Özgür Demirtaş’ı bilmeyenleriniz olabilir. Liberal dünya görüşünü savunan bir finans profesörü kendisi. Oldukça başarılı bir akademik özgeçmişe sahip Demirtaş. Sıkı bir twitter kullanıcısı ve 1 milyon civarında takipçisi var. Ayrıca bir dönem CHP’nin cumhurbaşkanı adaylığı için konuşulduğu da iddia edilmişti.
Buraya kadar sıkıcı görünüyor. Kimilerine göre ise tam olarak öyle değil.
Özgür Demirtaş’ın çeşitli platformlarda yaptığı konuşmalar ve özellikle sosyal medyadaki paylaşımları oldukça ciddi denilebilecek bir ilgiyle karşılanıyor. Bize göre ise onu ilginç kılan ne akademik başarıları ne pür liberal fikirleri ne de yüksek takipçi sayısı.
İlginç olan bay Demirtaş’ın bugünün Türkiye toplumunda belli bir “tipi” merceğine toplamakta son derece başarılı olmasıdır. Diğer bir deyişle Özgür Demirtaş’dan daha önemli olan, onun bizatihi belli bir kültürel/politik tipi “aynalamasıdır”.
Neyi yansıtıyor denilecekse biraz daha yakından bakalım.
Demirtaş’a göre gelecekte dünya “bilim üreten üstünler” ve “bilim tüketen sefillerden” oluşacaktır. Eğer sefil olmak istenmiyorsa katma değerli mal üreten teknolojiler ve bu teknolojileri uygulayacak olan kadın ve erkekleri yetiştirmek gerekmektedir. Bu ise ancak evrensel bir eğitimle mümkün olacaktır.
Eğer hikayeye buradan devam edersek çok ciddi bir akademik başarı olarak görünen şeyin nasıl da kolayca “yaşam koçluğuna”, akademik “pop starlığa”, “yuppieliğe” dönüştüğünü görmemiz mümkün olacaktır.
Zira sevgili yaşam koçumuzu dinleyecek olursak, ideoloji ve politika ile ilgilenmek düpedüz ahmaklıktır. Bunun yerine yabancı dil öğrenmeli ve iyi bir eğitim almalıyız. Yapay zekanın, otomasyonun, robotların ve hatta mavi yakalı robotların, yazılımın, endüstri 4.0’ın dünyasında, mühendisliğin, matematiğin, fen ve uzay bilimlerinin dışında bir gelecek yoktur.
Aslında ironik olan “ideolojiler dışı” olduğu iddia edilen tüm bu anlatının düpedüz ideolojik olmasıdır. Hatta laboratuar ortamından çıkmış izlenimi uyandırmak isteyen bu robotçu, yazılımcı ortamın gerçekte atarlı yoksul ergenlerin tik tok videolarıyla ya da tıklanma rekorları kıran şifacı hoca videolarıyla aynı kültürel evrende bulunmasıdır.
İşte tam da olanca yüküyle ideolojik ve kültürel olan, robotçu- yazılımcı yaşam koçluğu, AKP rejiminin gericilik atmosferinde bilimli teknolojili bir “anti-çomar” faaliyeti olarak özel bir değer kazanmakta. Bu yüzden de sıra dışı bir ilgi görmekte.
Bu ortamda Cem Toker’in, Elon Musk’ın ya da Aziz Sancar’ın, imam hatip gericiğine, kadının sesinden tahrik olan hocalara, mizahı aratmayan evrim karşıtlığına tercih edilmesi ve hatta tam da burada karar kılınması vardır. Ekşi sözlük gibi platformlardan takip edilebileceği üzere bu isimler hakkında yüzlerce kullanıcı sayfalarca övgü yazmıştır.
Belki de bu yüzdendir ki “siyasete bulaşmayın” diyen bilimin sesi(!) Özgür Demirtaş tam bir stand upçı özgüvenine sahiptir. Finans profesörünü “twitter bug”ına dönüştüren, “kim bu yaaa” diye tivitler attıran da bu özgüvendir.
İşin aslı 12 Eylül Türkiye’sinin kültürel atmosferinde bencil, bireyci, eşitsizlikleri kutsayan sosyal darvinist tipi, bu kez bambaşka koşullarda yeniden ortaya çıkmıştır. AKP Türkiye’sindeki gericilik, sekülerliğini bireysel gelişimiyle, sosyal darvinizmini gemisini kurtaran kaptanlıkla ortaya çıkaran yeni türde bir tipi doğurmuştur.
Bu tip, evrim karşıtlığını komik bulmakta, TÜBİTAK’taki bilim-dışı projelere öfkelenmekte ve aynı zamanda geçici heveslenmeler dışında-Yalovalı Fizikçi hatırlanabilir- siyaseti sahtekarlık olarak görmektedir. Yabancı dil bilmeyen, anadilini bile düzgün konuşamayan ne bilimden ne eğitimden anlayacak geniş kitleleri “piramidin altı”, orada kalmaya mahkum “çomarlar” olarak kodlamaktadır.
İlginç olan şudur ki Özgür Demirtaş’ta ifadesini bulan bu tip, eski Türkiye’de bulabildiği yaşam alanına artık sahip olmaması anlamında “siyasi dinozorlukla” da maluldür.
Bu dinozorluk, her biri siyasetin konusu olmak üzere imam hatipler dışındaki lise eğitiminde bile haftada 8 saate kadar çıkan din içerikli zorunlu derslerin varlığından bihaber olmak, TUBİTAK’tan yükseköğrenime hükümet yanlısı kadrolaşmanın her türlü bilimden üstün hale geldiğini bilmemek, her yıl binlerce kız çocuğunun eğitimden geri çekildiğini önemsemiyor olmak, muhalif bilim insanlarının bir bir üniversitelerden uzaklaştırıldığını görmüyor olmak demektir.
Eski Türkiye’den farklı olarak bugünkü AKP rejiminde bırakın bilimi yüz binlerce genç insana lise düzeyindeki matematik işlemi bile öğretilmemektedir.
Dinozorluk, bu ülkede her şeye rağmen, etliye sütlüye bulaşmadan tatlı tatlı bilim yapılabileceğini sanmaktır…