Perdelerin arkasında ne var?

(Aşağıdaki yazı, ikibinli yılların hemen başında, yeni bir tiyatro sezonu başlamak üzereyken yazılmıştı. Sonra aradan yıllar geçti, değişen pek bir şey olmayınca tekrar yayınlandı. Birkaç yıl daha geçti…baktım yine bir şey, hem bu kez ‘pek’ değil, hiç değişmemiş…)

Gazete ve dergiler ilân etti:

Ekim ayıyla birlikte perdeler açılıyor...

Güzel.

Çok sevindik.

Özlemiştik.

Ama şimdi sormak istediğimiz bir şey var.

Yalnızca “sıradan ölümlüler” olarak, yalnızca “izleyici” kimliğimize sığınarak, sormak istediğimiz bir şey var.

Herhangi bir art niyetle falan değil, tamamen yine tiyatroya kavuşabilmenin coşkusuyla !

Evet, fazla bekletmeden soralım isterseniz:

Bu yıl, perdelerin arkasında ne var ?

Ne yapacaksınız ?

Bize neler oynayacaksınız ?

Neler göstereceksiniz ?

Günümüzü gösterecek misiniz ?

Yoksa oyunculuğu, aslında bizim olmayan bir günün bizim olduğunu sanmamız için mi kullanacaksınız ?

Perdelerin arkasından hangi hayatların hangi sahneleri çıkacak ?

Bizi, yaşamakta olduklarımız üzerinde düşünmeye - elbet belli etmeden, elbet eğlendirerek ! - zorlayabilecek misiniz ?

Yoksa yaşamakta olduklarımızı bize yok saydırtmaya mı çalışacaksınız?

Evet, bize nasıl bir oyun oynayacaksınız ?

Başta “hukuk devleti” niteliği ve “demokrasisi” olmak üzere, hemen her şeyi göstermelik bir ülkede, sizler de salt gösteriyle mi yetineceksiniz?

Nasıl oynayacaksınız?

Varolmayan bir gerçeklik varmışçasına mı, yoksa olmayanın olmamaklığını, olanın da yetersizliğini ve aksaklıklarını vurgularcasına mı?

Evet, nasıl oynayacaksınız?

Tiyatronun büyüsünü, bütün olup bitenleri perdeleyen bir esrikliğe dönüştürmek için mi, yoksa bizi ayıltmak amacıyla mı kullanacaksınız?

Eğer yalnızca bizleri büyülemekle yetinecekseniz, bütün içtenliğimizle söylüyoruz, hiç zahmet etmeyin ve boşuna çaba harcamayın. Çünkü biz, nicedir zaten büyülenmiş bir toplumuz.

Sahneye yalnızca oynamak için çıkacaksanız, onu da boşuna yapmayın. Çünkü biz, onyıllardır birbirimize ve - asıl önemlisi ! - kendimize oynamayı zaten yaşamak sanmaktayız.

Kendimizi bu oyunculuğa öyle bir kaptırdık ki, artık hemen hiçbir şeyin gerçek yüzünü görmek istemez olduk. Biz, yanılsamalarımızla geçinip gidiyoruz.

Biz, nicedir tüm gerçeklerimizi yalnızca gerçekdışında arar olduk.

Sizlerin işi, bu yüzden hem çok kolay, hem de çok zor.

Kolay yanı, bizi yanılsamalarımızda pekiştirmeyi seçmeniz. Eğer seçiminiz bu yönde olursa, bizimle çok kolay anlaşabilirsiniz. Müthiş bir iletişim yanılsaması kurabiliriz. Olsa olsa sizlerden, nasıl daha yoğun yanılsamalar yaşayabileceğimizi öğreniriz. Böylesi de bizi, temel soruların yanıtlarını kendi iç dünyamızda aramak zahmetinden bir kez daha kurtarır. Ama zoru seçerseniz, kalkıp : “Ben sizlerin gözünü açacağım”, derseniz, “eğlenmeye geldiğinizi sanacaksınız, ama sonradan beyninizden vurulmuşa döneceksiniz”, derseniz - Bu yolu da seçebilirsiniz.

Bunu da yapabilirsiniz.

Ama, YAPABİLECEK MİSİNİZ ?