Ormanlar kralı

         

Ormanlar kralı aslan yıllarca bütün  hayvanlara hükmederek yaşamış. Kudurmuş cehennemler gibi kükrer, etrafa korku salarmış. Her şeyi denetlermiş; kurallara uymayan hayvanları asla bağışlamaz, onları pençeleriyle öldürür ya da sakatlar, sonra da kemirgen yaratıkların insafına terk edermiş. Bazen bütün canlıları toplayıp kükrermiş: “Yıldırımlar yaratan ırkın ahfadı kimdir?” Hayvanlar hep bir ağızdan haykırırlarmış: “Sizsiniz efendimiz, saygıdeğer efendimiz!” Bunun üzerine aslan kamçı kuyruğunu havada şaklatarak, kendinden emin köşesine çekilir, istirahat edermiş.

Bir gün ormanda dolaşırken  pençesine bir diken batmış. Önce önemsememiş. Kim ona ne yapabilir ki? Fakat diken zorluymuş, aslanın canı fena yanıyormuş. Bir süre kuytuya çekilip debelenerek dikeni çıkarmaya çalışmış. Lakin iri pençeleri ve kocaman dişleri ince ve keskin dikeni çıkaramayacak kadar kabaymış.

Tam o sırada çalılıkların arasında  bir kurnaz  tilki belirmiş. Aslanı görünce dona kalmış, ön ayaklarından birini kaçma belirtisi olarak kıvırıp, kulaklarını  kısarak dikkat kesilmiş.

“Korkma,” demiş aslan. “Yaklaş!” Tilki çaresiz, başını öne eğip sürünürcesine  aslana  yaklaşmış. Aslan  pençesine batan dikeni çıkarırsa   onu ödüllendireceğini söylemiş. Kurnaz tilki, “Aman efendimiz,” demiş, “dikeni çıkarırım çıkarmasına ama, bu talihsiz olaya tanık olduğum için beni öldürmeyeceğiniz ne malûm.”

Aslan acıdan kıvranıyormuş. “Şartların nedir?” diye sormuş.

Tilki yutkunmuş. “Efendimiz,” demiş, “eğer uygun görürseniz sizi şuradaki ağaca bağlamak isterim. Dikeni çıkarırken canınız yanarsa beni bir pençe darbesiyle öteki tarafa yollamamanız için, bir önlem olarak… Acınız dinince çözerim sizi, eğer siz de uygun görürseniz bu fikri.”

Tilkinin önerisi aslanın aklına yatmış. “Peki madem,” demiş. “Elini çabuk tut, o zaman.”

Kurnaz tilki aslanı hemen oracıktaki bir ağaca sıkıca bağlamış,  sivri dişleri ve ince pençeleriyle dikeni çıkarıvermiş. Aslan rahatlamış. Fakat tilkinin gözleri bir tuhaf parlıyormuş, dişlerini gösteren bir tebessümle aslanın haline bakıyormuş.

“Ne bakıyorsun?” demiş aslan. “Çöz şu ipleri, acımıyor artık.”

“Tilkinin bağladığı bir aslan, asla bağışlamaz tilkiyi,” demiş öteki. Ve sık çalılıkların arasında kaybolmadan önce dönüp,  “Gün akşamlıdır hünkârım,” demiş alaycı bir sesle, “inişli çıkışlıdır dünya işleri.” Sonra da gözden kaybolmuş.

Gündüzler geceleri, geceler gündüzleri kovalamış. Aslan öylece ağaca sıkıca bağlı kalmış. Hep geçmişi düşünmüş. Düşüne düşüne tam ormanın sırlarına vakıf olmak,  bir demokrasi ve hukuk nosyonu edinmek üzereymiş ki çalılıkların arasında bu kez  ıslak tüyleri diken diken bir “çise çakalı” belirmiş. Kıskıvrak ağaca bağlı aslana korkusuzca yaklaşmış çakal, tam önünde durmuş.

“Çakal kardeş,” diye inlemiş aslan. “Beni şu tuzaktan kurtar, krallığımın yarısı senin olsun.”

Çakal, bir çakal gibi sırıtmış. “Ey ormanlar kralı,” demiş. “Çakalın çözdüğü aslan, ilk iş olarak boğazlar çakalı.”

Aslanın yüzünde  keder dolu, acı bir tebessüm belirmiş, “Rahat ol, çakal kardeş,” demiş. “Tilkinin bağlayıp çakalın çözdüğü aslana artık ormanlar kralı denmez.”

***

Bellek insana tuhaf oyunlar kurar. Emekli Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un CNN Türk’te Ahmet Hakan’a verdiği mülakatı izlerken,  bu çocuk masalını hatırlayıp kafamın içinde yeniden kurguladım. “Ne alakası var?” diyebilirsiniz. Bence de bir alakası yok. Ama hatırladım işte!

yalogan@gmail.com