Orta Vadeli Program ve Türkiye ekonomisinin büyüme gerçekleri
Sonuç ne olursa olsun, tercihler ne yönde gelişirse gelişsin olan sadece ve sadece geniş halk yığınlarına, emeği ile geçinen dar gelirlilere olacaktır. O nedenle bu kesimlere en büyük tavsiyem: “Bütün sorunların kaynağının psikolojik olduğu gerçeğini kabul ederek” daha fazla sabretmenin yollarını bulmalarıdır!
Hükümet nihayet uygulayacağı iktisat politikaları konusunda bize ipucu vere(meye)cek ilk resmi belgesini yayımladı: Orta Vadeli Program (OVP). Bu belge ile anlıyoruz ki hükümet yine “sabır” tavsiye etmekte, iktisadi göstergelerde “gerçek anlamda” iyileşmeyi ancak 2026 yılında başarabileceğini vadetmektedir. Örneğin enflasyonu tek haneye (yüzde 8,5) ancak 2026 yılında düşürme iddiasında olduğunu itiraf etmektedir. Üstelik yapısal reformlardan bahsederek uluslararası finans kapitale göz kırpmaya devam etmektedir. Bu hükümetin daha önce hazırladığı 18 OVP’yi, bu OVP’lerdeki hedeflere ulaşmada gösterdiği “üstün başarısızlığı” ve ülkeyi yönetme biçimini anımsadığımızda; bu OVP’nin de “iyi niyet” ifadelerinden öteye gitmeyeceğini başta anımsatmak isterim. Bu yazımızda neden böyle düşündüğümüzü OVP’nin büyüme hedefleri üzerine odaklanarak yapmaya çalışacağız. Bunun için de önce en son açıklanan 2023 II. Çeyrek verilerini değerlendirmeye çalışacağız. Ancak bunlara değinmeden önce OVP’nin ne olduğunu okurlarımıza daha iyi anlatabilmek için birkaç soru yanıtla yazımıza devam edeceğiz.
Soru: OVP nedir?
Yanıt: OVP, 5018 sayılı Yasanın 16’ncı maddesi gereğince Bakanlar Kurulu tarafından her yıl Eylül ayının ilk haftası sonuna kadar hazırlanması gereken bir belgedir. OVP, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Strateji ve Bütçe Başkanlığınca hazırlanır. İlk OVP 2006-2008 dönemi için hazırlanmıştır. Geçen hafta açıklanan ve 2024-2026 dönemini kapsayacak OVP’yi de hesaba katarsak bugüne kadar tamı tamına 19 OVP hazırlanmıştır.
Soru: OVP içeriğinde neler yer alır?
Yanıt: OVP’de, makro politikalar, ilkeler, hedef ile gösterge niteliğindeki temel iktisadi büyüklüklere ilişkin öngörüler yer alır. Bir anlamda hükümetin iktisadi, sosyal ve çevresel hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmak için izlenecek politikaları ortaya koyduğu üç yıllık bir programdır. Bu özelliği nedeniyle gerek kamu ve gerekse özel kesim için bir yol haritası özelliği taşır. OVP; hükümetin amaçlarını, bu amaçlara ulaşmak için uygulayacağı politika ve öncelikler setini sunar. Bununla birlikte bir istikrar programı olarak değerlendirilmemesi gerekir. Çünkü istikrar programları öncelikle istikrarsız kaynaklarını, bunların yarattığı etkileri ve sorunları enine boyuna tartıştıktan sonra bu sorunları nasıl çözeceğini anlatır.
Bu büyüme ne aş, ne iş yaratır; sadece günü kurtarır:
Bilindiği gibi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 31 Ağustos 2023’te Nisan - Haziran, 2023 dönemine ait “Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, II. Çeyrek” verilerini açıkladı. Buna göre Türkiye ekonomisi 2023 II. Çeyrekte yıllık bazda yüzde 3,84; çeyreklik bazda ise yüzde 3,47 büyüdü. Bir önceki çeyrekte ise aynı rakamlar sırasıyla yüzde 3,95 ve -0,13 idi. İzleyen grafik 1998-2023 arası yıllık ve çeyreklik büyüme oranlarının gelişimini göstermektedir.
Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak yazar tarafından üretilmiştir.
Grafikten de görüldüğü gibi hem yıllık hem de çeyreklik bazda düşüşe başlayan büyüme oranları; -“ülke seçim sathı mahaline girince”- yapılan zamlar, açılan kredi muslukları (siz bunu artan hanehalkı borçluluğu diye okuyun) ve özellikle yüksek enflasyon kaynaklı konut, otomobil piyasasında oluşan balonlar ile “asrın icadı” KKM ile yaratılan yeni zenginler sayesinde artan tüketim harcamaları sayesinde tekrar başını kaldırmış durumda. Artık ihracat gibi büyümenin en önemli pınarlarından birinin kuruduğu, ekonominin ve ihracatın can damarı sanayi üretiminin daraldığı bir ortamda yıllık yüzde 3,84 oranını olumlu karşılamak pek de “rasyonel” bir davranış olmasa gerek! Üstelik bu büyüme oranı ne yazık ki Türkiye’nin potansiyel büyüme oranı olan yüzde 4,80’in (1998’den bu yana ortalama büyüme oranı) altındadır. Ayrıca izleyen grafikte açıkça görüldüğü gibi büyüme trendi son yıllarda sürekli düşmektedir.
Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak yazar tarafından üretilmiştir.
Nasıl düşmesin ki? Sanayisi dışa bağımlı, yani girdi ve ara malı ithal etmeden üretemeyen bir sanayisi olan, uygulanan eğitim ve sermaye yanlısı politikalar ile göç politikaları sonucunda düşen işgücü verimliliği ve kapasite sorunu ile boğuşan ve gittikçe daha da tekelci yapıya dönüşen bir sanayi ile bundan daha iyisi zaten olamazdı. Sanayinin dışa bağımlılığını kırmadan, yeni sabit sermaye yatırımları ile hem kapasite artırmadan hem de yaratmadan, işgücü verimliliğini artırmadan büyüme oranlarını potansiyel düzeyine çekmek bile olanaksız gözükmektedir. Bütün bu nedenlerle 2024-2026 dönemi için açıklanan OVP’deki büyüme hedeflerini tutturmak pek olası gözükmemektedir. Bana öyle geliyor ki bu hedefler biraz önümüzdeki yerel seçimler endeksli: “Büyüme bizim vaz geçilmezimiz” mesajı vermek için konulmuş hedefler gibi gözükmekte. Ayrıca iktidar bu büyüme hedeflerine, dezenflasyon programı uygulaması altında ulaşılacağını iddia etmektedir. Dezenflasyon programının ne olduğunu biraz bilen bile bu hedeflere ulaşmanın ne kadar zor olacağını anlar. Hem enflasyonu düşürmek için faiz oranlarını artıracaksınız, kredi genişlemesini durdurmaya çalışacaksınız hem de bu büyüme için tek pınarınız olan tüketim harcamalarının artacağını bekleyeceksiniz? Üstelik bunu ihracat pazarlarının ve küresel talebin daraldığı bir konjonktürde başaracaksınız? Bu nedenlerle iktidar enflasyon hedefleri ile büyüme hedefleri arasında bir ödünleşmeye (değiş-tokuş) zorlanacaktır. Ama size garanti ederim ki sonuç ne olursa olsun, tercihler ne yönde gelişirse gelişsin olan sadece ve sadece geniş halk yığınlarına, emeği ile geçinen dar gelirlilere olacaktır. O nedenle bu kesimlere en büyük tavsiyem: “Bütün sorunların kaynağının psikolojik olduğu gerçeğini kabul ederek” daha fazla sabretmenin yollarını bulmalarıdır!