Ne kadar güç, o kadar taktik

HDP barajı geçebilecek mi? Tahminim geçecek. HDP’ye barajı atlatabilmek için müthiş bir çaba var. Büyük burjuva medyasından, en katı sosyalistine kadar geniş bir yelpaze (ki hiçbiri HDP’li değil) HDP propagandası yapıyor. HDP yönetiminin de bu geniş desteğin hakkını veren etkili bir seçim kampanyası yürüttüğünü teslim etmek gerekir.

Birbirinden bu kadar farklı kesimlerin HDP’nin barajı geçmesi için böyle canla başla çalışmasının nedeni basit: AKP’nin başkanlık sistemini referanduma götürebilmesi için gerekli olan 331 milletvekili çıkarmasını ve hatta tek başına iktidar olmasını engellemek. AKP’nin birinci parti olarak çıkacağı ve bu parti büyük ortak olarak içinde yer almadan güvenoyu alacak bir hükümetin kurulamayacağı hemen hemen kesin olduğuna göre, aslında öncelikli amaç Erdoğan’ı dizginlemek.

Kısacası bu kadar farklı kesimleri HDP’nin barajı geçmesi noktasında bir araya getiren amaç Erdoğan’ın dizginlenmesi ve etkisizleştirilmesi. Yani “Seni başkan yaptırmayacağız!”

Şimdi birinci soru: AKP iktidarını ve giderek mevcut düzeni yıkmayı (bunun bir alt stratejisi olarak Türk+Kürt denklemini olumlamayı) hedefleyen sosyalistler açısından, bu taktik, bu hedefe ulaşmak için doğru (veya en doğru) taktik midir?

İkinci soru: Doğal olarak sosyalistlerin düşmanı olan Türkiye büyük burjuvazisinin önemli bir kesimi, bunların temsilciliğini yapan liberal kalemşorlar ve en önemlisi küresel sermayenin temsilcileri (hatta ABD devletinin bugün için hakim kanadı da dahil) neden aynı taktiği izliyorlar? İdeolojik söylemi bir kenara koyarsak, HDP’yi destekleyen sosyalist bir yazar ile Aydın Doğan’ın ve New York Times’ın argümanları aynı. Neden?

Belli ki düzenin asıl sahipleri, Erdoğan’ın sınırı aştığını, ülkeyi kutuplaştırdığını, halkın yarısını dışladığını, sistemin istikrarı için bir risk oluşturduğunu, dolayısıyla -sifonu çekilmese bile- dizginlenmesi ve burnunun sürtülmesi gerektiğini, bunun yolunun da HDP’nin barajı aşmasından geçtiğini düşünüyorlar.

Kısacası, (bazı) sosyalistler düzeni yıkma hedefinin bir alt taktiği olarak, düzenin asıl sahipleri de düzene yeniden istikrar kazandırmak (hatta restore etmek) için HDP’ye baraj atlatmak istiyorlar. Hedef zıt, taktik aynı; böyle ilginç bir durum var!

Olmaz mı? Olabilir tabii, politikanın böyle cilveleri vardır. Ama bu noktada hemen şu sorular gündeme girer ve tutarlı bir analiz ihtiyacı doğar.

- Bu taktiği benimseyen sosyalistler, mevcut koşullarda, bu taktiği sürdürebilecek ve sonuçlarını kendi lehlerine döndürebilecek, en azından zorlayabilecek örgütlü özgüce sahip midirler?

- Bu taktiği izlerken kullanılan araç (HDP); hangi stratejiye daha yatkındır? Düzeni devrimci bir biçimde yıkmaya mı, yoksa onu (kendi hedeflerini de gözeterek) restore etmeye mi?

Ne yazık ki bugün için bu iki soruya da olumlu yanıt veremiyoruz. O zaman tekrardan geliyoruz yukarıdaki birinci soruya: Doğru (veya en doğru) taktik bu mudur?

Bir taktiğin arkasını getirecek, en azından zorlayacak bir gücün yoksa o taktiği izlemek yanlıştır (veya en doğru taktik değildir); başka bir taktik (örneğin öncelikle özgücünü artırmak) geliştirmen gerekir.

Hele aynı taktiği tam ters amaçlar için izleyen ve mevcut koşullarda senden çok daha güçlü ve organize odaklar varsa, istemeden de olsa, kendini o odakların projesi içinde bulman büyük olasılıktır.

Hele hele, bu taktiği izlerken önerdiğin araç, seninkinden çok, karşıtlarının projesine daha yatkınsa durum daha da vahim demektir.

Kaldı ki tabloya daha gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaştığımızda görünen şudur: Kürt hareketi kendi stratejisini yürütmektedir, HDP’yi bu stratejinin taktik bir aracı olarak kullanmaktadır ve bu strateji ile taktiklerini izleyecek-zorlayacak özgüce de sahiptir. Yani HDP sosyalistler için bir araç olmaktan çok, sosyalistler HDP (daha doğrusu Kürt hareketi) için bir araç durumundadırlar. Mevcut güç oranları dolayısıyla…

Yani nereden bakarsan bak doğru bir taktik değil. Tabii bütün bunları örgütlü sosyalist güçler açısından tartışıyorum. Yoksa Tayyip’ten bıkmış bir vatandaşın (bu kişi yorulmuş bir sosyalist de olabilir) gidip tek bir oyunu HDP’ye vermesi anlaşılır bir davranış.

Bu nedenlerle, Birleşik Haziran Hareketi’ne kendi adaylarıyla (ve mümkünse bileşenlerinden birinin listesinden) seçime girme taktiğini önermiştik. Benimsenmedi veya başarılamadı; artık o tren kaçtı. 

Ama en azından bu noktadan sonra daha politik ve daha örgütlü davranmak gerekiyor.

***

EK NOT: Çok samimi bir biçimde şöyle soranlar çıkabilir: Hangi proje hayata geçerse geçsin, AKP’nin gerilediği ve Erdoğan’ın dizginlendiği bir ülke daha iyi bir ülke olmaz mı? Sosyalistler de böyle bir ülkede daha rahat olmazlar mı?

Peki, 2002 yılında, “Kim yaparsa yapsın, askerin ikide bir darbe yapmasının engellendiği, askeri vesayetin ortadan kaldırıldığı, bir daha 12 Eylül’lerin yaşanmayacağı bir ülke daha iyi bir ülke olmaz mı?” diye sorulsaydı ne yanıt verirdiniz? Ne yanıt verdiniz? Doğru muymuş o yanıt?

En az 3000 yıllık bir siyaset kuralı: “El atına binen tez iner”. Bu özlü sözün daha özel insanlık durumlarına atıf yapan varyasyonları da bulunur ama burada yazmayalım.