“Türkiye’ye çalışmak için gelen göçmenlerin bir kısmı, yasal izinlerden yoksun olarak yaşamaya devam ettikleri için, her türlü şiddete ve istismara açık olmaktadır. Göçmen işçilerin Türkiye’de yaşadıkları şiddetin en önemli sebeplerinden biri, onları ‘‘yasa dışılığa’’ iten, kaçak olarak nitelendiren ve suçlu olarak gören sistemin kendisidir. Bu bağlamda, Türkiye’de göç sisteminin, başta kadınlar olmak üzere tüm göçmenleri fiziksel, duygusal ve cinsel şiddetin hedefi haline getirdiğini söylemek mümkündür. Özellikle ev işlerinde çalışan göçmen kadınlar, izinsiz statüde bulunmalarından dolayı, evde olduğu gibi sokakta da her türlü şiddet ve istismara uğrayabilmektedir” (Demirezen, 2013).
Akademik bu girişin ardından, bundan yaklaşık iki buçuk yıl öncesine gidelim. Bir apartmanın 7. Katının penceresinde tek eliyle düşmemek için çabalayan Etiyopyalı göçmen bir kadın. Evin sahibi veya kadının patronu ise, onu kurtarmak yerine videoya çekmeyi tercih ediyor. Kadın yalvarıyor beni kurtarın diye ve sonunda dayanamıyor düşüyor. Pencerenin hemen altındaki tentelere düştüğü için, birkaç kemiği kırılıyor, baş bölgesinde kanamayla olayı atlatıyor. Patronunun iddiası intihar etmeye çalıştığı, kendisinin iddiası ise patronunun kendisini öldürmeye çalıştığı ve kaçtığı… Olay Kuveyt’te geçiyor. İnternetten rahatlıkla bulabilir ve izleyebilirsiniz. Bu çağdışı rezil ortaçağ ülkesinde 600 bin ev emekçisi olduğu, bunların yoksul Afrika ve Asya ülkelerinden geldiği, kölelik koşullarında çalıştıkları biliniyor.
Bir Pazar günü Kadıköy’de bir pasaj. İki kat alta iniyorsunuz, inerken sağda solda Kiril alfabesiyle yazılan yazılar dikkatinizi çekiyor. Ucuz yurtdışı konuşma sağlayan sim kart reklamları, açık telefoncular, çay, tost yapan birkaç dükkan ve onlarca kadın. Çoğu eski sosyalist ülkelerden, özellikle de “Türki” cumhuriyetlerden gelen onlarca kadın Pazar günü orada dertleşiyor.
Bir Pazartesi günü, gün ortasında Osmanbey veya Şişli. Muhtemelen hafta içi izin günü. Onlarca Orta Asya kökenli kadın, aralarında Filipinli ve Orta Avrupalı kadınlar da var, ama ağırlığı Türki cumhuriyetlerden. Günün her saati Aksaray, Yenikapı çevresi, Özbek, Türkmen, Kırgız ve hatta Uygur kadınlar. İzin günlerini kendi hemşerileriyle geçiriyorlar…
Haftanın herhangi bir günü İstanbul’da Sarıyer veya Moda sahili. Bazen Nişantaşı, bazen Bebek. Çocuk bakıcısı kadınlar. Parkta çocuklarla ilgileniyorlar, eğer çocuk bebekse, pusetinde uyuyorsa ne mutlu. İlk yaptıkları şey, eğer indirimli tarifeleri varsa, çocuklarıyla görüntülü konuşmak. Her boş kaldıklarında bunu yapmaya çalışıyorlar. Kendi çocuklarına bakmaları gerekirken, onlara sarılıp, öpmek, koklamak, onları hissetmek gerekirken başkalarının çocuklarına sevgi göstermek zorundalar…
Biraz şanslı olanlar günde 12 saat bir restoranın mutfağında çalışan eşleriyle gelmişler Türkiye’ye. Daha az şanslı olanlar yalnız, aracı şirketlerle gelmişler, pasaportlarına el konmuş, sürekli korku ve endişe içindeler. Özellikle kadınların hayalleri daha fazla; Türkiye Türkçesini iyi öğrenmek, okumak, bir üniversite bitirmek… Nadira gibi!
İntihar ettiği iddia ediliyor. Buna inanan yok gibi. Bilmiyoruz, takip ediyoruz. Ama şu kesin, Nadira erkek olsaydı çok büyük olasılıkla yaşıyor olacaktı kimsenin kuşkusu yok. Neyse burada tartışmayı başka bir yere çekmek için susalım ve işin diğer boyutuna emek boyutuna vurgu yapmaya başlayalım. Nadira nasıl öldü tam bilemiyoruz, ama Nadiralar nasıl yaşar onu çok iyi biliyoruz.
Göçmen ev işçisi kadınlar
Türkiye’de 1 milyon ev işçisi bulunduğu söyleniyor ve göçmen işçilerin sayısı bunun dışında tutuluyor, tahmin edilemiyor. ILO verilerine göre dünyada ev emekçilerinin yüzde 87’si kadın. Türkiye için bu oranın yüzde 90 olduğu tahmin ediliyor (Evrensel). Çoğu yatılı olarak çalışan göçmen kadınların iş tanımları yok, her şey kendilerinden istenebilir. Çocuk bakmak için geldikleri evde, yaşlı bakımı da üstlenebilir, yemek de yapabilir, temizlik de. Üstelik her an bu talepler gelebilir. Çalışılan iş alanları bakımından cinsiyet temelli bir bölünmenin ortaya çıktığı; ev işleri, tekstil ve seks sektöründe çalışmalarının bu bölünmeyi açığa çıkaran temel iş alanları old uğu, cinsiyetçi işbölümünün pekiştiği ve dolayısıyla, emek piyasasında göçmen kadınların, daha güvencesiz, düşük ücretli ve niteliksiz emek kapsamındaki işlerde yoğunlaştıkları görülüyor (Demirdizen, 2013). Göçmen işçi kadınlar, işçi oldukları, göçmen oldukları ve kadın oldukları için üç kez ezilmekteler ve emek piyasasında en altta yer almaktalar.
Bu çalışma koşullarının yarattığı sağlık ve güvenlik sorunları da kuşkusuz var ve Ulutaş ve Öztepe (2013) makalelerinde bu konuya değinmişler, ev işlerinde çalışan işçilerin, özelilkle de kadınların mesleklerinden kaynaklanan sağlık ve güvenlik sorunlarını derlemeye çalışmışlar. Aşağıdaki tablo “görünmeyen kadın emeği” tartışmalarında mutlaka gündeme alınması gereken bir durumu net bir şekilde ortaya koyuyor, aynı makaleden aktarıyorum:
7 Saatlik asgari ücret 5.35£ olduğu ve haftada maksimum 48 saat çalışıldığı düşünüldüğünde, bu ücretin öngörülen ücretin hemen hemen yarısına tekabül ettiği görülecektir. Ayrıntılı bilgi için bkz. [www.berr.gov.uk/employment/employment‐legislation/working‐time‐regs/index.html]
Britanya’da yapılan bu çalışmanın sonuçlarından pek de farkla değil Türkiye’de ev işlerinde çalışan kadınların durumu:
“Türkiye’de ev hizmetlerinde çalışan göçmen kadınlarla ilgili yapılan çok sayıda
çalışma da ev işçilerinin bir bölümünün, işverenleri tarafından uygulanan aşağılama, sözlü
taciz, cinsel taciz, yatacak yer vermeme, yemek kaplarını ve yemek mekânını ayırma, eve
kapatma, yemek vermeme, ayrımcı söylemler gibi kötü muamele ve şiddete maruz
kalabildiklerini ortaya koymuştur. Düzensiz göçmenler, güvenlik ve harcama yapmama
gerekçesiyle ev dışına daha az çıktıları için yalıtım sorunuyla da yüz yüze gelebilmektedirler
(Kümbetoğlu, 2005; Lordoğlu ve Etiler, 2010; Ozinian, 2009; Ünlütürk-Ulutaş, 2010).”
Doktora tezinde A.Emel Akalın “Göçün kadınsılaşması” kavramını kullanıyor. “Göç sürecinin kadın ve erkek için farklı sosyal, kültürel, ekonomik ve politik boyutlara sahip olması ve bu boyutların yıllarca sosyal bilimler, politik karar mekanizmaları ve sivil toplum tarafından dışlanarak erkek üzerinden aktarılması” ile ancak yeni yeni göç eden kadın üzerine yoğunlaşılmasından söz ediyor. Özellikle göçmen kadınların çalışma koşullarının belirlenmesinde, ev içi emeğin “değersiz” ve “görünmez” addedilmesi, “göçmenlik” ve “kadınlık” rolleriyle etkileşimli bir rol oynadığını belirtiyor. Küreselleşmenin sonuçlarından birisi olarak “göçün kadınsılaşması” ile başta ev işleri ve seks işçiliği olmak üzere çeşitli işlerde çalışmak için, ulusal sınırları aşarak aile üyelerinden bağımsız biçimde göç etmeye başlıyor yüzbinlerce kadın. Ev işlerinin (hasta, çocuk ve yaşlı bakımı, temizlik vb işler); küresel işbölümüyle daha yoksul ülkelerdeki kadınlara yönlendirilmesi, ev işlerinin cinsiyetlendirilmiş karakteriyle ucuz kadın emeğinin birleşiminden doğan bu işbölümü, tüm dünyadan daha yoksul kadınların coğrafi hareketliliğini gerekli kılıyor (Demirdizen, 2013). Bu coğrafi hareketlilik kaçak, kayıtdışı göçü ve istihdamı da zorunlu kılıyor. “Göçmen ev işçilerinin çalışma koşullarının rengini veren diğer iki unsur çalışmanın “ev” içinde gerçekleşmesi ve istihdamın “kayıt dışı” özelliğidir diyor Akalın (2014) ve tez çalışmasında görüşülen göçmen işçilerin dağılımını bize veriyor:
Tüm bu olumsuzlukların bir yana işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından bakınca da söylenecek çok şey var. Uzun çalışma saatleri, yorgunluk, yorgunluğa bağlı dikkat bozukluğu ve “ev kazaları”, kalitesiz temizlik malzemelerindeki kimyasallara bağlı deri rahatsızlıkları, solunum hastalıkları, kas ve iskelet rahatsızlıkları, kayma, düşme, çarpma vs. vs. Tüm bunların yanı sıra, neredeyse kaydı tutulamayan veya çok zor saptanabilen sözlü, fiziksel ve cinsel taciz, bunların etkisiyle yaşanan psikolojik sorunlar…
Nadiraların nasıl yaşadıklarını biliyoruz veya tahmin ediyoruz. Nadiraların sürekli korku ve endişe içinde, zor koşullarda, kimi zaman baskıya, tacize, aşağılanmaya maruz kalarak çalıştıklarını biliyor veya tahmin ediyoruz. Ama Nadira’nın nasıl öldüğünü hala bilmiyoruz. Nadira’nın ölümünü aydınlatarak bir başlangıç yapmaya var mıyız? Nadira ve hayalleri olan yüzbinlerce göçmen kadın işçi için…
Makale için kaynak
Ulutaş, Ç. Ü., & Öztepe, N. D. (2013). Ev Hizmetlerinde Mesleki Sağlık ve Güvenlik Sorunu. Çalışma İlişkileri Dergisi, 4(2); 44-57.
Akalın, A. E. (2014). Türkiye'de Ev Hizmetlerinde Çalışan Göçmen Kadınların Toplumsal ve İktisadi Varoluş Stratejileri Üzerine Sosyolojik Bir Analiz. Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi
Demirdizen, D. (2013). Türkiye'de Ev Hizmetlerinde Çalışan Göçmen Kadınlar: Yeni Düzenlemelerle Yarı Köle Emeğine Doğru mu?. Calisma ve Toplum, 38(3).