Pandeminin gün yüzüne çıkardığı çalışma koşulları ve acılar

TİP Emek Bürosu tarafından hazırlanan Vardiya köşemizin bu haftaki yazarı, kendisi de anlattığı sektörde yıllarca çalışmış olan TİP Emek Bürosu üyesi Ilgım Gölpunar.

Ilgım Gölpunar

Pandemi ve ekonomik krizin en fazla etkilediği kesimler arasında kuşkusuz, uzunca bir süre işsiz kalan, sözde kısa çalışma ödeneği ile yaşamaya çalışan, şimdi de simit ve çaya yetecek asgari ücrete talim etmeleri istenen kafe, bar ve restoran çalışanları yer alıyor.

Evet, lafı uzatmaya gerek yok: Kafe bar sektörü, ¨İşçiye patron, patrona işçi bitmez¨ cümlesiyle hak gasplarının, emek sömürüsünün, cinsiyet eşitsizliğinin meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir sektör.

İşin aslı, sektörün problemleri ile daha çok pandemi döneminde yüzleşmiş olduk. Yıllardır süre gelen sigortasız çalıştırılmanın, uzun saatlere düşük ücretlerin, kadın ve LGBTİ+’ların haksızlık düzeni içinde ¨en azından herkes kadar haksızlığa uğrayayım¨ çabaları bu sektörün ¨değişmez¨ ve ¨değiştirilemez¨ kanunları olarak kabul edildi. Tüm bunların sonucunda da ilk gözden çıkarılan, açlık ve işsizlik ile yalnız bırakılan binler olarak şimdi ¨ne yapacağız¨ sorusu ile baş başa kaldık. Çoğu kişi bir sipariş verirken farkında değildi yüzümüzdeki, ayaklarımızdaki, kollarımızdaki yorgunluğun ve yılgınlığın. Çünkü çalışma koşullarımız hemen hemen hepimizin deneyimlediği gibi şöyledir:

Minimum 9 saat çalışma, ortalama 12 saat çalışma saati,

Vardiya düzensizliği/ mola saatleri düzensizliği,

Sigortasız çalıştırma,

Maaş düzensizliği,

Net iş tanımı olmaması,

Mobbing…

Öte yandan, artık kurmayı bile bıraktığımız bir hayalimiz de emeklilik. Emekliliğin ülkemizde ulaşılması ne kadar zor bir hak olduğu malumumuz, fakat bu kelimenin hiç var olmadığı bir sektör düşünün.

Kadınların en önde çalıştırıldığı fakat sesinin en arkaya bırakıldığı bir sektör düşünün.

LGBTİ+’ların her türlü zorbalığa uğradığı ama sektördeki diğer emekçilerden farklı olarak uğradığı haksızlıklara bahane bile bulunmaya lüzum görülmeyen bir sektör düşünün.

İnsanca çalışma saatleri talep ettiğinizde, ¨senden zor durumda olan insanlar var, bu saatlere daha da düşük ücretle işçi bulurum¨ özgüvenine sahip patronlar düşünün.

Aralıksız iki yıl sigortası yatmış olan emekçilerin zaten hakkı olan bu durum ile övündüğü bir sektör düşünün.

Şimdi tüm bunları ve daha da fazlasını yaşamış ve yaşamaya devam eden, tüm bunlar ile beraber bir de yaşam kavgası veren binlerce kafe-bar emekçisinin birleşip ayaklandığını düşünün.

Düşünmeye başlayalım. Başladığımız andan itibaren de örgütlenmeye başlayalım. Bizi yan yana gelişler kurtaracak. Olduğumuz her mekanda, her sokakta, her şehirde ¨işçi bitmez¨ diyen patronlara, ¨patronlar biter¨ diyelim.

Tüm kafe-bar emekçileri; gelin yan yana gelişlerimizi çoğaltalım, gelin Kent Emekçileri Dayanışması çatısı altında buluşalım.