış yazmadım 92 yaşındaki) kadına tecavüz ederek öldürdü. Olayın duyulması ile beraber gazetelerde çıkan en önemli ayrıntı ise katilin elindeki üç hilalli dövmeydi. Ardından MHP yaptığı açıklamada şahsın partileriyle bir bağı (parti üyesi olmak anlamında bir bağ kastediliyor) olmadığını belirterek aslında süper ahlaklı falan da olduklarını ekledi.

Tüm genellemeler istisnasız kötüdür. Tümüyle iyi ya da tümüyle kötü herhangi bir ırka veya dine mensup insan yoktur. Tümüyle uyuşuk veya tümüyle çalışkan bir millet olmadığı gibi. Buraya kadar sorun yok ancak kesinlikle iddia edebilirim ki kötücül insanlar ya kendi kötülüklerini sağ ideolojilerde doyurabileceklerini gözlemlediklerinden ya da (hem de) sağ ideolojiler kötülük ürettiklerinden dolayı dünyanın her yerinde adli vakaların çok ama neredeyse mutlak olarak çok büyük bir kısmının faillerinin sağ ideoloji tandanslı oldukları görülecektir.

Kısa bir tarih turu bunu gözlemlemek için yeter de artar bile. Örneğin; bir gazetenin son 50 yıllık adli vaka arşivlerini tarayın. Ne kadar taciz, tecavüz, adi hırsızlık, dolandırıcılık vb. olay faili görürseniz bunların tamamına yakınının kendilerini sağ ideolojilerle tanımladığını hatta kendilerine milliyetçi, mukaddesatçı kisvelerle karakter oluşturmaya çalıştıklarını gözlemlersiniz. Tabi ki bu söylediklerime ilk itiraz şöyle olacaktır. “Ama iyi de onlar öyle değiller kendilerini öyle göstermeye çalışıyorlar” ya da “Böyle söyleyerek gerçek milliyetçi ve mukaddesatçı insanları da töhmet altında bırakmış oluyorsunuz”. İşte bu noktada sorulması gereken soru şudur: Neden bu kötücül insanlar kendilerini anarşist, komünist vb gibi ideolojilerle değil de tam da ırkçı, dinci ideolojilerle tanımlamak ihtiyacı duyuyorlar? Ve neden bu insanlar neredeyse her zaman bu ideolojileri sığınacak liman olarak görüyorlar? Söylemek istediğim zaten şu değil: “Bütün sağ eğilimli insanlar kötüdür”. İşte bu genellemek olurdu. Söylemek istediğim şudur: “Neden toplum içindeki bu tür kötücül olayları yapanların büyük bir çoğunluğu kendilerini sağ eğilimli olarak gösterir veya öyle olduklarını savunurlar?”

Benim cevabım kısaca şudur: İnsan karakterinin mayasını dünyaya bakışı belirlerken, dünyaya bakışı belirleyen ideolojik yapılar da insan karakteri üzerinde değişimler gerçekleştirir. Bu nedenle şarkıdaki soru hayati önemdedir. Nerede duruyorsun? Çünkü nerede duruyorsan O’sun.

Sömürüsüz, eşit, kardeşçe ve özgür bir dünyayı isteyen insanlardan kötü üretmek mümkün değildir. Dolayısıyla da ahlaki anlamda kötü şeylerin peşinde olanlar bu mecrada kendilerine yer bulamazlar. Dünyayı dönüştürmeden şehirlerimizdeki irini temizleyemeyiz. Birileri yapılan adiliği alkışlayıp, diğeri tezahüratla karşılıyorsa, birisi öldürüp, soyup, dolandırıp ayıplanmayacağını, yaptıklarının da yanına kar kalacağını düşünebiliyorsa şehirlerimizden irin akmaya devam edecektir.