Rojava'da 'kafirle ateistin' çatışması...

Haseke'de 16 Ocak'ta başlayan ve birkaç gün sonra durdurulan fakat henüz tam olarak sonlanmayan çatışmanın tarafları IŞİD cephesinde böyle adlandırılıyor. IŞİD taraftarı olan internet sitelerindeki yazı-haberlerde ve bunların altına eklenen yorumlarda, hem PKK-PYD hem de Şam iktidarı için sık sık “İslam'ın kafir ve ateist düşmanları” benzeri nitelemeler kullanılıyor...

*****

Emperyalizmin bölgesel çapta uyguladığı her plan, sadece gericiliği değil, bütün birleştirici dengeleri bozarak uzun süreli iç savaşları da doğuruyor. Kafkasya, Afrika, Ortadoğu... Bu coğrafyalardan çıkarılabilecek çok sayıda deneyim var.

Örneğin, Irak'ın öngörülebilir gelecekte, gerçek anlamda birleşik bir ülke olacağına inanmak için somut (politik) bir gösterge artık bulunamıyor. Ya da dönüp gündemde olan Yemen haritasına bakalım, muhtemel bir çatışmanın ve parçalanmanın gizil gücünü taşıyan, dört başlı bir ülke var orada...

Peki Haseke'de neler oluyor? Suriye'de fiili bir saldırmazlık anlaşması çerçevesinde IŞİD gericiliğine karşı birlikte mücadele veren ve bize göre, Ortadoğu'nun ilerici, laik birikimini temsil eden iki iktidar dinamiği neden çatışıyor?

Konuyu, okur açısından açıklayıcı olabilecek bilgi notlarıyla birlikte özetleyerek yazmaya çalışalım.

Ama öncesinde, yazının sonunda söyleyebileceğimizi buraya, araya sıkıştıralım: Rojava'da şimdiye kadar “ortak düşman”a karşı savaşan ve tanımlanabilir bir düzlemde uzlaşan iki politik öznenin çatışma/anlaşma zemininde bir hesaplaşma (müzakere) yaşayacağı açık. Lakin bunun bugünkü koşullarda ortaya çıkması, yani mevcut dengenin hemen bozulması kanımca olanaklı değil. Hem Kürt tarafının hem de Şam iktidarının çıkarları henüz buna müsaade etmiyor. İki taraf da şeriatçı saldırı altındayken birbiriyle çatışmanın, kente yıkım getireceğini söylüyor. Kürt tarafının, çok sayıda aktörle aynı anda ilişki kurmasını mümkün kılan siyasi yapısı ve Esad hükümetinin soğukkanlılığı ile stratejik aklı da hâlâ daha uzlaştırıcı bir tutkal işlevi görüyor.

Ek olarak, böyle bir çatışmanın sadece IŞİD benzeri dinci gericiliğin yayılmacılığına alan açacağı ve emperyalizme bağımlılığın koşullarını güçlendirmekten başka bir işe yaramayacağını da tekrar vurgulayabiliriz...

*****

Şimdi Haseke'ye bakalım:

1- Öncelikle; Haseke'de Rojava'nın silahlı gücü YPG (Yekînêyen Parastina Gel / Halk Savunma Birlikleri) ve Suriye ordusuna bağlı askerler çatışmıyor. YPG ve Şam iktidarını destekleyen ve yerel gönüllülerden oluşturulan milis gücü NDF (National Defence Force / Ulusal Savunma Gücü); yani ikisi de Rojava'ya ait olan, ikisi de Haseke'yi korumayı hedefleyen silahlı güçler arasında bir çatışma var(dı).

NDF, 2013 yılının sonlarından başlayarak Şam gözetiminde ve çoğunlukla Arap aşiretlerden oluşturulan, ayrıca içinde birden çok grup bulunan bir savunma gücü olma özelliği taşıyor.

Suriye ordusu, Kürtlerin 2012 yılında yerel yönetimleri ele geçirmesinden sonra Cizire'deki inisiyatifi büyük ölçüde PYD'ye bırakmış ve özellikle Arapların yaşadığı mahallelerde bulunan noktalara çekilmişti. Ordu, bölgenin savunmasına destek vermek dışında bir faaliyette bulunmuyor.

Zaten çatışmalarla ilgili yapılan haberlerde yer yer Suriye ordusundan bahsedilse de, “Baas rejimi” veya “Esad yönetimi” gibi ifadeler daha sık kullanıldı. Kürt tarafının yaptığı bazı haberlerde ise, artık yerleşik sayabileceğimiz refleksle “Kürdistan'a saldıran faşist düşmanlar” algısı yaratılarak, bir manipülasyonun söz konusu olduğunu da belirtelim.

2- Haseke, Rojava'nın Cizire kantonuna bağlı ve 200 binden fazla merkez nüfusuyla birlikte en büyük iki yerleşim yerinden biri (diğeri Kamışlo). Şehir, IŞİD'ın yayılması, Rojava'ya hakimiyet çabası ve Irak Kürdistanı-Rojava bağlantısının kontrol altına alınması açısından stratejik bir önem taşıyor. IŞİD daha önce Haseke'ye yaptığı saldırılardan bir sonuç alamadı ve son aylarda yediği darbelerin de etkisiyle bölgede çok fazla gücü bulunmuyor.

Haseke'de bölgenin genel yapısına benzer olarak Kürt ve Arap müslümanlarla, Süryani, Keldani, Asuri Hıristiyanlar bir arada yaşıyor. Bu çoklu yapının bölgenin kaotik ortamında azımsanmayacak bir çatışma potansiyeli beslediğini, hatta son örnekte olduğu gibi spontane çatışmaların zemini olduğunu söylemek de yanlış olmaz.

Üstelik çatışma olasılığına işaret eden değerlendirmeler ilk kez yapılmıyor. Örneğin PYD lideri Salih Müslim aylar önce (Kasım 2013) bu duruma işaret etmiş, “Kamışlı ve Haseki’de durum hassas. Üzerine gidersen Kürt-Arap çatışmasına gidebilir. Haseki’de devlet, bizimkiler ve Arap gücü vardır. Bu güçler muhakkak bir gün çatışacaktır" demişti. Müslim'in bu açıklaması durumu büyük ölçüde özetliyor.

3- Çatışmaların nasıl başladığına dair iki tarafın da birbirini suçladığı ifadeler var. Ancak balon haddinden fazla şişirilmişse, iğne batırmanızın veya balonun kendi iç basıncıyla patlamasının pek bir önemi kalmıyor, sonuçta elimizde kaderi tahmin edilebilir bir balon var...

Haseke'de iki taraf arasında şimdiye kadar büyük bir çatışmanın yaşanmamış olmasının somut bir nedeni vardı; deyim yerindeyse, IŞİD dengeleyici bir unsur özelliği taşıyordu. IŞİD'e karşı yürütülen mücadelede ortak savunma yapılmış ve Şam hükümeti hem yaptığı açıklamalarla Rojava'ya desteğini göstermiş hem de ekonomik ve askeri olarak bölgeyi desteklemişti.

Şam yönetimi son çatışmada da devreye girerek uzlaştırıcı bir rol üstlendi.

4- Yapılan bazı analizlerde; çatışmaları Esad hükümetinin bilinçli olarak başlattığı, “Arap kemeri” oluşturulmak istendiği, Şam'ın Moskova merkezli çözüm görüşmelerinde Kürtlerin inisiyatif alanını daraltarak varlığını hissettirmeye çalıştığı şeklinde değerlendirmelere de rastlanıyor. Ancak Şam yönetiminin konuyla ilgili gösterdiği birleştirici tutum bu iddiaları desteklemiyor.

Haseke'de yaşananın bir yerel inisiyatif kavgası olduğunu ve bugün için bir uzlaşmayla sakinleştiğini söyleyebiliriz. Fakat bu durum değişen politik şartlar ve güç dengeleri baz alındığında; Şam ve Rojava yönetimlerinin ülkenin yeniden nasıl kurulacağına dair zorunlu kalacakları bir tartışma sürecini tükettikleri anlamına da gelmiyor...