“Rejimden Çıkış“ yazıları ardından, merhaba!

İleri Haber okurlarına bir kez daha merhaba. İlk merhabayı iki hafta önce İleri Görüş bölümünde dizi halinde yayımlanan yazıda vermiştim. Sizleri köşe yazarları bölümünden selamlamak ayrı bir duygu. Saray rejimine karşı direngen tutumuyla topluma mücadele azmi aşıladığı için son yıllarda ciddi ilgi, destek ve sempati yaratmış bir haber portalında düzenli aralıklarla yazmak elbette, hem büyük bir onur, hem de ciddi bir sorumluluk. Umarım bu sorumluluğun altından kalkabilirim.

İlk köşe yazımda da İleri Görüş‘teki makalenin muradını özetleyip, orada yaptığım siyasal hamle önerisinin, saray rejiminden ilerici bir çıkışı siyasetinin merkezine almış sosyalistler açısından ne tür olanaklar sunduğunun altını çizmeye çalışacağım. 

ANA HATLARIYLA ÇIKIŞ/HAMLE ÖNERİSİ

Neoliberalizmin sosyal ve ekolojik yıkımına karşı 2010’lardan beri süren isyan hareketlerinde hala sönmeyen bir mücadele enerjisiyle birlikte yeni bir ilerici-sol politik söylem açığa çıktı. Saray rejiminden çıkış için de bunun sosyalist siyasetin zeminini güçlendirecek bir hadise olması açısından da Gezi’de açığa çıkan enerji ve söylemi emekçi ve ezilen halk kesimleriyle buluşturacak siyasal bir çerçeve kurmanın önemli bir kaldıraç olacağını göstermeyi amaçlıyordum. 

Tarihsel sosyalizm-komünizmin mirasçıları olarak, başlarda şaşkınlıkla ve biraz da yadırgayarak baktıkları, daha sonra coşkuyla parçası olmaya çalıştığımız bu isyan hareketlerinin türediği sosyo-ekonomik zemini daha fazla anlamaya çalışmalıyız.(1) Yeni bir sınıf oluşum sürecinin parçası olarak görülmesi gereken bu isyancı sosyal maddenin, eylem biçim-araçlarına ve politik diline yansıyan genel zekanın sınıf mücadelesine temellükünün nasıl bir olanaklar havuzu açtığı üzerine derinlikli tartışmalar yürütülmelidir. İsyan hareketlerini kendiliğindenciliğin ötesine, hareketi fazlaca daraltmadan, sonuç alıcı bir örgütsel forma ve karşı-hegemonik ittifak siyasetine (cephe-kongre-konsey-meclis, vb.) taşımak konusunda sosyalistlerin 200 yıllık tarihsel hafıza-birikimini işe koşmakla yükümlüyüz. Bunu yaparken, isyan hareketlerinin sosyal-sınıfsal tabanına, 2014‘ten beri pek çok ülkede karşılarına dikilen aşırı-sağcı popülistleri alt etmenin yolunun, emekçi ve ezilen halk kesimlerini yanına çeken bir sosyal kurtuluş mücadelesinden geçtiğini göstermeliyiz. 

Zira, 2011-14 arasındaki Gezi’yi de içinde sayabileceğimiz ilerici isyanlar dalgası, 2019-2020’de yeniden karşımıza çıktı. Söz konusu yazıda, yeni isyan dalgasının işsizlik-yoksulluk-ırkçılık karşıtlığı-doğanın talanı-salgın yönetimine karşı sosyal eleştirinin, siyasal demokrasi-özgürlük taleplerine sınıfsal ve anti-kapitalist/sömürgeci içerikler kazandırdığı vurgulandı. Bununla paralel olarak da sosyal patlamanın siyasal bir değişime tedavül edilmesini sağlayacak, [burjuva siyaset sahnesindeki politik aktörlerin ötesinde] yeni örgütlenmeler (cephe ve ittifak/bloklar) ve politik çıkış yordamlarının boy vermeye başladığına işaret ettim. Söz konusu gelişmelerin en bilinenleri olan Sudan ve Şili’deki çıkış çabalarıyla onları programatik hale sokmaya dönük biçimler, Gezi de dahil birinci dalga isyanlarda eksik kalanın tamamlanmasına dönük girişimler olarak görülmelidir. Yazının sonundaysa, bugünün Türkiye’sinde mevcut rejimden çıkış konusunda „parlamenter sisteme dönüş“ün ötesinde yeni bir öneri geliştirmek gibi varoluşsal zorunluluğu olan sosyalistlerin bu iki güncel deneyimi kendi faaliyetleriyle ittifaklar siyasetine nasıl tercüme edebileceğine ilişkin önerilerde bulunmaya çalıştım.

SOSYALİSTLER AÇISINDAN ANAYASAL YENİDEN KURULUŞ ÖNERİSİ

Bu önerilerin asıl muhattabı sosyalistlerdir. Böylesi bir çıkış hattını, pratik faaliyetiyle objektif (Millet İttifakı’nı da içeren saray rejimi karşıtlarının toplamı) ve subjektif müttefiklerine (HDP ve toplumsal muhalefet güçleri toplamı) kabul ettirmek açısından sosyalistlerin yeterli güce sahip olmadığı şeklinde itirazlar gerekebilir. Mevcut rejimden bir biçimde daha demokratik olana çıkış için atılması gereken en asgari adımın anayasa ve yasalarda değişiklikler yapılması olduğu ortadayken, düzen muhalefeti „güçlendirilmiş parlementer sistemi“ dillendirmekteyken, daha radikal olduğu iddiasındakilerin köklü bir anayasal yeniden kuruluşun gündeme getirilmesi için önümüzde geniş bir alan olduğu açıktır. Nitekim, CHP lideri Kılıçdaroğlu bazı demeçlerinin satır aralarında „yeni anayasayı“ dillendirirken, HDP’nin Temmuz 2019’da Türkiye’nin demokrtikleşmesinin ilk adımı“ diye „demokratik anayasa“ çağrısında bulunduğunu anımsayabiliriz. Fakat iki parti de bunların arkası getirmedi. Konuyu hakkıyla gündemleştirmediler. 

Onların neden böyle davrandıklarını bilemeyiz fakat bu durum, konuyu bir geçiş programına denk düşecek unsurlarla içeriklendirerek, ona tekabül eden „emeğin sosyal ve ekolojik cumhuriyeti“ gibi bir şiarla gündeme getirme fırsatını sosyalistlerin önüne sunuyor. Burayı stratejik halka olarak kavrayıp, yüklenmek, sosyalistlerin politik arenadaki öncülük rolünü güçlendirecek sıçratıcı bir hamle olacaktır. 

Geçiş programına denk düşecek unsurların neler olabileceğini bahsettiğim yazı dizisinde sıralamıştım. Bunları biraz daha incelterek bir kez de buraya yazayım: temel ihtiyaç maddeleri ve ortak tüketim hizmetlerin kamulaştırıldığı ve finans oligarşisinin denetlendiği sosyal ve ekolojist bir ekonomik yapının inşası; doğal ve toplumsal müştereklere, yerel halka ve insan sağlığına zarar veren faaliyetlerin yasaklanması; çalışma saatlerinin düşürülerek, istihdamın kadınlar, gençler gibi dezavantajlı gruplar lehine arttırılması; asgari ücret ve emekli aylığının insanca yaşanabilecek düzeye çıkartılması; Kürt sorununda demokratik çözüm için acil ateşkes ve müzakere; çalışma ve yaşam alanlarında demokratik iradeleşmesi için işyerleri ve mahallelerde özyönetim; patriyarka başta olmak üzere kadınlar ve LGBT+’lerin ezilmesine son verecek cinsiyet özgürlükçü talepler. Elbette, bunlara ekleme ve çıkarmalar yapılabilir.

YENİ KÖYE ESKİ ADET: GEÇİCİ ANAYASA MECLİSİ

Böylesi bir içeriğe en uygun aşağıdan halk katılımını sağlayacak yordamın ne olacağı da üzerinden atlanmaması gereken bir husustur. Şili deneyiminde tek görevi yeni anayasayı yazmak olan geçici meclis çözümü gündeme gelmiş, onun teşekkülüne dönük seçime dair de demokratik bir yol da tarif edilmiştir. Kişilerin partiler değil de halkın belli bir bindesinin önermesiyle aday gösterilip, barajsız biçimde seçilmesi, bu seçimlere dönük oluşacak listelerden olduğu gibi bağımsız biçimde de yarışabilmesi, kadınlar ve yerli halklar için kotalar konulması bunlardan en önemlileridir. Bu anlamda kurucu meclisle anayasal yeniden kuruluş önerisinin tarihsel anlamda Fransız ihtilalinden gelen burjuva demokratik unsurlar taşıdığı da söylenebilir. Önümüzdeki hafta da bu konuyu işlemeye, geçiş programlarının sosyalistler açısından özellikle sınıfın örgütlülük ve bilinç düzeyinin zayıf, ancak nesnel isyan koşullarının güçlü olduğu dönem ve yerlerde neden stratejik bir değer taşıdığı konusuyla devam edeceğim.

(1)Örneğin hareketin sınıfsal karakteri neydi sorusunun yanıtını ne kadar bilince çıkarttığımız mühimdir. Kendimi yakın gördüğüm, isyanların taşıyıcı sınıfsal omurgasını yüksek eğitimli, elektronik-dijital teknolojileri kullanmayı bilen ancak ebeveynlerinin sahip olduğu tam zamanlı-güvenceli bir işlerle emeklilik, sosyal güvenlik gibi haklara sahip olmadığını kavrayan ücretli-işsiz-öğrenci proleterleşen gençlerin oluşturduğu tezi devrimci sınıf siyasetini üzerine bina etmemiz gereken bir zemine işaret eder.