Kentlerde, rant yaratmanın ilk yolu yerel yönetimlerde söz sahibi olmaktır. Bunu en iyi yapan siyasal anlayışın AKP’de olduğunu, bu partinin kadrolarının rant yaratma konusunda ustalaşmış olduğunu söylemeye pek gerek yok sanırım.
Kocaeli, bu açıdan yani rant yaratma açısından son derece verimli topraklara sahip. Bunu en iyi bilen, kentin imara açılacak ya da açılması gereken yerlerini en iyi bilen yerel yönetimlerin AKP kadrolarıdır. Onlar da, bilgi birikimine sahip oldukları bu konunun hakkını verdiklerini söylemek gerek.
AKP kadroları, yerel yönetimlerde iktidarı ele aldığı günden bugüne geçen 11 yılda, kentin her karış toprağını ranta açmak için gayret üstü bir çalışma sergiledi ve planlamaları Büyükşehir belediyesi meclisinde ciddi tartışmalara neden olsa bile uygulamaya koymak için her yolu denedi. Çok sıkıştığı dönemlerde ise ‘’olması muhtemeldir’’ bile denilemeyecek projeleri kent gündemine atıp tartıştırdı. Bu yolla yaratılmak istenen suni gündemler, kısa sürelerin ardından işlevini yitirdi. Ama, gerçekleştirilen bir proje de yok.
Amaç, sadece rant yaratmak, gerisi teferruat…
Peki, rant yaratılmasına, rantın insan yaşamını esir almasına ilk karşı çıkması gereken kurum hangisidir dersiniz ?
Elbette ki, bilim kurumlarıdır. Yani, kentimize indirgersek, Kocaeli Üniversitesi rant kültürü oluşturulmasına, yapılan işlerin bilimsellikten uzak kurgulanmasına ilk karşı çıkması gereken kurum olmalıdır.
Ama, ne gezer…
Kocaeli Üniversitesi’ni ‘’dikensiz gül bahçesi’’ olarak göstermek için elinden geleni esirgemeyen yönetsel anlayış, gerçek görevini yerine getirip rant kadrolarıyla karşı karşıya gelmeyi ve keyfinin kaçmasını pek istemiyor.
Ama, paçalar ıslanmadan da balık tutulmuyor.
Yani, koşul ne olursa olsun yöneticilerin keyfi kaçar, kaçacaktır. Çünkü onlar, yanlış uygulamaları olsa da kurulu düzeni korumakla görevlidir. Okuyan, üreten ve bilimsel temelde gelişen toplumlar da, kalıbına sığmadıkları bu anlayışı değiştirmeye çalışır. Yani, yöneticilerin doğal olarak keyfini kaçırır.
Bu bir haktır…
Kocaeli Üniversitesi’nin yöneten anlayışın, rant yaratıcı hamlelerle yan yana durması bir yana, söz konusu haktan haberi olmaması mümkün değil. Ama, öğrenci ve bir grup akademisyenin bu hakkını kullanmasını hazmedemeyen o yönetsel anlayış, her fırsatta çirkin yüzünü göstermektedir.
Rant ideolojisine sıkı sıkı bağlılığını gösterme yarışı içine giren, üniversite binalarını öğrencilerin yerine polisle dolduran yönetsel anlayışın demokrat olması, bilim yuvasını yönetmesi olanaksızdır.
Son hafta içinde yaşanan iki ayrı olaydaki tanıklığımız, yönetsel beceriksizliğin ne demek olduğunu somut olarak ortaya koyuyor.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için okulda stand açıp propaganda yapmak isteyen kadınlara özel güvenlik biriminin saldırısına seyirci kalan rektörlük, okulda FAŞİST uygulamaların arkasında durduğunu göstermiştir.
Yetmedi,
Berkin Elvan anması için bildiri dağıtmak isteyen öğrencilere Rektörlük emriyle önce özel güvenlik birimi elemanlarının, ardından çevik kuvvet polisinin saldırması, söz konusu FAŞİZM uygulamalarının yaygınlaştırılması ve kalıcılaştırılması girişimidir.
Aman, keyifleri kaçmasın da…
Üniversitede FAŞİZM uygulamasını gerçekleştirenlerin, göz yumanların keyifleri kaçacak, bundan kurtuluşları yok. Çünkü, onlar statükocu, gelişmenin ve bilimin gereğinin önünde durmaya devam ettikleri sürece keyifleri kaçacak.
Yasa gereği bildiri dağıtma ve stand açmanın önünde hiçbir engel bulunmamasına rağmen rektörün keyfi tutumundan söz ediyorum.
Devrimci, ilerici öğrencileri özel güvenlik ver polisle yüzyüze bırakan anlayış, aynı tavrı gerici ve piyasacı anlayışı yaygınlaştırmak için tüm olanakları kullanırken pervasızlaşan gerici, ırkçı ve faşist örgütlenmelerin önünü açıyor.
Yaşananlar, bazı anlayışlarca ‘’zafer kazanılmış’’ gibi görülebilir. Ama, üniversiteler (gerici kuşatmanın yaşandığı bazı iller hariç) hiçbir dönem gerici, ırkçı, piyasacı faşist zihniyetlere teslim edilmemiştir.
Rektörleri çok istese bile…
Bilmeyenlerin, üniversiteler tarihine bakması yeterlidir.
Evet, ilk adımlarında demokratik hakların kullanılmasının karşısında set oluşturmakta sakınca görmeyen sözde demokrat yeni rektörü uykusuz günler bekliyor gibi. Çünkü, herkes bilir ki, rüzgar eken fırtına biçer.
Siz, en demokratik hakların kullanılmasını engellemek için özel güvenliği, yetmemesi durumunda da polisi kullanmaya kalkarsanız, üniversitelerin koridorlarını öğrenciler yerine özel güvenlik ve çevik kuvvet polisine teslim ederseniz, o korkunun çemberi gittikçe daralır, bir bakarsınız ki, kendinizi korumaktan öte bir şey yapamaz hale gelmişsinizdir.
Bilim insanına bu tür zırhlara ihtiyaç duymadan herkesle diyalog kurabilmelidir. Kendisine bu zırhın yakıştığını düşünenler varsa, diyeceğim tek şey kaldı,
PES DOĞRUSU…