Müzakere mi, teslimiyet mi?



02-02-2019 10:45


Barış Atay

5 yaşımdaydım. DevekuÅŸu Kabare’nin tüm oyunlarını VHS kasetlerden izleyip, neredeyse tüm repliklerini ezberlediÄŸimde. Hayrandım Metin Akpınar’a. Hani 77 yaşında gözaltına alınan Metin Akpınar.

Babam cezaevinde, annem sürgün. Almanya’da Yol filminin kaseti yasak deÄŸil. O zamanlar anlamadan izlemiÅŸtim belki ama izlemiÅŸtim filmlerini. Yılmaz Güney’i de anlatmışlardı ama yaÅŸ küçük iÅŸte, o yüzden tanımam, sinemasıyla gerçekten tanışmam sonraya düÅŸer. Onun sayesinde sinemaya aşık olmam da yönetmen olmak istemem de. Hani Türkiye Sineması’nın medarı iftiharı, devrimci sinemacı ama ülkesine hasret, sürgünde ölüme giden Yılmaz Güney.

10 yaşımdaydım bir sanat evinde tiyatroya baÅŸladığımda, sahneye çıktığımda 12. Sahne tozunu yutmuÅŸluÄŸum erken yaÅŸta yani. 15’imde ÅŸehre bir oyun geldi. İlk çıktığı gün aldım bileti. Hatay il kültür merkezi salonu fuayesi hınca hınç dolu oyun akÅŸamı. DuymuÅŸtuk oyun bir çok ÅŸehirde yasaklanmış, insanlar daha da meraklı tabii. Oyun baÅŸladı, sahnede “Bir Güzel Çirkin Kral”. Bakınca hem Yılmaz Güney hem Zeki Göker. Hani neredeyse tüm oyunları yasaklanan, ona raÄŸmen politik tiyatrodan asla vazgeçmeyen, varlığını her türlü baskıya raÄŸmen devam ettiren ve oyunlarını günümüzde de yasakladığınız Ankara Birlik Tiyatrosu’nun kurucusu Zeki Göker. O gün karar verdim iÅŸte konservatuar okumaya.

Siyasetle ilgilenen bir lise öÄŸrencisiydim o zamanlar. Sanatın politik yönünü de o zaman dinlediÄŸim müziklerle, okuduÄŸum ÅŸiirlerle, hikayelerle, romanlarla, izlediÄŸim tiyatro oyunları, sinema filmleriyle keÅŸfettim. Ruhi Su, Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Ahmet Kaya, Tuncel Kurtiz, Hasan Hüseyin, Ahmed Arif, Grup Yorum, Kızılırmak, Victor Jara, Brecht, Trombo, Lorca,  Arthur Miller, Charlie Chaplin ve niceleri…

Bunları neden yazdım? Çünkü artık bir çok tiyatro oyununda, sinema filminde, tv diziside oynamış profesyonel bir oyuncu, iki uzun metraj sinema filmi çekmiÅŸ bir yönetmenim. Hayran olduÄŸum insanları takip ederek baÅŸladığım bu yolculuk beni, ülke tarihinin gördüÄŸü en karanlık iktidar döneminde iÅŸimi yapmaya çalıştığım, çabaladığım bir yere getirdi ve sanatın neden politik olduÄŸunu, sanatçının da neden politik olması gerektiÄŸini çok daha iyi anladığım, iktidarın sanata, sanatçıya neden ve ne kadar acımasızca saldırdığını hem kendim deneyimlediÄŸim hem de deneyimleyen meslektaÅŸlarımın neler yaÅŸadığını gördüÄŸüm günlerden geçiyoruz hep birlikte.

Yazıya baÅŸlarken öfkeme yenik düÅŸeceÄŸimi düÅŸünüyordum ama sanırım, sanatın politik yönünü fark etmeyen, edemeyen, unutan, gücün karşısında susan veya saf deÄŸiÅŸtiren, el pençe divan duran meslektaÅŸlarıma karşı öfkeden çok acıma hissediyor, hatta onlar adına utanıyorum.

Fazıl Say hayran olduÄŸum bir piyanisttir. Bir Demet Tiyatro döneminde takip ettiÄŸim Yılmaz ErdoÄŸan’ın kalemini, Demet AkbaÄŸ’ın oyunculuÄŸunu çok beÄŸenirim. Cem Yılmaz benim de güldüÄŸüm bir komedyendir. Zamanında Yavuz Bingöl’den türkü dinlemiÅŸliÄŸim çoktur. O yüzden soruyorum. Neden?

Fazıl Say tartışması çokça yapıldı. Fazıl Say yandaÅŸ mıdır, hayır deÄŸildir. “CB konserine gittiyse ne olmuÅŸ, salondan çıkaracak hali yoktu ya” denildi. DoÄŸru. CB, ülkesinde yetiÅŸmiÅŸ büyük bir piyanistin konserine gidebilir elbette. Fakat o CB, önüne gelene, sanatçı müsveddesi dememiÅŸ, heykel yıktırmamış, tiyatro oyunu yasaklatmamış, 70’li yaÅŸlarındaki duayen oyuncuları göz altına aldırmamış, tepkisini dile getiren sanatçıları meydanlardan hedef göstermemiÅŸ olmalıdır. Elbette konsere gidebilir, ama konserine gittiÄŸi bir sanatçının sahnesine atlayıp, elinde mikrofonla ahkam kesmez, kesemez, bir sanatçı da buna izin vermez. Bu normalleÅŸme falan deÄŸil, bu göz dağıdır, sanatçının alanını iÅŸgal etmektir, bir mesaj göndermektir. Fazıl Say bu saatten sonra muhalefet edemez, kendisine ErdoÄŸan’dan gelecek her hangi bir teklife hayır diyemez. Fazıl Say kendi elleriyle alanını iktidara bırakmıştır.

Yılmaz ErdoÄŸan, Yavuz Bingöl ikilisinin durumu biraz daha farklıdır. Çirkinliktir, ticarettir, sanata ve ÅŸimdiye kadarki bütün düÅŸüncelerine ihanettir ve sevenlerini dolandırmaktır. Biri de amcası olan binlerce faili meçhulün olduÄŸu dönemlerin yaratıcısı Mehmet AÄŸar’la aynı sahneye çıktığında, amcasının arkasından yazdığı ÅŸiirleri çöpe atmıştır Yılmaz ErdoÄŸan. Yavuz Bingöl, kendisini var eden kitleye bir günde sırtını dönmüÅŸ, debelendikçe battığı çukurda iktidara tutunmuÅŸtur. İkisi de sonuna kadar biat etmiÅŸtir.

Tabii yalnız deÄŸiller ne yazık ki. İsim isim yazsak bir bu kadar daha yazmak zorunda kalacağımız kadar insan; iktidarın yarattığı korkudan, saÄŸladığı iÅŸ imkanlarından, artık mücadele edemeyeceÄŸini hissetmekten, acizliÄŸinden, aymazlığından, umursamazlığından... Hangisidir bilinmez, sayılabilecek çok sebep var ama birinden ya da hepsinden dolayı iktidarın kapı kulu olmuÅŸlar.

Ülkenin büyük yapımcıları bir süre önce Mars Grup’a savaÅŸ açtılar. Mars Grup ise Türkiye’nin en büyük dağıtım ağına ve en çok sinema salonuna sahip, artık yabancı sermayeye ait bir ÅŸirket. Bir yanda Mars, bir yanda Yılmaz ErdoÄŸan, Cem Yılmaz, Åžahan Gökbakar, Ata Demirer gibi büyük giÅŸe filmi sahipleri. Mars’a savaÅŸ açmakla ilgili hiçbir dert yok, hatta bence kapanabilir de… Fakat iki yüzlülükle ilgili çok dert var. Mars Grup kendi kendine büyümedi. Bu pervasızlığı ve “yeni Cem Yılmaz yaratırız” diyecek kadar hadsizleÅŸmesi, bu arkadaÅŸların ve yapım ÅŸirketlerinin de içinde olduÄŸu bir sürecin ve desteÄŸin sonucu. Onlarca yönetmen salon bulamazken, tekelleÅŸme tehlikesine dikkat çekmeye çalışılırken duymazdan gelmenin sonucu bunlar. Peki, her ÅŸeyi geçtik. En azından kendilerinin protesto ettikleri ÅŸeyin arkasında durdular mı? Hayır. Yeni filmini dün vizyona sokan Yılmaz ErdoÄŸan baÅŸka firmayla anlaÅŸtı ama Türkiye genelinde Mars’a ait olan Cinemaximum salonlarının onlarcasında filmini gösterecek. Sormak lazım. Bilet fiyatları mı düÅŸtü, yoksa biletten düÅŸen payınızı arttırdılar da kavga bitti mi?

Tabii bunlar tartışılırken “sayın kültür bakanım, sayın cumhurbaÅŸkanım” yakarışları da eksik olmadı. Her ÅŸeye muktedir(!) CB de bu sanatçılarımızın seslerini duydu elbet ve hemen Saray’a davet etti. Fakat ne davet! Herkeste bir bayram havası, ağızlar kulaklarda, eller düÄŸmelerde, iliklerde, boyunlar aÅŸağılarda. Hatta Ata Demirer göbeÄŸini içine çekmiÅŸ, öyle sıcak bir ortam, ÅŸakalaÅŸmalar falan. BaÅŸka kimler yok ki… CB’nin halı saha arkadaşı Yılmaz ErdoÄŸan, dünya komiÄŸi Åžahan Gökbakar, film çekimindeki kamuflaj kıyafetleriyle savaÅŸa giden askerleri gazlayan Burak Özçivit, memleketi bombalanırken vicdanı elvermediÄŸi için dayanamayıp tweet atan ve bu yüzden filmi giÅŸede batırılan Mahsun Kırmızıgül, Türkiye sinemasının batışını ekonomiye, iktidara, baskıya, sansüre, bir türlü dayanışmamaya deÄŸil peynir firmasına baÄŸlayan Birol Güven, eski Tatar Ramazan yeni Abdülhamid Bülent İnal, egosuna genelde ikinci bir koltuk isteyen Tamer KaradaÄŸlı, son filmine Nazi kampı konseptli gala yapabilen, vasiyetinde “filmim çekilmesin” demesine raÄŸmen Müslüm Gürses’in hayatını film yapan , ülkesine “hakaret etmeyi kabul etmediÄŸi için Oscar alamadığını” iddia eden Mustafa Uslu, atar gider, masa altında rakı içer abimiz Oktay Kaynarca ve bizim Oyuncular Sendikası’nın baÅŸkanı Demet AkbaÄŸ… NeymiÅŸ, CB hem sektör sorunlarını hem de yeni yasayla ilgili fikirleri ve eleÅŸtirileri dinleyecekmiÅŸ. Sonuç? CB sansür yasasını imzaladı, Yılmaz ErdoÄŸan “elleriniz dert görmesin” diye bağırdı, gülüÅŸmeler, alkışlar ve sinemayı el birliÄŸiyle, masaların arasında duran tabuta gömdüler. Bize geçmiÅŸ olsun, size hayırlı olsun, elleriniz dert görmesin. Tarihin gördüÄŸü en sanat düÅŸmanı hükümetin başıyla ve kendine otel arazisi kapatmakla meÅŸgul, turizm ÅŸirketi sahibi bir bakanla beraber, sinemanın cenazesini kaldırdınız.

Durum böyle olunca kendi sendika baÅŸkanımıza kızdık haliyle. Pek ihtimal vermiyorum ama hadi diyelim, Demet AkbaÄŸ bütün iyi niyetiyle ErdoÄŸan’a dert anlatabileceÄŸini düÅŸündü. Peki sayın baÅŸkan, anlatamayacağınızı anladığınızda, bu iÅŸ sansür yasasının imza ÅŸovuna döndüÄŸünde, bir sendika baÅŸkanı olarak kalkıp gitmenin daha doÄŸru olabileceÄŸini düÅŸünemediniz mi Sendikanın buna alet olmaması gerektiÄŸi hiç aklınıza gelmedi mi? Benim, Genco Erkal’ın, Levent Üzümcü’nün, Rutkay Aziz’in, Taner Barlas’ın, Ankara Birlik Tyatrosu’nun oyunlarının yasaklandığını ya da en hafifinden salon verilmeyerek engellenmeye çalışıldığını söylediniz de bize mi anlatmadınız? Kurucu baÅŸkanımızın sürekli hedef gösterilmesini dile getirdiniz de Fazıl Say’la “normalleÅŸen” CB, bu konuda piÅŸman olup özrünü mü iletti size? Cenk Dost Verdi ve Nazlı Masatçı’nın tutuklandığını mı söylediniz? Metin Akpınar’ı, Müjdat Gezen’i, Deniz Çakır’ı neden hedef gösterdiÄŸini mi sordunuz? 7 yıldır, oyuncular iÅŸçi sayılmadığı ve  sigortalı çalıştırılmadıkları için mücadele verildiÄŸinin altını çizip, buna en çok karşı çıkan ve sizinle birlikte toplantıda bulunan Birol Güven’le anlaşıp, tatlıya mı baÄŸladınız iÅŸi? Ne oldu, ne konuÅŸtunuz o toplantıda ve ne sonuç aldınız? Buna benzer soruları bir süredir soruyoruz, ancak kendisine hiç ulaÅŸamadığımız için buradan ya da sosyal medya aracılığı ile oluyor, kusura bakmasın.

Demet AkbaÄŸ’a tepkimizin çok sert olduÄŸunu düÅŸünen Cüneyt Uzunlar da sosyal medyada, Demet AkbaÄŸ’ın teslim olmaya deÄŸil, sendika baÅŸkanı olarak müzakereye gittiÄŸini yazmış. Levent Üzümcü güzel özetlemiÅŸti: “AteÅŸle oynayıp, elini yakmamak mümkün mü?” diye. FaÅŸizm böyledir hocam. Sadece sesini çıkarana, tepki gösterene deÄŸil, yeterince uzlaÅŸmayana da bulaşır.

“FaÅŸizme karşı birleÅŸmeyenler, faÅŸizmin zindanlarında buluÅŸurlar” demiÅŸ Bertolt Brecht. İsteyen tabii ki ısrarla müzakereyi savunabilir. Fakat gördüÄŸünüz gibi, olmuyor iÅŸte. Çünkü faÅŸizmle müzakere edilmez, mücadele edilir. Sadece iktidar sahibi istediÄŸinde ya da izin verdiÄŸinde gitmek ve onun istediÄŸi kadarını söyleyebilmek ise müzakere deÄŸil, teslimiyettir. Herkese saygılar.