Rus devrimcilerin edebiyat merakı
23-11-2019 00:09

Metin Çulhaoğlu
GeçmiÅŸte baÅŸka ülkelerin devrimlerinde yaÅŸanan süreçlere, olaylara, devrime damgasını vurmuÅŸ önderlerin özelliklerine iliÅŸkin bilgiler hepimizin ilgisini çeker.
Türkiye solu açısından ilgi sıralamasında birinciliÄŸi uzak ara Rus Devrimi alır. Nedenleri ayrıca tartışılabilir. 20. yüzyılın sosyalist devrimleri arasında en eskisi olması ve devrimin gerçekleÅŸtiÄŸi ülkenin Türkiye’ye coÄŸrafi yakınlığı ilgiyi artıran ek faktörler arasında sayılabilir.
İlginin kendisinde sakıncalı bir yan yoktur. Ancak, her devrimin kendine özgü yanları olduÄŸu, bunlardan kimilerinin zamansal ve mekânsal açılardan “biricik” sayılması gerektiÄŸi unutulursa ortaya çıkan sonuç pek geliÅŸtirici sayılamaz. Az önceki “biricik” sözcüÄŸünü kendi zamanında benzeri olmama dışında ayrıca “tekrarlanamama” anlamında da kullandık.
Nelerin “biricik” ve “tekrarlanamaz” sayılması gerektiÄŸi konusunda ciltlerle kitap da yazılabilir.
Bizse burada ÅŸimdiye kadar üzerinde pek durulmamış bir “biriciklik” kesitine kısaca deÄŸineceÄŸiz: Rus edebiyatı ile bu ülkedeki “devrimcilik ruhu” arasındaki iliÅŸki…
***
Tartışmaya açıktır, ama gene de söyleyelim: 19. yüzyıl Rus edebiyatı, dünyada kendi döneminin en güçlü edebiyatıdır.
Tartışmaya gerek bırakmayacak kadar açık bir gerçek ise ÅŸudur: Tarihte baÅŸka hiçbir ülkenin devrimcileri kendi edebiyatlarından Rus devrimcileri kadar etkilenmemiÅŸtir.
PuÅŸkin, Gogol, Gonçarov, Herzen, Lermontov, Turgenev, Dostoyevski, Tolstoy, ÇerniÅŸevski, Çehov ve diÄŸerleri…
Bu insanlar ne yazmışlardır? Devrimciler bu yazılanlarda ne bulmuşlardır?
Adı geçen yazarları bir bütün olarak aldığımızda kimi genellemelere gitmek mümkün görünüyor. Bir kere, Rus edebiyatında okurun önüne konulan bir istikamet sorunsalı vardır. Bir yanda yozlaÅŸan, bozulan, çürüyen bir ortam (özellikle Gogol ve Gonçarov) diÄŸer yanda da tahayyül edilen bir yeniye ve ileriye iliÅŸkin mesajlar (özellikle Herzen ve ÇerniÅŸevski). Bu ikisinin birlikteliÄŸi okura bir istikamet nosyonu kazandırır ve “nasıl olacak”ı düÅŸünmeye zorlar…
Burada kalmaz. İyi ve ileri olan, bir tür “kır sosyalizmiyle” mi gelecektir (özellikle Herzen)? Yoksa verili ortama biraz “nihilistçe” mi yaklaÅŸmak gerekir (özellikle Turgenev)? Kendi toplumlarındaki katı hiyerarÅŸiye ve aristokrasiye nefretle bakan, bu baÄŸlamda Fransız Devrimini ve hatta Napolyon’u yücelten genç kuÅŸaklar sonunda gidip barışçı bir püritenizme mi demir atacaklar (Tolstoy)?
Bunları geçersek, birey hepsini boÅŸ verip kendini bir “acı çekme kültüne” mi adamalıdır (Dostoyevski)?
İstikamet sorunsalı demirbaÅŸ sayılmak kaydıyla bu toplamda en fazla görülen çeÅŸitliliktir; yazarların ortaya koydukları, okuru düÅŸündüren ve zorlayan ikilemler, açmazlar ve tıkanmalardır.
Sonuçta, böyle bir “edebiyat” bir kez olur ve hepsinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil de devrim fikri ve eylemi çıkaran edebiyatsever devrimci topluluÄŸu da bir kez çıkar.
Tekrarını beklemenin ve zorlamanın anlamı yoktur.
***
20. yüzyıl Türk edebiyatı da güçlü bir edebiyat sayılmalıdır.
Ne var ki bu edebiyat, daha doÄŸrusu bu edebiyatın “sol tarafı”, Rus edebiyatındaki “istikamet sorunsalı” açısından okuru zorlayan, düÅŸündüren ve sorgulatan bir ağırlık taşımamıştır. İstisna sayılabilecek örneklerin ise “soldan” geldiÄŸini söyleyemeyiz. ÖrneÄŸin Yakıp Kadri’nin Ankara’sı (Selma hanım) ya da Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur’u (Mümtaz) gibi …
Burada kendi edebiyatımızdaki bir eksiklik ya da zayıflıktan söz ettiÄŸimiz sanılmamalıdır.
Orada öyle olmuÅŸtur, bizde böyle…
Sonra, Türk edebiyatının sol tarafının, var olan durumları ama yalın bir gerçekçilikle ama mizahla yansıtma açısından hayli geliÅŸkin sayılması gerektiÄŸini de ekleyelim.
***
“Lenin, polemiklerinde karşıtlarına saldırırken onları neredeyse her zaman Rus edebiyatından seçtiÄŸi pek hoÅŸ olmayan, kimi zaman da küçük karakterlere benzeterek bu iÅŸi yapardı.” (Tarık Ali, https://www.theguardian.com/books/2017/mar/25/lenin-love-literature-russian-revolution-soviet-union-goethe)
Bizse, edebiyata pek girmeden bu iÅŸi baÅŸta Plehanov olmak üzere Bernstein’la, Kautsky’le falan yapmaya çalıştık…
Kendi edebiyatımıza yönelseydik herhalde en fazla Kemal Tahir romanlarındaki İttihatçı karakterleri seçer, tepe tepe kullanırdık.
İyi ki olmamış…