Olmak ya da olmamak: Türkiye’de öğrencilik

Hayatımız her geçen gün zorlaşmaya devam ediyor. Tam tahammülümüz kalmadı artık nereye kadar derken yeni bir zorlukla karşılaşıyoruz. Benim gibi yarım yüzyıla yaklaşan bir yaşamı sürdürenler için karşılaştırılabilir bir Türkiye daha mümkün hale geliyor.

Cumhuriyetin kuruluşundan beri belki de üzerinde en fazla oynanan, iktidarlar tarafından hallaç pamuğu gibi sürekli deşilen, kesilen, biçilen bir şey oldu eğitim konusu. Egemenler de çok iyi biliyorlardı ki yönetmek için kendi istedikleri biçimde kitleleri eğitmek şarttır. Kitleleri eğit(me)mek de ana politika olunca tüm cumhuriyet tarihi çok kısa aralıklar hariç sürekli bir eğitim sorunu bulamacında yüzdü durdu.

90’lı yılların ilk yarısında üniversiteye giden öğrencilerin ana sorunları başlıca şöyleydi: Yemek zamları, ulaşım problemleri gibi maddi ve özellikle bilimsel bir eğitim talebi etrafında da akademik özellikler taşıyan talepler demeti. Devlet üniversitelerinde okuyan öğrencilerin büyük çoğunluğu yoksul ailelerden geliyor ve bunların bir kısmı da ailelerine yükü azaltmak için çalışarak kendi eğitim giderlerine katkıda bulunuyorlardı. Akademik özerkliğin yok edildiği bir ortamda üniversitelerin içinde cirit atan polislerle çatışmalar da yaşanıyordu.

2000’li yıllardan itibaren AKP iktidarının gelmesiyle birlikte yukarıda bir kısmı belirtilen sorunlar da ortadan kalkmak bir yana katmerlenerek artmaya devam etti. Şu an üniversiteye başlayan öğrencilerin çok büyük bir çoğunluğu bu dünyaya gözlerini açtıkları andan bugüne AKP iktidarı altında yaşıyorlar. İlköğretimden üniversite sıralarına uzanan bu yolda ilk önce 4+4+4 olarak adlandırılan eğitim modelini gördüler. İstedikleri kıvamda bir toplum yaratmak için en gerekli gördükleri eğitimin İslamileştirilmesi ve bilimsel eğitimin son kırıntılarının da ortadan kaldırılması için önemli bir basamağı bu şekilde dizayn etmeyi başardılar. Gerçi 1950’lerden beri aşama aşama ortadan kaldırılan laik bir eğitim imkânının bu yıllarda zaten esamesi bile okunmuyordu ama yine de var olan gericilikle yetinmeyen AKP iktidarı, kendilerine tam anlamıyla biat eden bir kuşağı elleri ile yaratmaya koyuldular. Var olan okulları imam hatip okullarına çevirerek halkı başka seçenek olmadığına ikna etmeye yöneldiler. Amerika’da öğretilen toplum mühendisliği öğretilerini tümüyle üzerimize kusabilmeleri için tam da bu şekilde eğitilen insanlara ihtiyaçları vardı.

İktidarlarının ilk yıllarında cumhuriyetin ufacık kazanımlarını bile bir mirasyedi savurganlığıyla satıp yok eden iktidar ilerleyen yıllarda ekonomik sorunların giderek büyümesiyle birlikte bütçesinin ilk önce eğitime yönelik kısmında revizyona giderek. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesini kuşa çevirdi. Özel okulların önünün açılması sağlık vb. kamu hizmetlerinin de özelleştirilmesi ile at başı giderek ülkede emekçi halkın hiçbir kamusal kazanımının devam etmesine izin vermediler. Paran varsa yaşar, paran varsa eğitim alabilirdik artık, para yoksa biz de yoktuk. Ufak bir problem kalıyordu geriye: Yok saydıkları “biz” 80 milyon civarı bir yekûn tutuyorduk.

Son günlerde pandemi nedeniyle geçen yıl kapalı kalan okulların açılmasıyla birlikte tüm sorunlar da yine su yüzüne çıktı. Bunların içinde en can yakanı ise üniversite öğrencilerinin kalacak yer bulamamaları nedeniyle parklarda yatmaya başlaması oldu. Yer gök inşaata kesmişken, Allah “beton ya kulum” demişken; üçlü, beşli, onlu çeteler sürekli inşaat yapalım derken hayatlarında belki de ilk defa evlerinden uzakta yaşamak zorunda kalan binlerce genç ya parklarda yatmak ya da eğitimini dondurarak (siz hayallerini dondurmak olarak okuyun) dönmek seçeneğiyle baş başa bırakıldı.

Peki, ama neden?

Aslında nedeni uzun uzadıya düşünmek gereksiz. Devlet neoliberal politikalarının gereği olarak kamusal hiçbir yatırıma girmiyor. Halkın çıkarına olacak hiçbir kamusal yatırım rağbet görmüyor, tam tersine yurtlar dahil her şey özelleştirilerek parası olanın yaşayacağı bir ülke yaratılıyor. Bunun yanında saçma ekonomik politikalar yüzünden erişilemeyecek seviyelere çıkan kiralar da eklenince, öğrenciler yurt bulamıyor, kiralık ev bulamıyor veya kiralık evlere derman yetmiyor.

Günlerdir bu yarayı sarmaya uğraşanlarla dalga geçer gibi “amma da abartılıyor” açıklamaları yapılıyor. Ama çözüme yönelik tek bir açıklama bile yapılmıyor.

Devletten böyle bir açıklama yapılmayacak, çünkü yapılamaz.

12 Eylül dahil mahalle aralarına kadar giren imam hatip politikalarıyla topyekûn başarmak istedikleri bu çünkü. Onlar halkın elinden kalan son kırıntıları bile alırlarken diğer tarafta “kader işte Allah beterinden saklasın” diyen insanlar yaratmak.

Bunu başaramayacaklar!

Türkiye’nin her yerinde öğrencilerine, ağacına, suyuna, toprağına sahip çıkanlar oldukça bunu başaramayacaklar.

Her geçen gün zıvanasından çıkan bu iktidara karşı söyleyecek çok şeyimiz var ama şunu söylesek içimizi biraz soğutur:

Sizin halkın elinden aldığınız tüm kazanımları halka vereceğiz. Yurtlar açıp inadına özelleştirdiğiniz eğitimi halkın kullanımına açacağız. Hiçbir öğrenciyi değil günlerce, bir saat bile dışarıda bırakmayacağız. Hiçbir öğrencimiz hakkı olan bilimsel ve demokratik eğitim hakkından yoksun kalmayacak. Hiçbir öğrencimiz parasızlıktan aç bir gün geçirmeyecek. Hiçbir öğrencimiz eğitiminin dışında sorunlarla yalnız bırakılmayacak. Ama hiçbir öğrencimiz! Bir teki bile…

Siz yapmayacaksınız biliyoruz. Zaten sizden istemiyoruz.

Biz yapacağız!