Rojava ve direniş notları...

1- AKP tarafından beslenen Hizbul-Kontra'nın ve faşistlerin devreye sokulması, hükümetin ülkede yükselen gerilimi ve silahlı sokak çatışmalarını körüklüyor olması, ABD'nin ve Barzani yönetiminin  Kobane'nin bombalanmasını haftalardır ekrandan izlemesi, Türkiye ve Suriye'deki Kürt hareketlerine yönelik bir burun kırma-teslim alma operasyonunun işletildiğini gösteriyor.

2- Çünkü, “Rojava Kürdistan” olarak adlandırabileceğimiz kanton yönetimlerinin tamamı emperyalizmin Suriye'ye müdahalesinin planlı olmayan, dolaylı ve bu haliyle istenmeyen sonucudur.

3- Rojava'daki Kürt iktidarı, emperyalizme cepheden karşı çıkan değil belli ölçülerde bağımsızlığını koruyarak onunla ilişki kurmayı ve faydalanmayı hedefleyen bir yapıya sahiptir. Bu anlamıyla anti-emperyalist mücadelenin organik bir bileşeni veya bölgedeki temsilcisi ve öncüsü değildir.

4- Ancak buna karşın; Rojava'nın ortaya koyduğu pratik, örneğin demokratik ve modern bir ülke tasarımını hayata geçirmeye çalışması, etnik ve mezhebi ayrımları kriter olarak kabul etmeyen özgün bir arayış olması, Şam hükümetiyle ilişki kurması ve Kürt coğrafyasına uygun görülen lider Barzani'nin hakimiyetini kabul etmeyip eşit koşullarda oluşacak bir “ulusal birlik” talep etmesi emperyalist planlara tam entegrasyonda bir sorun (anomali) teşkil ettiğini gösterir.

Rojava kantonları arabesk (arabik) değil batıcı bir nitelik taşıdığı gibi, Kobane direnişi de emperyalist planların bir oyunu değil aksine bu planların işleyişini geciktiren bir tezattır.

Emperyalizmin, Suriye'nin kuzeyinden Irak'ın kuzeyini geçerek İran'a uzanacak bir “Kürt koridoru” oluşturmak istemesi dikkate alınabilir bir iddiadır fakat Rojava'nın mevcut iktidar yapısının bu koridorun mütemmim unsuru olarak kabul edilmediği de açıktır.

5- ABD'nin bölgeye hakim kılmaya çalıştığı iktidar modelinin bir örneği olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi (Barzani) ve PKK-PYD arasında, IŞİD'e karşı yer yer yapılan askeri işbirliği ve Kürt ulusal birliğinin oluşturulması tartışmalarıyla birlikte yürüyen bir liderlik (öncülük) mücadelesi vardır.

6- Şengal, Mahmur ve Rojava'da askeri gücünü etkin olarak kullanarak bölgesel güç olma iddiasını masaya koyan PKK ve PYD arasındaki yakınlık ve bu iki hareketin Türkiye, Suriye ve İran Kürtleri üzerindeki siyasi etkisi, Barzani iktidarı tarafından IŞİD'den daha büyük bir risk olarak değerlendirilmektedir.

7- ABD gibi AKP açısından da Kürt coğrafyasına uygun görülen elbise, Barzani ve onun iktidarıdır. Kürtler arasındaki mevcut güç dengeleri, Türkiye ve Suriye Kürtlerinin tanımlı ve gelişkin kazanımlar elde ederlerse orta vadede Barzani iktidarına galebe çalacaklarına işaret etmektedir.

8- Tam da bu nedenle, PKK-PYD önderlikli Kürt hareketinin muhtaç ve çaresiz bir hale getirilerek kontrol altına alınması amacıyla Kobane'ye dönük IŞİD saldırısına göz yumulmaktadır.

AKP tarafından yapılan birçok açıklamada PKK'nin Kürtleri koruyamayacak kadar güçsüz olduğu tezinin vurgulanmasının nedeni böyle okunabilir.

9- Özetle, PKK-PYD inisiyatifinin mümkün olduğunca zayıflatılması ABD, AKP ve Barzani'nin, ortak gayesidir.

10- Ayrıca, emperyalizmin IŞİD'in alternatifi olabilecek ve Suriye ordusuna karşı etkin bir cephe oluşturacak askeri olanakları henüz yoktur. Diğer şeriatçı örgütler bu ihtiyacı gideremeyecekleri için YPG, Esad karşıtı operasyona dahil olup çeteleşmeye zorlanmaktadır.

11- AKP, hegemonya arayışı çapının ötesinde olan bir muhteris öznedir. Şam hükümeti dışında bölgedeki bütün güçlerle (ABD, Barzani, IŞİD, ÖSO, PKK, PYD) ilişki kuran ve zaman zaman bu özneleri birbirine karşı da kullanmaya çalışan AKP iktidarı, çubuğu haddinden fazla büktüğü için kırılmasına neden olabilir. Bunun karşılığı Türkiye'nin hem Suriye Kürtleriyle hem PKK'yle hem de IŞİD'le karşı karşıya geleceği bir savaşın başlama olasılığıdır.

Bu savaşın engellenmesi halkların bir arada barış içinde yaşaması ve milliyetçi-dinci ideolojilerin güçlenmesinin önüne geçilmesi açısından önemlidir.

AKP, kendi iktidarını dahi tehlikeye attığı hassas bir zeminde yürümektedir. Bu zeminin AKP'den kurtulmak isteyenler için bazı müdahale olanakları sunması söz konusudur.

12- Türkiye'nin kendisine çizilen sınırları zorlayan arayışları, ABD ile arasındaki sürtüşmenin de temel nedenidir.

13- Bu sürecin bir yansıması olarak Kobane'deki direnişin üç sonucu olabilir. Bunlardan birincisi Kürtlerin IŞİD saldırısını savuşturamayarak emperyalizmin kurtarıcılığına teslim olması ve hem Türkiye siyasetindeki hem de bölgedeki politik şartların yeniden belirlenmesidir. AKP, ABD ve Barzani açısından arzu edilen budur.

İkinci sonuç, Kürt direnişinin boyun eğmeden, Kobane'de, Türkiye'de ve başka yerlerde ayakta kalması, uluslararası kamuoyunu da kendisine destek vermeye zorlayıp kazanmasıdır. Kürt hareketinin en büyük avantajı kendisini destekleyen politik bir halk ve egemen siyasi anlayışlara karşı sahip olduğu tarihsel direniş tecrübesidir.

Sonuçta iki durumda da emperyalist siyaset devreye gireceği fırsatlar yaratabilir. Ancak birincisinde işbirlikçiliği ve tam bağımlılığı temsil eden Kürt özneler, ikincisinde ise ilerici ve seküler birikimi temsil eden Kürt özneler belirleyici olacaktır. Üstelik ikincisinin etkin olduğu durum Şam'daki iktidarın sürekliliği açısından bir avantaj sağladığı gibi sol müdahaleye açık bir karaktere de sahip olacaktır.

Üçüncü sonuç IŞİD'in bir süre daha durdurul(a)maması ve karanlığın bir kan deryasında ilerlemeye devam ederek Türkiye'yi de sarmasıdır.

14- Kobane'de veya Türkiye Kürdistanı'nda ortaya çıkan direniş, konjonktürel yapısı itibariyle gericilik ve AKP karşıtı bir özellik taşımaktadır. Bu kavga Türkiye halkının da sahiplenmesiyle, AKP'nin bölgesel planlarını boşa çıkararak meşruiyetini ortadan kaldıracak bir sürece evrilebilir. Kürt hareketi ve Hizbul-Kontra arasındaki mücadele ise doğası gereği, Altan Tan'ın dediği şekilde “Kürtlerin felaketi”ne değil, laik ve aydınlanmacı damarlarının güçlenmesine yol açar.

15- Sonuç olarak bütün bunlardan hareketle, Türkiye sosyalist hareketi Kobane'deki direnişe destek vererek vicdani ve ahlaki bir duruş gösterdiği gibi siyaseten de yanlış yapmamıştır. Sosyalistlerin katkısı sadece insani nedenlerle bir zorunluluk olarak değil, AKP karşıtı mücadelenin bir adımı olarak da düşünülmelidir.

Solun sahip olduğu değerlerden en önemlisi, insanlığı karanlığa çekmeye çalışan her türlü girişimin karşısında durmaktır. Ve solumuz ancak bu değerine sarılıp onu tarihin tekerini ilerletecek bir güce dönüştürürse kendisi de toplumsal bir değer haline gelir.

Emperyalist yayılmacılık, şeriatçı terör ve halkları birbirine düşürecek iç savaş koşullarının ortaya çıkması, bütün bunlar AKP'de cisimleşen ve emekçi sınıfların geleceğini karartan adımlardır. Kobane'deki direniş ve bu direnişe destek vermek amacıyla sokağa çıkan yüz binlerce insan, AKP'ye vurdukları her darbeyle bu karanlık gidişi gerilettikleri sürece, sosyalist hareketin sadece dayanışma göstereceği “mazlum”lar değil, omuz verip yol göstereceği mücadele arkadaşları olmalıdır...