Pavyonlar merak uyandırıcı mekanlardır. Kapısının önünden geçerken aşağıya kıvrılan merdivenin nasıl bir dünyaya açıldığını merak ederiz. Neon ışıklarının, sigara tüttüren takım elbiseli korumaların ardındaki gizem ve tehlike merakımızı hepten kışkırtır.
Yeşilçam filmlerinden kalma, zihnimizin dehlizlerinde gezinen klişeler belli belirsiz sökün eder. Kadınların pavyona “düşmeleri” öyle çok tekrar edilmiş, bahtsızlıkları ve “kurtarıcı” erkeklerle yaşadığı aşk öyle derinlemesine işlenmiştir ki bu arketipin dışına çıkmak zordur.
Aslında 1960’lı, ‘70’li ve hatta ‘80’li yıllarda geleneksel-modern almaşığı hız kazanırken örülen bir öykü vardır. Kadının kamusal yaşama giderek artan oranda katılışının büyük bir korkuyla, infiale sürüklenerek karşılanması; bu korkunun “kadının orospulaşması riski” olarak, “kötü yola düşme” öyküsü olarak okunmasıdır zihnimize kazınan.
Kendisini bir “erkeklik imtihanıyla”, acıyla tecrübe edilen şövalyece bir şuurla, “kurtarma” mitosuyla (alemden çıkartıp evlenme) gösteren bir kültür aynı zamanda.
İşte tam da bu kültürel dünyaya, oraya çevrilmiş meraklı gözlere odaklanan bir belgesel-dizi özel bir TV kanalında yayınlandı. Adı “Pavyon”.
Dizinin tanıtım yazısında şunlar var:
"Pavyonlar, Ankara eğlence sektörünün yaklaşık %80’ini karşılamasına ve il ekonomisini kayda değer bir biçimde beslemesine rağmen, efsaneleşmiş klişelerin yarattığı söylemler sebebiyle genişçe bir kısım tarafından kabul görmez. Konsomatrisler, müdavimler, yalnızlar, âlemciler, işletmeciler, bolca neon ışık, kabarık hesaplar(…) ülkenin bir kesimince ‘tabu’ olarak kabul gören pavyon kültürü, seride etraflıca ele alınıyor." (1)
Böylelikle henüz diziye başlamadan anlıyoruz ki pavyonlar bizim bildiğimiz, duyduğumuz gibi yerler değil. Demek ki pavyon konusunda bizim yıkılması gereken kimi “tabu”larımız var. Bu tahrik edici iddialara karşı koymak zor.
Diziyi izlediğimizde gerçekten çarpıcı bir tablo çıkmaktadır karşımıza.
Pavyonların günlük olarak yoksul sokak ahalisine yemek dağıtması…
Konsomatris kadınların her şeyin kurdu haline gelip kolay kolay “kurban” durumuna düşmemeleri hatta baya müşterinin hakkından gelmeleri…
Patronların çalışanın “suyuna giden” mülayimlikleri…
“Pavyon kültürünün” köy odası eğlencelerinden gelme yerli kökü…
Ankara havası, Şentepe tarzı diye çoğunlukla küçük görülen müziğin aslında nasıl da otantik olduğu, üzerine akademik çalışmaların yapıldığı ve hatta akademik amaçla ortama gelenlerin "burada işler pis yürüyor sandım ama hiç de öyle değil” diyebildiği…
Sonuçta ortaya öyle bir şey çıkmıştır ki bir ekşi sözlük entry’sinde durum şöyle yorumlanmıştır:
“Herkesin esasında ait olduğu bir yer var. Onların habitatı da o. Kurgu dense de o filmdeki insanlar gayet de o hayatı yaşayan gerçek insanlar ve bir şekilde mutlular orada olmaktan”(2)
Niyet ne olursa olsun “Pavyon” belgeseli, pavyon kültürünü otantikleştirmiş ve bu sayede kadının cinsel metalaştırılması, cinsel sömürü nesnesine dönüşmesi, bunun ardındaki acılar, haksızlıklar, paralı erkeğin olanca cerahatiyle “erkekliğini” performe edişi önemsiz ayrıntılara dönüşmüştür.
Peki gerçekten de pavyonla ilgili klişeler ya da yıkılması gereken “tabular” var mıdır?
Elbette vardır. İki örnekle açalım.
“Erkekler sıkılır”
Erkekler sıkılır denir çokça. Eşten sıkılır, işten sıkılır, çocuk gürültüsünden, taşradan ya da şehrin keşmekeşinden, monoton hayattan sıkılırlar. Kadınlar çoğu zaman sıkılacak vakit bulamadıklarından, yorgun bedenlerini yatağa attıklarında uyumak isterler. Hiçbir zaman yeterince erotize olmayan bu “yorgun bedenler” erkekleri daha çok sıkar.
Pavyona giden erkeğin bu “hikayeyi” sündürmeye, türlü dramalar ve “erkeklik” coşmalarıyla çoğaltmaya ihtiyacı vardır. Bu hikaye konsomatrisin diline dolanır, püsküllenir, ağdalanır: “Sen de orospuluk yap da kocan gelmesin pavyonlara”
Kamusal eğlencenin çoğunlukla “erkeklerin alanı” haline geldiği bir dünyada eve kıstırılmışın sözü yoktur. Onun sıkıntısı duyulmaz, görünmez…
Şehrin taşralaştığı, erkek “sıkıntısının” şehirli hale geldiği(Ankara); “alt kültürün” merkeze yürüdüğü, “erkek sıkılır” motifinin hiç olmadığı kadar işlerlik kazandığı bir dönemdir yaşadığımız.
Yine ekşi sözlükten bir izleyici yorumuna başvurursak:
“Adam monoton evinden çıkıyor. Bazı durumlarda arkadaşlarının bile dinlemeyeceği ya da taşak geçeceği, sen nasıl erkeksin diyeceği konuları burada anlatıyor.
Belki bir kadını tavlamak nasıl olur diye düşünüyor bu ihtiyacını buradan çıkarmaya çalışıyor.”(3)
“Pavyon ahlaksızlıktır”
Pavyonun ahlaksızlıkla anılması çok ciddi bir ikiyüzlülüğü içerir. Oysaki pavyonun bir ahlakı vardır. Pavyonun ahlakı “erkek egemenliğinin” ahlakıdır.
Cami ile ülkü ocağı arasında, “kutsal aile” ile “namus elden gidiyor” mevzisi arasında hem “yasaklı” hem haklı olmanın, hem “kirli arzunun” hem “erkek adam ister” çıkışının ahlakıdır pavyon.
Pavyonun iyi/kötü, ahlaklı/ahlaksız, tabu/özgürleşme, yozlaşma/otantiklik gibi ikiliklerle anılması erkek egemenliğinin tarihsel/güncel dolayımlarını perdelemektedir. Sözgelimi 1990’lar öncesi pavyon-gazino anlatısına hakim olan “kurtarıcı erkek”-“orospulaşan kadın” gerilimini, bu gerilim içinde büyüyen imkansız aşkları ve kudretli erkekleri biliriz. Bu örüntünün bir siyasi iktisadı vardır.
Sonrasında pavyonun, “dişli” konsomatrisler- “yolunan kaz” erkekler olarak kodlanmasında, erkeklik dünyasına düşen, kadını yeniden konumlayan neoliberalizmi, yenilenen sınıflar ve erkeklikler parametresini görmek gerekir.
“Kadın dışarı çıkarsa orospulaşır” arketipi yine muazzam bir ataerkil tersine çevirmeyle erkekleri kanatları altına almakta; bu kez güçsüzleşen ama on liraya konfetiler yağdırabilen, iktidarı sarsılan ama masasında konsomatris oynatabilen erkeklikleri, çivisi çıkan, “kıçı başı oynayan” dünyaya “adam yapmak” istemektedir.
Pavyonun ahlakında, erkek egemenliği efendisine, neoliberalizme, onun siyasi iktisadına tabidir.
“Formel sektörün daralması, tarıma dayalı toplumsal kesimlerin iflası, borçluluğun ve yoksulluğun derinleşmesi sonucu, özellikle kadınların enformel sektöre yönelmesi Türkiye'de gelişen yeni iktidar ilişkileri ve etik durumunu özetler(…)
(pek çok örnek) borçluluğun genç bir kadını gece hayatına nasıl ittiğini anlatmakla kalmıyor; bundan öte, neoliberal kapitalizmin toplumu hane üzerinden değil, tek tek bireyler üzerinden iflasa ve borçluluğa sürüklemesini” de gözler önüne seriyor.(2)
Otantiklik olarak sunulanın ardında borç batağı, kredi kartları, dağılan aileler, imzalanan senetler ve faturanın kadınlara kesilmesi vardır. Tüm bunlar aynı zamanda “erkeklik krizleri” olarak temayüz olur ve elbette çoğu zaman olduğu gibi bir krizde yağmalanan ilk şey kadın bedenidir.
“Dişli kadın” konsomatris yağmalan kadını mükemmelen temsil eder.
“Kadın mesleği icabı sürekli olarak içmek, kusmak, geç uyumak, geç uyanmak, genelde fast-food ile dengesiz beslenmek, uyanmaya yardımcı olması için sert kahve tüketmek, stresi bastırmak için daha çok sigara içmek, yerine göre enerji için enerji içeceği, ecstasy türü haplar ve kafayı yükseltmek için esrar kullanmak durumunda kalır. Yaralanmalar, kendini kesmeler, sürekli kürtaj, dengesiz loğusalık kadın bedenini hepten deforme eder.” (3)
Pavyon budur.
Kaynaklar:
- https://www.blutv.com.tr/diziler/yerli/pavyon?gclid=EAIaIQobChMIurLMyvLn5AIVD5IYCh0WkwM2EAAYASAAEgLHGvD_BwE
- https://eksisozluk.com/pavyon-dizi--6111321
- https://eksisozluk.com/pavyon-dizi--6111321
- Hovarda Alemi, Taşrada Eğlence ve Erkeklik, Osman Özarslan, İletişim yayınları(2016); s.141
- A.g.e. s.156