Nice katliamı ve 'Doğu-Batı' meselesi

Son Nice katliamı…

Kayıp sayısı 80’in üzerinde ve artabilir…

“Nice katliamı” diye başladık; kendi ülkemiz ve Avrupa’daki kimi merkezler dışında başka yerlerde olmuyor mu?

Bağdat’ta, Suriye’de, Yemen’de, çocuklar ve kadınlar dâhil sivil halka yönelik az mı katliam yaşandı?

Belirli bir açıdan bakıldığında ve ortak bir paydada toplandığında hepsi aynıdır: Bu tür saldırılarda ölenler sivillerdir, masum insanlardır ve ayrımsız hepsinin aynı şiddette lanetlenmesi gerekir…   

Bu açıdan bir ayrım yapılamaz; ancak başka bir açıdan yapılabilir: Kimi saldırıların, “gözdağı”, “sindirme”, “intikam” gibi güdüler ötesinde tarihsel bir birikimi ve mirası da hedef aldığı göz ardı edilmemelidir.

Örneğin son katliam bir kez daha Fransa’yı hedef alıp üstelik 14 Temmuz günü gerçekleşmişse, üzerinde özellikle durulmalıdır.

Fanatizmin Fransa ile “güncel” hangi hesabı olduğu ayrıca tartışılabilir; ancak Charlie Hebdo olayı, 13-14 Kasım 2015 Paris ve en son 14 Temmuz 2016 Nice saldırıları, fanatizmin bu ülkeyle ya da ülkenin “simgeledikleriyle” daha başka, “tarihsel” bir hesabı da olduğunun işaretidir.

Hangi hesap?

Bu hesap bizi, Türkiye aydınını, ilericisini, solcusunu ne kadar ilgilendirir?

***

Bombayı patlatan, tetiği çeken, kamyonu süren vb. bilincinde olsun olmasın, fanatizmin hesabı belirli bir coğrafyadaki Rabelais’le, Montaigne’le başlar…

“Akıl”, “bugünkü dünya” diyen, insanı dinsel dogmalardan özgürleştirmeyi hedefleyen Aydınlanmayla devam eder…

Kral falan tanımayan, 14 Temmuz 1789’da Bastille’i düşüren, yani “baş olmaya kalkan”  ayaklarla bu hesap daha da kabarır…

Bu coğrafya Stendhal’in Julien Sorel’iyle adeta “tanrıya şirk koşar”…

1830 ayaklanmasında Jan Valjean’ın Cosette’sini devrimci Marius’a emanet ettiğine tanık oluruz…

Aynı topraklardaki 1848-1850 devrimci dönemini Marx’tan okuruz…

Zola, “fıtratında ölüm olan” bir işe, maden işçiliğine ve işçilerine başka türlü bakar… Hesap daha da kabarmaktadır…

Ardından gelsin 1871, gelsin Paris Komünü…

20. yüzyıl ortalarına doğu Batı Avrupa’da Nazi işgaline karşı en ciddi direniş, başta komünistler, oradan çıkar…

Ve Mayıs 1968, Paris…

Yani diyoruz ki, temsilcisi ister IŞİD olsun ister başka bir sapıklar güruhu, dinde fanatizm aynı zamanda böyle bir mirasla, geçmişle hesaplaşma derdindedir.

Peki, bu dert bizi ilgilendirmeli mi?

***

En başta şu sorulmalı: Az önce belirli bir coğrafyadan verilen örneklerin bizim, Türkiye solunun mayasında, formasyonunda, kimlik inşasında, düşünsel-duygusal-edebi dünyasında, insanlığa ve geleceğe bakışında yeri var mıdır yok mudur?

Olmalı mıdır, olmamalı mıdır? 

Yoktur ya da olmamalıdır diyenlere:

Eğer meramınız Marx ve Marksizm ise onun kendisi de yukarıda sıralananlardan çıkmıştır ve varlığını onlarla birlikte, etkileşerek sürdürmüştür…

Eğer bunlar ayrı, bizde Mustafa Kemal ve Kemalizm var diyorsanız, unutmayın: En büyük esin kaynağı bu tarihsel mirasın ilk yarısıdır…

Eğer ne o miras, ne Marksizm, ne de Kemalizm… Solculuk adına ne çıkacaksa yalnızca ve yalnızca bizim kendi bölgemizin tarihsel birikiminden, mirasından çıkabilir diyorsanız yanıtımız kestirme olacak:  Boşuna uğraşmayın; pek bulamazsınız, bulabildikleriniz de yetmez…

***

Çok mu “batıcılık” yaptık?

“Batıcılık” değil, ama belirli bir miras bağlamında “batılılık” yaptıysak iyi yapmışız…

Böyle bir batılılık, kendimize dönmeye, “yerlileşmeye” engel teşkil etmeyeceği için…

Yerlileşme?

Kendi tarihimize bakarsak, bu ülkede Aydınlanma öncüleri köy enstitülerini kurduklarında ve yol aldıklarında “bize ait” hiçbir şeyden kopmamışlardır.

Bu ülkede Behice Boran’ın “yerel sosyologluğu”, Aybar’ın “horlanma teorisi” ve Kıvılcımlı’nın “özgücülüğü” bile batıdaki bir birikim ve mirastan esinlenmiştir.

İşçi sınıfı hareketinin ve yüzbinlerce üyeli DİSK’in en güçlü olduğu dönemlerde en sıkı ilişkiler sözgelimi Mezopotamya sendikalarıyla değil Fransa’nın CGT’siyle kurulmuştur.

Sonra, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya…

Yerli, popüler ve de solcu olduklarına kuşku var mı?

Bu ülkeden ayrılmak zorunda kaldıklarında örneğin Kahire’ye değil başka bir yere gitmişlerdir.

Ziyaret etmek isteyenler için adresleri:

Cimeterie du Pére-Lachaise, Paris, Fransa.