Öğretim şart

Dikkatinizi çekti mi hiç; birçok öğretmen dostumuz, sosyal medya profillerinde kendinden “eğitimci” diye söz ediyor. Yanlış bir ifade değil elbette, ama belli ki, “eğitim” işini “öğretim”den daha üstün görüyorlar. Bu durum, toplumumuzdaki genel kanıyı da yansıtıyor.

Öğretmek tabii ki küçümsenmiyor. Çeşitli konularda insanların bilgi sahibi olmasını sağlamanın faydası inkar edilebilir mi? Ama eğitmek işi, faydalı bulunmanın ötesinde, alabildiğine yüceltiliyor. Hatta “kutsal” deniyor.

Kutsallaştırılan şey, insanı herhangi bir yönde eğitmek değil. Birçok kişi, Milli Eğitimin amacına uygun olan eğitim çalışmalarını kutsal kabul ediyor. Aslında kendi ideolojilerini ve amaçlarını kutsal görüyorlar.

İYİ Kİ BAŞARISIZ

Bu açıdan tuhaf bir durum ortaya çıkıyor. Eğitim sistemimizde 40 yıldır dinci anlayışın ağırlığı artıyor. Bu dünya görüşüne kökten karşı olan insanlardan milyonlarcası ise, sürekli “eğitim şart” diye laflar ederek eğitim sisteminin başarısız olmasından yakınıyor.

Evet, eğitim sistemi gerçekten çok başarısız. Kendi amaçlarına uygun nitelikte insan yetiştiremiyorlar. Çocuklarımızı “kindar ve dindar” hale getiremiyorlar. Bizim yakınacağımız bir durum değildir bu. Çocuklarımızın hayranlık duyulacak bir başarısıdır. (Küçük dostlarımıza, kardeşlerimize saygılarımı sunuyorum. Onları bizim öncümüz, bitmeyen umudumuz olarak görüyorum. Bu arada, başta Eğitim-Sen ve Eğitim-İş üyeleri olmak üzere, gericiliğe direnen eğitim emekçisi dostlarımızı da selamlıyorum.)

Ha, bu eğitim sisteminin aynı zamanda öğretim açısından da çok başarısız olduğu; öğrencilere matematik, fen, İngilizce, Türkçe falan öğretemediği apaçık bir gerçek. Ama kimse “öğretim şart” demiyor, “eğitim şart” diyor.

Eğitim ile öğretim arasındaki fark, belki de en somut biçimde, din dersi konusunda ortaya çıkıyor. Milli Eğitim, kuşkusuz, insanları dindar (Sünni-Müslüman) yapmak için yürütüyor çalışmalarını. Oysa “öğretim”de böyle bir şey söz konusu olamaz; din hakkında, bazı dinler hakkında bilgi verilir, kuralları ve özellikleri öğretilir.

Bu kadar basit değil tabii, öğretim de dünya görüşünden tamamen bağımsız olamaz. Müzik sadece müzik değilse, edebiyat sadece edebiyat değilse, bunları öğretmek de sadece öğretim alanında kalamaz. Hatta matematik bile… Dünyadaki şeyleri ölçebilmeyi, onların niceliksel özelliklerini incelemeyi, kanıtlanmamış hiçbir bilgiyi doğru kabul etmemeyi anlatarak da öğretilebilir matematik, “boş boş” denecek biçimde de. Ama yine de “eğitim” anlayışından bambaşka bir şey, öğretim.

EĞİTİM İYİ Mİ, KÖTÜ MÜ?

Peki, eğitime her durumda karşı olmak doğru mudur?

Bu konuda, özellikle geçtiğimiz yüzyılda kapsamlı çalışmalar yapıldı, önemli düşünceler geliştirildi. Örneğin, Joel Spring, Özgür Eğitim kitabında bunlardan en önemlilerine değiniyor ve net düşünceler dile getiriyor. Kısa ama oldukça kapsamlı kitabında, Ferrer, Godwin, Marx, Illich, Stirner gibi düşünürlerin çalışmalarından yararlanarak, hümanist bir eğitim anlayışı geliştiriyor. Zorunlu eğitimde insanın hammadde gibi görüldüğünü, belirlenmiş bir hedefe uygun biçimde şekillendirildiğini anlatıyor. Özgür eğitim anlayışında zorlama olamayacağına göre, zorunlu eğitimin özgür olamayacağını vurguluyor. Zorunluluk değil, hak olarak kabul edilmesi gereken eğitim sayesinde insanların nasıl özgürleşebileceğini araştırıyor.

Bu en radikal yaklaşımlarda bile, eğitim uğraşının kendisine değil, zorunlu olmasına karşı çıkılıyor. Onca çeşidiyle, hayatın bir bileşenidir eğitim.

Dolayısıyla, genel bir yaklaşımla “eğitim” için iyi veya kötü denemez. Dünya görüşünden bağımsız bir eğitim görüşü söz konusu olamaz. “İktidara kul, patrona köle olacak insan yetiştirmek” için uygulanan eğitime, öyle insan niteliklerini faydalı bulanlar “iyi” diyecektir; özgür insandan yana olanlar ise “kötü” diyecektir.

MÜCADELE ALANI

Uygulanan eğitim sisteminin toplumdaki herkese faydalı olduğu görüşü, ancak “aynı gemide yaşıyoruz” masalı kadar gerçek olabilir. Belki de en tavizsiz mücadele edilmesi gereken alandır, eğitim. Tarafsız kaldığınızda bile iktidardan yana tavır almış olduğunuz bir alan. Doğru bulduğunuz dünya görüşüne uygun insan özelliklerini hedefleyen bir eğitim anlayışını savunmak dışında seçeneğiniz olamaz.

Öyleyse, “eğitim şart” demek anlamsızdır; “eğitimde taraf olmak şart” sözü doğru olabilir. Öncelikle, eğitimi kutsallaştıran kültüre direnmeliyiz. Kendi anlayışımıza en uygun biçimde uygulanacak olsaydı bile, eğitimi asla öğretimden daha yüce bir iş kabul edemeyiz.

Ve eğitimi sadece zorunluluk değil, hak olarak da kabul etmenin olmazsa olmaz şartı: Herkese parasız, eşit fırsatlarda nitelikli eğitim! Nasıl ki itfaiye kurumunun giderlerini sadece evinde yangın çıkanların karşılaması mantığı geçerli olamazsa… Nasıl ki evine hırsız girdiği için polis çağıran kişi, gelen polislerin ücretini ödemezse… Hiç kuşkusuz eğitim de çocuğunu okutanların değil, toplumun ortak gideridir.

Özel okulların varlığını sürdürmesi kabul edilemeyeceği gibi, “ihtiyacı olana yardım etmek” anlayışı da kabul edilemez. Bağış toplamak, burs vermek gibi uygulamalar, sosyal devlet anlayışını destekleyen değil, tersi yönde tutumlardır. Devletin varlık nedeni olan düzenlemelerle karşılanacak giderler, bağış yapabilenlerin “iyiliğine” havale edilemez. Yoksa neden bir arada yaşıyoruz? “Sosyal devlet”i bırakın, neden herhangi bir devlete bağlı kalacak insanlar?

USTALAR, ÇIRAKLAR

Buraya kadarki düşünceler, daha çok “örgün eğitim” açısından geçerli olabilir. Oysa hayattaki tek bilgi ve gelişme kaynağı eğitim sistemleri değil. Birbiriyle iç içe geçmiş de olsa, aile, arkadaşlık, medya, edebiyat gibi çeşitli kaynaklar da var.

Belki de en önemlisi, usta çırak ilişkisi. Bunun da elbette birçok çeşidi var. Örneğin edebiyatta, artık yaşamayanlardan tutun da tanıdığınız kişilere kadar birçok farklı ustanız olabilir. İlle de tek bir kişiyi “usta” diye seçmek şart değildir. Bir ikisinin ağırlığı diğerlerinden çok daha fazla da olsa, onların bileşkesiyle kendinize bir Kutup Yıldızı oluşturabilirsiniz. Zaten, farkında olmadan da böyle bir “çıraklık” çok yaygın yaşanıyordur.

Bu tür gönüllü eğitimler dışında, her zaman “öğretim şart” anlayışı daha doğrudur.

***

Peki öğretimin başarısı, sadece öğretim teknikleriyle veya eğitim sistemiyle ilgili bir konu mudur? Güvenceli ve konforlu bir hayata ulaşmak için kurnazlık gibi, fırsatçılık gibi nitelikler gerekiyorsa, işi iyi yapmaktan daha belirleyici olan tanıdık bulmaksa… Toplumun bu durumunu gören öğrenciler, öğretimi ne kadar önemseyecektir?

Çok geniş olan eğitim-öğretim konusunun bazı yönlerine değinmeye çalışan bu yazı burada bitsin. Şimdilik.