Proleter Voltaire

Bugün insanlık neo-liberal kara-ütopyanın çöküşünü yaşıyor.

Bundan 25 yıl önce Sovyetler Birliği çöküyor, Berlin Duvarı yıkılıyordu. Yeni Dünya Düzeni kuruluyor, yeni bir çağ başlıyordu. Toplumsal devrimler ve ulusal kurtuluş mücadeleleri çağı bitmişti; emperyalizm sona ermişti. “Tarihin sonu” gelmişti. Kapitalizmin “insan doğasına” en uygun sistem olduğu, üstünlüğü ve aşılmazlığı kanıtlanmıştı. Kapitalizmin öncülüğündeki Bilimsel-Teknolojik Devrimin eşliğinde Küreselleşme Çağı başlamıştı.

Hey gidinin neo-liberal ütopyası… Emek-sermaye çelişkisinin sermaye lehine çözümü. Sermayenin emekten kurtuluş manifestosu. Sermayenin anasını satmaya çalışması! Dünya nasıl da körlemesine bu ütopyanın peşine takılmıştı…

Bu “Yeni Çağ”ın, “Yeni Düzen”in foyası çok çabuk ortaya çıktı. Bugün o boş iyimserliğin yerinde yeller esiyor. Küresel sermayenin insanlığa verip verebileceği bir “Yeni Ortaçağ”dır sadece. İnsanlık kopkoyu bir karamsarlığın girdabına sürüklenmiştir. Gerek Batı’da gerekse Doğu’da, gerek Güney’de gerekse Kuzey’de istikrar içinde bir toprak parçası kalmış mıdır? Sadece Bağdat, Şam, Kabil değil, New York, Paris, Londra, Berlin de güvenlikli değildir artık.

Alın size Tarihin Sonu! Alın size Neo-Liberalizm! Alın size Küreselleşme! Alın size Bilimsel-Teknolojik Devrim! Alın size Post-Modernizm!

İnsanlığın 500 yıldır yarattığı en büyük kazanımlar olan Aydınlanmanın ve Sosyalizmin (kısacası Modernitenin) reddedildiği bir dünya, böyle kapkaranlık bir dünyadır işte…

250 yıl sonra yeniden soruyoruz: Ey Voltaire, insanlık ne kadar aydınlandı?

Ey Rousseau, önerdiğin “toplum sözleşmesi”nin ömrü ne kadar sürdü? Bu sözleşmeyi kim bozdu? Gerçi sen de tedirgindin, bir şeylerin tam oturmadığını fark etmiştin belli belirsiz…

400 yıl sonra buyur bakalım yeni engizisyonlara sevgili Galileo (Charlie Hebdo da diyebiliriz)… Dünyayı nasıl döndüreceğiz bu kez?

Çok değil, 25 yıl içinde çöken neo-liberalizmin yerine ne koyacağını bilemiyor insanlık. Kaotik durum budur.

***

Avrupa toplumları devrimci burjuvazileri önderliğinde aydınlandılar. İnsanlığa çok büyük katkılar yaptılar. Bilimsel Devrimi, Aydınlanmayı, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganlarıyla gelen demokratik devrimleri, kul ideolojisine ve biat kültürüne karşı laikliği hediye ettiler. Bunlar bizim vazgeçilmez mirasımız, geri adım atılmaz kazanımlarımızdır.

Fakat yeterli olamadı. Burjuvazi insanlığı aydınlatamadı. Burjuvazi eliyle yeşeren aydınlanma, burjuva iktidarının pekişmesiyle birlikte, Avrupa’nın emekçileri için sömürüye dönüştü ve bu sömürüye katlanabilirliği sağlamak için yine eski araca başvuruldu: dinciliğe. Avrupa dışında ise yeniden hortlatılan köleciliğe, ırkçılığa, sömürgeciliğe ve giderek emperyalist tahakküme… Batı’nın yeniçağı, Doğu’nun ortaçağı ile ittifak yaptı.

İnsanlık büyük yıkımlar ve acılarla anladı ki, sömürü ortadan kalkmadan köklü ve geri dönülmez bir aydınlanma da gerçekleşemiyor.

Bugün bu büyük gerçeği çok daha net bir biçimde yaşıyoruz. Biz zaten yıllardır yaşıyorduk; ama artık Batı toplumları da yaşıyor.

Dünyada devrimci bir burjuvazi kaldı mı? “Tarihin sonunu” getirecek, yani sınıfları ortadan kaldıracak bir burjuvazi? Özgürlük, eşitlik ve kardeşliği getirecek bir burjuvazi? Doğu’nun ortaçağını yıkacak ve aşacak bir burjuvazi?

Böyle bir burjuvazinin kalmadığını, dünyanın “korunaklı” ve “güvenlikli” bölgelerinin halkları da çok çarpıcı bir biçimde kavrayacaklar, kavrıyorlar. Burjuvazilerinin suçlarının bedellerini ne yazık ki onlar da ödeyecekler, ödüyorlar.

Dünyanın dörtte üçü yanarken, geri kalan dörtte biri güvenlik içinde yaşayamaz. Çünkü küreselleştik! 250 yıl önce nasıl aydınlandıysak, bugün de öyle küreselleştik, burjuvazi önderliğinde… Afganistan, Irak ve Suriye, Paris’in ve New York’un göbeğindedir artık! 

Yine oyun oynayacaklar, halkları kandırmaya çalışacaklar. Yaşanan vahşetin sorumlusunun “Doğu’nun geriliği” olduğunu söyleyecekler. Bu yanılsamaya tav olacak “solcular” bile bulacaklar. Ama bu yanılsama, 250 değil, 25 yıl bile süremeyecek. Çünkü küreselleştik, dünya küçüldü, zaman kısaldı; sayenizde burjuvalar!

Vahşetin esas sorumlusu “Doğu’nun geriliği” değil, “Batı’nın ileriliği”dir. Kapitalizmde ne kadar ileriye gidersek, aydınlanmada o kadar geriye gideceğiz. Bu önermenin en çıplak biçimde kanıtlandığı bir coğrafyanın insanlarıyız. 

Kapitalizmin küreselleşmesi, vahşetin küreselleşmesidir. Öyle değil mi Voltaire? Öyle değil mi Charlie Hebdo? Öyle değil mi Paris? Bağdat ve Şam’dan öğrenmenin tam zamanıdır!

***

Karamsarlığa kapılmayalım. Tarih hep göstermiştir ki insanlık dibe vurmadan yüzeye çıkamıyor. İnsanlık bir arayışta. Liberalizm dedi olmadı; 200 yılda foyası çıktı meydana. Neo-liberalizm dedi, yine olmadı; bu kez 20 yıl bile sürmedi.

Bunca vahşetin ortasında, aslında yeni bir uygarlığın doğum sancılarını yaşıyor insanlık. Kafayı vura vura, dersler çıkara çıkara aydınlanıyor, her zamanki gibi.  

Madem küreselleştik, bu aydınlanma dünya çapında olacaktır bu kez. Yeni bir “toplum sözleşmesi” gerek. Sizinki yetmedi; kusura bakma Rousseau!  

Ama kadim devrimci Arşimet soruyor: “Manivela nerede?”

Şimdilik bulabildiğimiz en gerçekçi yanıt: “Proleter Voltaire”.