Rojava Kürdistan ve minibüs durağı

Rojhilat, rojava, bakur, başûr ya da doğu, batı, kuzey, güney...

“Rojava”nın yani “batı”nın artık özgül ağırlığını ortaya koymuş yeni bir “ülke”yi (Batı Kürdistan) tanımladığını kabul edelim. Çünkü olgusal ve politik gerçeklik, objektif olarak böyle bir saptamanın ve kabulün önünü açıyor.

Batı Kürdistan (Rojava Kurdistan); mayasında direniş ve dayanışma gibi fırsatçılık da olan maddi bir sonuçtur. Ortadoğu'da siyaseti belirleme maksadı olan bütün politik öznelerin mevcut gerçekliği hesaba katması ve bu “tarihsel eşiği” farketmesi önemlidir. Zira bu yeni ülke dinamiği özgün bir siyasi güç olarak bölge siyasetindeki yerini alacaktır.

Peki bu yeni ülke nasıl kuruldu ya da yeni bir ülke nasıl kurulur?

Toprak, dil, bayrak hep en başa yazılır... Başka? Verimli tarım arazileri, petrol kuyuları, değerli madenler, zeki insanlar, varlığınızı kabul edecek başka ülkeler... İşinizi kolaylaştırır.

Ancak bu sayılanlar yetmeyebilir. Yeni bir ülke kurmak istiyorsanız siyasal birlik, toplumsal paylaşım ve yurtseverlik, toprağını korumak için ordulaşan bir halk da gerekebilir.

Ve kadınlar... Ülkenin kuruluşunda yerini alır.

Sırtına attığı çuvala artık ne koyabildiyse, koynuna küçüğünü alıp lise çağındaki çocuğunu cepheye savaşmaya gönderen ya da bileği zincirlenip pazarda cariye olarak satılan başka bir kadını kurtarmak için elinde silah savaşan kadınlarınız varsa olur. Yahut yaşamak kaygısıyla evini terk eden insanlar için uyumayıp, sabaha kadar ekmek pişiren kadınlar...

Rojava'yı Kürdistan yapan işte bu özelliklerin hepsidir. Şengal'i peşmergeden, Musul'u Irak ordusundan bir günde alan IŞİD'in üç yandan kuşattığı Kobane, 18 gündür ancak bu sayede direnebiliyor.

Bu cümleleri Kobane'nin kaybetme olasılığını bilerek yazıyorum. Velev ki IŞİD, Kobane'yi, sonra asıl hedefi olan Cizire'yi düşürmeyi başarsa dahi, karşısında bulacağı manzara, işgale karşı direniş olacaktır.

*****

Yukarıdaki değerlendirmeyi bir kenara koyalım ve farkında olmamız gereken (olduğumuz) başka gerçekleri hatırlatanlara da kulak verelim.

Örneğin, emperyalizm Ortadoğu'da laiklik ve yurttaşlık ideolojisinin son temsilcisi olan Suriye'yi yıkmaya çalıştı ve vazgeçmiş değil.

Veya, emperyalist politikaların bazı boşluklara ve fırsatlara kapı açtığı, diğer öznelere serpilme alanları sunduğu da biliniyor. Kürtlerin de boşlukları kullanıp, oradan güçlenmeye çabalaması, uluslaşma (devletleşme) mücadelelerini böylece kerte kerte ilerletmeye çalışması ise sır değil.

Rojava'daki Kürt iktidarının da benzer bir dönemde ve olanaklarla ortaya çıktığı da doğru.

Her yandan kuşatılmış Esad hükümeti iki yıl önce Kürtlerin yerel iktidarları ele geçirmesine göz yumdu, hatta yer yer destek oldu. Kürtler bir kriz dinamiği olacaksa bana değil Türkiye'ye olsun, bir cephe daha açmayayım demişti muhtemelen. Güçsüzdü, sıkışmıştı kendince doğrusunu yaptı.

Ve şimdiki zamanda IŞİD; emperyalizmin dizginlerinden boşalttığı gericiliğin bir sonucu olarak, bölgeye dönük yeni bir müdahalenin zeminini yaratmıyor mu? Yaratıyor.

ABD'nin Suriye Kürdistanı dahil bütün bir Kürt coğrafyası üzerinde gölgesi, kirli hesapları yok mu? Var.

*****

Bütün bunlar var ancak, bugün Rojava'da, Kobane'de, Şengal'de karşımıza çıkan, o coğrafyanın sureti bu kadarından ibaret değil.

Öte yanda, sınırları yıkıp mayınlı arazileri koşan gençler, toprağın üzerinde yatan aç insanlar, aylardır susuz kalan bir kent, saldırıya uğrayan kadınlar, mavi gözleri kirden görünmeyen çocuklar ve düşmanını durdurması için başka bir düşmana sarılmış çaresiz yüz binler, bir ölü canlar diyarı var.

Ekleyelim, Rojava'daki Kürt kantonları bugün, Şam hükümetiyle birlikte, sağında solunda şeriat, halifelik, emirlik ilan edilen Ortadoğu'nun en ilerici, modern ve laik iktidar anlayışını temsil ediyor. Bölgesinde bulunan Arapların ve Süryanilerin dilini “resmi dil” olarak kabul eden, halk meclisleri kuran, yeni inşa ettikleri üniversitenin “özgürleştirici” bir eğitim sistemi oluşturacağını söyleyen ve ilk faaliyetlerinden biri “kadın sığınma evleri” açmak olan Rojava'yı, Esad iktidarının da kabullenip korumaya çalışmasının, direnişlerine destek vermesinin bir anlamı ve değeri de var.

Rojava'daki direniş ilerici bir mevzinin savunulmasıdır aynı zamanda.

Çünkü Rojava kaybederse Türkiye'nin 900 kilometrelik Suriye sınırınının IŞİD'in eline geçeceği ve bunun Türkiye ve bölge gericiliğinin önünü binlerce insanı katlederek açacağı yeterince açık.

Gelgelelim bütün bunlara rağmen elbette sadece şunu söyleyenler olabilir; komünistlerin bölgede yerine getirmeleri gereken görev dayanışma değil, amerikanperverliğin yükseldiği bu coğrafyada emperyalist planları anlatarak anti-emperyalist mücadeleyi örgütlemektir. Güzel.

Ancak devrimci siyaset lafzi düzeyde idealize edilmiş bir siyasi doğruyla yetinmek değil, o doğruyu kitlelere taşıyarak reel bir güce dönüştürmektir. Bir devrimci parti, ülkenin her karış toprağına dokunmaya, havaya, suya, sadece kağıda değil insanın aklına da yazmaya, ilerici olan birikimi korumaya ve geliştirmeye niyetliyse masa başında değil olay yerinde çalışmalıdır...

İdeolojik titizlik, ilkeli siyaset ve anti-emperyalizm, komünistlerin mücadelesinde, üstelik söz konusu olan Ortadoğu ise önemli başlıklardır.

Fakat bu söylenen ne kadar doğruysa, bölgedeki gelişmelerin emperyalizmin kurduğu ve aykırılık barındırmayan müthiş bir düzenek olduğunu, direnişe hayırhah bakmanın bir tuzak olduğunu söylemek de o kadar yanlıştır ve keskin kisveli bir apolitizmi doğurur. Apolitizmden ise ne devrimci siyaset ne de iktidar çıkar.

Yani birileri çıkıp, IŞİD de, diğer şeriatçı çetelerin saldırısı da, Türkiye'nin adımları da, Kürtlerin direnişi de birleşik bir planın ve organizasyonun parçasıdır, ilkeli siyaset bu fotoğrafa girmemek uzak durmaktır diyerek, 10 tane iktidar kazanmış, teorisini elemiş manifestosunu duvara asmış devrim terbiyecisi edasıyla konuştuğunda, siyasetsizliğin teorisini yapıyor demektir.

*****

Şimdi şunu da hatırlayabiliriz: Komünist siyaset akıl ve vicdan ahengini korumaktır.

Ve illa ki devrimcilik, olumsuz bir olaya şahit olmak veya uzak durmak değil, müdahil olmaktır...

Yıllar önce, işçi sınıfının önemini sürekli vurgulayan ama sonra yerinde sayanlara istinaden anlatılan bir örnek vardı: Bir grup komünist aralarına yeni örgütlenmiş bir işçiyi de alıp civardaki bir işçi havzasını nasıl örgütleyeceklerini, işçilere nasıl ulaşacaklarını tartışmaya başlamış. Analizler, teoriler havada uçuşmuş ve yeni örgütlü işçi haliyle yeterince dahil olamamış sohbete. Bütün sözler tüketilince dönüp işçiye sormuşlar “sence nasıl ulaşırız şuradaki işçilere” diye.

Cevap safça ve basitmiş, “ilerdeki duraktan minibüse binip ulaşabiliriz”.

Kürtlere anti-emperyalizmi ve “gerçek barışı” mı anlatacaksınız. Biner otobüse gider ve şansınızı denersiniz. İyi de yaparsınız.