Ülkede Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması başlatıldı ve tam ‘her şey iyi olacak, sükunet sağlanacak’ derken her şey daha karmaşık hale geldi, bombalamalar, cinayetler, tutuklamalar, savaş korkusu ve yolsuzluklar sanki peşi sıra gösteriye çıktı.
İşte, 2016 Türkiye’si ve illerimizin ‘OHAL’lerini özetleyen kısa bir değerlendirme.
Şimdi birlikte bakalım…
Uzun yıllardır savaş mantığı içinde hareket eden ve siyaseten çözüm üretmek yerine terörden medet uman yapılanmaların son dönemde öne çıkanlarından olan TAK, İstanbul’un göbeğinde bombalar patlatıyor. Sonunda, çoğunluğu polis memuru olan 44 kişi yaşamını yitiriyor.
Bu bir terör eylemidir ve siyasi getiri beklenemez.
"Melekler ile Yaşamak" adlı kitabın yazarı Beki İkala Erikli, Beyoğlu'nda ofisinin bulunduğu apartmanın girişinde kimliği henüz belirlenemeyen bir kadın tarafından vurularak öldürülüyor.
Bu da terörü besleyen eylemlerdendir.
Kişiseldir belki ama yarattığı infial açısından toplumsal etkisi mutlaka olacaktır. O yüzden, faili bir an önce bulunmalıdır.
Katliam ve cinayet yeter mi?
‘OHAL’lerimizi tanımlamak için yetmez elbet…
Bu karambolde HDP’ye de saldırılmalıdır elbet. Öyle de olur. Pompalı tüfekli bir saldırgan, Ankara'da HDP Genel Merkezi'nin bahçesine girer ve içeride partililerin olduğu sırada binayı yaylım ateşine tutar.
Kimsenin yaralanmadığı olayın sorumlusu saldırgan elbette gözaltına alınır. Ama, TBMM’de grubu bulunan ve legal siyaset için elinden geleni yapan HDP’nin Genel Merkezi’ne, hem de kapısında resmi korumalar olduğu halde pompalı tüfekle saldırı yapılması nasıl izah edilebilir?
İntikam yeminleriyle yapılan çağrıların, ‘OHAL’deki yaşamı tehdit eden bu olayları ilintili olmaması mümkün mü?
‘OHAL’lerimizden biri de, normal olmayan durumun fırsat bilinerek yapılan zamlardır. Mesela, son dönemin zammı, her birimizin vazgeçilmez olarak kullandığı elektrik enerjisi için yapılandır.
Zammın adı ‘ALO ZAMMI’ olarak anılıyor. Çünkü, elektrik dağıtımının özelleştirilmesi sonrası çağrı merkezleri kuran şirketler, burada çalıştırdıkları personelin maaşlarını ödeyecek birikimi ve diğer tüm giderlerini elektrik faturalarımıza yansıtacakları artışlardan karşılayacak.
Nereden biliyorsun diye sorulursa, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (EPDK) Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği’nde, şirketlerin lehine olan ama ülke genelindeki 40 milyona yakın elektrik enerjisi kullanıcısının aleyhine kritik bir değişiklik yaptı, oradan.
Elektrik maliyetini belirleyen yeni düzenlemeyle, elektrik şirketlerinin kurmak zorunda olduğu müşteri hizmetlerinin tüm masrafları elektriğin perakende satış fiyatına yansıtılacak. Buna göre, ‘Alo 186’ olarak bilinen hizmeti veren çağrı merkezlerinin kira, elektrik, su, ısınma gibi genel giderlerini ve çalıştırdıkları personelin maaşını, elektrik faturasını öderken doğrudan bizler ödeyeceğiz.
Birileri çıkıp da, ‘OHAL’lerimiz içinde ekonomik yükü daha da artıran düzenlemelerin halk yararına yapıldığını söylemeyecektir herhalde.
Topluma, dönemsel koşulları da göz ardı etmeden baktığımızda gördüğümüz gerçeklerden biri de, adalet mekanizmasının her ayağındaki sancılardır.
İşte, onlardan birini TÜİK’in verilerine dayanarak paylaşıyorum.
TÜİK’in araştırmasında, öğrenim durumuna göre cezaevlerinde cinsel suçtan yatanların yüzde 34.3’ünü ilköğretim mezunları oluşturuyormuş.
Bu veriler, 1 Ocak-31 Aralık 2015 tarihleri arasındaki hükümlülerden elde edilmiş.
Peki, ‘OHAL’lerimiz içerisinde yakıcı sorunlardan biri olan eğitimsizlik ve buna bağlı olarak cinsel suçlardaki artışın nasıl engelleneceği konusunda bir öngörü var mı ?
Tabi ki yok…
Kentteki ‘OHAL’lerimize gelince…
AKP ve yönetsel erki elinde bulundurduğu kurumlar aracılığıyla oluşturulan mekanizma tam bir baskı aygıtı haline dönüştü.
Asayişi ilgilendiren olaylarda yaşanan artışı bir türlü engelleyemeyen OHAL’in gücü, cinayetleri, hırsızlıkları, intiharları ve daha nice olayı çözmeye yetmiyor.
Ancak, muhalif oluşumlar söz konusu olunca, bırakın yürüyüş ve basın açıklamasını, salon toplantılarını ve grev ziyaretini bile engellemenin yolları ‘OHAL’den geçiyor.
OHAL’i fırsata çevirmek için her yolu deneyen bir anlayışın ülke bütününe olduğu gibi kentlere de nefes aldırmayacağı ortadadır.
Bu kadarı bile ‘OHAL’lerimizin iyi olmadığını ve normalleşme sürecinin ne kadar süreceğinin ise bilinmediğini gösteriyor.
Umarım, yanılan ben olurum…