Prensesler kurtarılmayı beklerken başka bir dünya mümkün mü?

Günlerimiz kadın cinayetleri, cinsel istismar, şiddet ve birçok olumsuz haber ile başlarken, çocuk edebiyatına dair de en başta konuşmamız gereken en önemli şeylerden birinin “toplumsal cinsiyet eşitliği” olduğunu düşünüyorum. Bir önceki cümlede saydığımız tüm başlıkların birden bire ortaya çıkmadığı, münferit olaylar olmadığı ise artık herkes tarafından bilinen bir gerçek.  Tüm bunların temelinin erken çocukluk döneminden itibaren hatta dünyaya gelmeden önce ataerkinin tüm baskısıyla birlikte, hayatlarımızın her alanına yayılarak, tarihler boyunca atıldığını biliyoruz. İşte tam da bu noktada sürekli bahsettiğimiz “insanca yaşayabileceğimiz” bir dünya için, kendimiz ve elbette ki çocuklara bir gelecek borçluyuz.

Çocuklarımızın geleceğini onlarla birlikte inşa ederken/ etmeye çabalarken, birçok yol ve yöntemle, yine hep birlikte deneyimleyerek yolumuzu buluyoruz. Kitaplar, masallar, hikayeler, müzik, sanat ve sayabileceğimiz bir sürü yol, yetişkinlerin dünyasından onlara doğru gidiyor. Maalesef ki bu yollar engebeli, zaman zaman oldukça kötü duygular ve eylemler barındıran, onların dünyalarını darmadağın eden veya ileri zamanın kötü yaşam anlayışlarına işaret edebiliyor. En başta onlara anlatılan masallarda prensesler hep kurtarılmayı bekliyor; hikaye kitaplarında babalar salatalara limon sıkarak o muhteşem yardımlarını esirgemiyor; kız çocukları ise anneleriyle mutfakta bulaşıkları yıkarken oldukça mutlu görünüyor!

Aradan yıllar geçtiğinde ise o “büyülü” masallardan elimizde cinsiyetçi söylemler, yemek yapmadığı için şiddete uğrayan kadınlar ve cinsiyetinden bağımsız “erkek” bireyler kalıyor. Oysa çocuklara başka bir bakış açısı kazandırmak, onların ilk çocukluklarından başlayarak birer yetişkin olma yolundaki yıllarında “doğru, iyi, vicdanlı ve eşit” bir anlayışa sahip olmaları adına çabalamak bizlerin elinde. Nitelikli çocuk edebiyatı ise işte tam da bunları işaret etmek durumunda. En başta “eşitlik” ilkesini temel alarak, ardından evrensel tüm değerleri sayfalarında barındırarak…

Nitelikli çocuk edebiyatı şeklinde tarif ettiğimiz, “yaşanılabilir” bir dünyanın temellerini atmaya çalışan birçok eser son yıllarda raflarda yerini alıyor. Bu eserlerin içinde prensesler kurtarılmayı beklemiyor o görkemli şatolarda veya yemekleri sadece kadınlar yapmıyor. Tersine toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesiyle birlikte çocuklara başka bir dünyanın mümkünlüğü anlatılıyor.

Tüm bunlar ne işe yarayacak diye soracak olursak da, aklen ve vicdanen hür, toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışıyla hayatlarını sürdüren ve bunu yaymaya çalışan, özgüvenli bireyler çıkıyor yıllar sonra karşımıza. Kendi kurtuluşlarını yakışıklı prenslerde aramayan özgür kadınlar donatıyor cümleleriyle sokakları… Bir cümleden aldığı cesaretle başka bir dünyayı mümkün kılmak adına yazılıyor satırlar.

Bir cümlenin yeri göğü oynattığı satırlardan prenseslerin eşitliği tutsak eden şatoları yıktığı günlere...