Özsüt direnişinin ekonomisi ve polisler neden patronlara fatura kesmez?

İleri Haber okurları büyük ihtimalle Özsüt direnişini zaten takip ediyordur ama yeniden hatırlatalım.

Özsüt adıyla bildiğimiz pastahane/kafe zinciri, bir süredir çalışanlarına maaş vermediği için ilk olarak 3 Temmuz 2019 tarihinde 3 işçi bir basın açıklaması yaptı. Patron bu işçilerin parasını yatırdı hemen ama haber kulaktan kulağa yayıldı. Direnişe geçen emekçi sayısı 19’a ulaştı. En son 16 işçi alacaklarını almış olmasına rağmen sadece 3 işçi daha alacaklarını alamadıkları için işçiler eylemlerine yaklaşık 10 gündür Kadıköy Özsüt şubesi önünde devam ediyor.

29 Temmuz Pazartesi günü yaptıkları eylemlerini izledim. Eylem yerlerine giderken 4-5 otobüsten onlarca çevik polis indi, kalkanlarını kasklarını taktı devasa bir toma yanaştı, her tarafı tel kafeslerle çevrilmiş 2 polis otobüsü saydım. Vakit olduğu için polisleri saydım 85 çevik. Eylem yerine gittim yaklaşık 15 sivil polis.

Eylemin yapıldığı şube olan Kadıköy Özsüt önünde ise kocaman bir yazı “self servis”. Basın açıklaması yaklaşık 15 dakika sürdü. Ardından bir grup işçi ile beraber çay içmeye gittik.

Serde ekonomi yazarıyız, hep para pul sordum işçilere. 3 işçinin toplam alacağı 28 Bin TL’ymiş. İşçiler özellikle bu arkadaşlarının paraları yatana kadar Kadıköy Özsüt önüne her gün gitmeye kararlılar. Ama kulaklarına gelen 100’ün üzerinde işçi de alacaklarını alamadığı yönünde. Zaten eylem sosyal medyada yayıldıkça birer ikişer artıyor eyleme bizzat katılanlar.  

Lafı çok uzatmayayım. Kadıköy’deki şubenin hasılatı etkilendi mi diye soruyorum. Eylemlerden önce 18-20 bin günlük hasılatı olan şubenin (bu arada şube 4-5 katlı terası tüm boğazı seyreden Kadıköy’ün en işlek yerinde) hasılatı 2 bin TL altına düşmüş. Bunun bir nedeni insanların uyguladığı boykot olsa da daha büyük kısmı, her gün karşılarında eylem yapan ve aynı sorunu yaşayan 8 emekçinin alacaklarını alamadıkları için çalışmama haklarını kullanmaya başlamaları. Haliyle 1938 yılında kurulan Özsüt tarihinde ilk defa “Self-Servis” uygulamasına geçiyor. Eylemde gördüğümüz kocaman self servis yazısının nedeni de ortaya çıkıyor. Klasik Özsüt müşterisi alışkın değil bu duruma. Yani hasılatta günlük 15 Bin TL bir kayıp var.

Şimdi gelelim Özsüt direnişinin ekonomi politiğine sadece 10 gün içinde bir şubenin ciro kaybı toplamda 150 bin TL. Firmanın bu kaybı sadece tek şubeye ait. Kamuoyunda oluşan itibar kaybı ve kişilerin henüz ölçemiyoruz.

Gelelim 28 Bin TL alacak için 150 bin TL’yi yakan patronu korumak için devlet ne harcamış.

Ortalama 100 Polis, 10 gün ve her günde de  4 saat mesai yapmış.  (malum basın açıklaması 15 dakika sürse bile orada bekler dururlar) 4000 saat iş gücü demek. Bir polis maaşının devlete maliyeti brüt 8 bin TL olsa. Haftalık çalışma saatiyle kıyaslarsak, sadece emek maliyeti 178 Bin TL. O koca TOMA 10 gün boyunca gır gır çalışıp ne yaktı, o aletlerin amortismanı ne kadar bilmiyorum ama hesabı 200 Bin TL’ye yuvarlayabiliriz.

Yani 3 işçinin 28 Bin TL’lik alacağını almaması için sermaye ve devlet(in) harcadığı tutar yaklaşık 350 Bin TL. Neredeyse 13 katı. Sermayenin ve devletinin esas korkusu hak arama bilincinin gelişmesi ve yaygınlaşmasıdır. Bunun için ödenecek bedelin yanında bu hiçbir şeydir. Ancak Sermaye bu! Mutlaka fayda/maliyet hesabı yaparak bir yerde bu direnişi kesebilmek için tüm ücretleri ödeyebilir ama ödeyene kadar devletin kolluk güçleri ile birlikte sermaye için en optimizasyonu sağlayacak noktaya kadar direnmeye özen göstermektedirler.

Yıllar önce YÖRSAN işçileri için dayanışmaya gitmiştik. Susurluk ve Balıkesir hattı bir çok süt ürünleri fabrikasının sıralandığı bir havza. 400 işçi sendikalaştıkları için işten atılınca fabrika bir anda üretim yapamaz hale geliyor. Ama birkaç gün sonra sorun çözülüyor. Nasıl mı? Aslında piyasa koşullarında rakipleri olan diğer süt ürünleri firmaları 20’şer 30’ar ödünç işçi veriyorlar. Yani rakiplerini yeniden ayağa kaldırıyorlar. YÖRSAN’ın o dönem fabrikada bozulan ürünlerinden, yaygın boykottan kaynaklı geri iadelere kadar dünya kadar zararı var. Ama serbest piyasada rekabeti aşılayan patronlar inanılmaz bir dayanışma ile YÖRSAN patronu Hacı ile dayanışmaya giriyorlar. Onlar da biliyorlar ki, işçi sınıfının direniş kültürünün yayılmasının maliyeti piyasadan güçlü bir rakiplerinin silinmesinin yaratacağı pazar payından daha yüksek.

İşin bir yandan da şirket boyutunu patron açısından inceleyelim. ÖZSÜT, herkesin İzmirli köklü bir aile firması olarak bilinmesine rağmen 2014 yılında Lübnan asıllı işadamı Mustafa Aşur'a satılıyor. Aşur'un sahibi oldu Infinity Invest Holding Anonim Şirketi, aynı zamanda Gulf Petrol ve Ortadoğu, Karadeniz bölgelerinin en büyük petrol depolama şirketi olan Delta Petrol’e sahip.  Firma o kadar büyük ki, aynı zamanda Türkiye tarihinin en büyük kaçakçılık davasına (35 Milyar Dolar) konu olan bir grup. Davanın ayrıntılarına girmeyeyim ama sürekli savcısının değiştiğini ekleyerek geçeyim.

Mustafa Aşur aynı zamanda boğazın en pahalı 2. yalısı olarak bilinen Ahmet Afif Paşa Yalısı’nda oturuyor. Bu yalının eski sahibinin Cem Uzan olduğunu söylemek yeterli sanırım. Yalıyı her ne kadar TMSF’den Suzan Sabancı 2009 yılında 40 milyon dolara almış olsa da sonraki misafiri hakkında herhangi bir bilgi yok. 2018 yılında bir gayrimenkul firmasının araştırmasında yalının değeri 90 milyon dolar gözüküyor. Bir gayrimenkul bedeli 30 yıllık kiraya karşılık olsa aylık kira bedeli 250 bin dolar bir yerde oturuyor. Günlük kirası 8 bin dolar. Peki işçilerin alacakları ne kadar? 4 bin dolar. Yani işçi alacaklarının 30 bin katı değerinde oturan bir patron işçi alacaklarını ödemiyor. Çünkü sermaye için en kolay şey işçi alacaklarını ödememek, hele hele Özsüt gibi insanların gelip geçici çalıştığı bir yerde beğenmeyen gider kapıya “eleman aranıyor” ilanı asılır yenisi gelir. Özsüt işçisinin 4 bin dolarını ödemeyen firma daha yeni 100 milyon doları ’Ceyhan 2’nci Rotterdam olacak’ diye yatırıyoruz diyerek yeni bir petrol deposu açıyor.

Biliyorum yazdığım rakamlar yorucu hale geldi. Ancak patronuyla sermayesiyle devletiyle işçilerin alacaklarının kat be kat üstünde maliyete katlanmalarının iki nedeni var.

  1. Paraları çok! Evet devletimizin de 300 bin polisi olmasına rağmen 40 bin daha polis almayı planlayacak kadar bol geliri var. 19 işçi için değil 100 polis 1 toma 4 otobüs gerekirse savaş uçağı gönderebilir. Vergi gelirleri şahane. Sermayenin zaten parası çok bunu yazmaya gerek bile yok. Direnişin maliyeti yalının aylık banyo kozmetik parasıdır
  2. İşçilerin direniş kültürünün gelişmesinin maliyeti çok fazla. Yarın ya birçoğu binlercesi hakkını ararsa, düşünsenize her maaş ödenmiyor diye işçiler işyeri önünde eylem yapsa şu anda binlerce işyeri çalışamaz hale gelir. Bunun daha fazla hak talebiyle gelişmesi patronu yalıda oturamaz hale getirir. Devlet içinde aynısı. İşçiler patronlardan daha fazla vergi verdiğini keşfeder haklarının peşine düşerse 300 bin polis bile onları engelleyemez.

Sonuca gelirsek düşman kuvvetli, ısrarcı, bilinçli, neyi neden yaptığını biliyor. O zaman biz de dayanışmayı daha fazla büyütmek ve 19 Özsüt işçisinin kazanımlarının ne anlama geleceğini bilmek zorundayız.

Buyurun safları sıklaştıralım.