Murakami yolculuğum

Okuma telaşım ve hevesim yüzünden işleri erteleme hususunda usta olmam, senelerdir imsomniayla sürdürdüğüm düzeyli birlikteliğim bile 'Yetişemiyorum!" nidalarıma engel olamıyor, olamaz da. Ötekini anlayabilmenin en erdemli yolu olduğunu bildiğimden, 'okuma' deyince adeta nefesim kesilir. Bilirim ki; kitap; mutluluk ve eğlence demek,  hüznü de sevinci de paylaşmak, dost edinmek demek. Kitap; bireye hayatı anlatır, ona kim olduğunu gösterir, doğruları saptamasına, yargılar oluşturmasına, irdeleyip yorum yapmasına imkȃn tanır. Çözüm odaklı olma, iletişim kurma, anlatma ve araştırma becerilerini ilerletme hususlarında destekleyici rol oynar.

Proust; “Okuma zihinsel yaşamın eşiğindedir, bizi bu yaşama sokabilir ama onu teşkil etmez. Bununla birlikte ruhsal çöküntünün bazı halleri, deyim yerindeyse bazı patalojik halleri vardır ki okuma, yinelenen teşviklerle, tembel bir zihni durmadan zihinsel yaşama yeniden sokmakla görevli bir tür şifalı disiplin haline gelebilir,” (Okuma Günleri, M. Proust, Çev: Murat Erşen, Aylak Adam, s.35) derken okumadan ne beklediğimizi, okurken ne yitirdiğimizi yahut ne kazandığımızı tartışarak durumu tamamen sorunsallaştırır. Bu sorunsallaştırma boyunca okuma edinimini yaşarkenki kendini, çevresindekileri, okuduğu yazarları, okumayla beliren şüpheleri, tedirginlikleri betimler.

Fakat huzursuz biriyimdir. Epeyce de takıntılı. Keşfettiğim bir yazarı beğendiysem tüm kitaplarını bıkıp usanmadan peş peşe  okuyabildiğim gibi çok satan isimlere de elimi sürmekte tereddüt ederim. 'Nasıl zayıfladım?, 'X Hastalığını Nasıl Yendim?', 'Hayat Cicidir Bicidir!' tarzındaki kitaplardan söz etmiyorum. Mesela 'Olasılıksız'ı, 'Seranad'ı , 'Lizbona Gece Treni'ni basımından epeyce sonra okumuşumdur. AVM'lerdeki kitapevlerinde alışveriş yapan insanların domates alır gibi ''Çok Satanlar' kısmından sepetlerini doldurduklarını görmeye başladığımdan beri içim ürperir. İşte bu yüzden adı bir nebze unutulana dek 'çok satan kitaplara' 'iyi' olsalar bile pek dokunamıyorum.

Benim için Murakami de biraz öyle. Google'a sorun, yığınla yazıyla karşılaşıyorsunuz, her yerde bahsi geçiyor. Beğenen de var, beğenmeyen de. Saçmalamış diyen de, etkisinden kurtulamayan da.  Sıkıntılı biriyimdir, demiştim ya, sondan başladım Murakami yolculuğuma. Şimdilik son yayınlanandan başlayarak geriye doğru üç kitabını okudum. Ve gördüm ki romandan ne anlayacağınız nasıl okuyacağınıza bağlı. Fantastik bir pencereden hayal alemine de, mühim psikolojik derinliklere de dalabilirsiniz fakat sade bir kurgu, sıradan karakterler, klasik olay örgüsü Murakami'nin tabii ama metaforlarla zenginleştirdiği üslubuyla harmanlanınca sayfaların içinde kaybolmamak elde değil. 

Murakami'nin çocuklar için kaleme aldığı "Tuhaf Kütüphane"; yazarın fantastik dünyasını seven veya benim gibi yeni başlayan yetişkinler için de biçilmiş kaftan. Borges'in 'gerçekliğin her zaman sizin beklentilerinize uymayabileceği'yle ilgili düşüncesine katılıyorsanız bu kitabı çok seversiniz. Tuhaf bir kütüphane... Tuhaf yaşlı bir adam... Koyunadam... Gizemli bir kız... Osmanlı İmparatorluğu'nda Vergi Tahsili Üzerine,  Bir Osmanlı Vergi Tahsildarının Güncesi ve Osmanlı İmparatorluğu'nda Vergi Toplanmasına Karşı Ayaklanmalar ve Ayaklanmaların Bastırılması adlarını taşıyan üç hacimli kitabı ezberlemek zorunda bırakılan ve hücreye kapatılan bir çocuk. Kaldı ki Koyunadam'a göre, ezberlese bile kurtuluş şansı yoktur; küçük okura, üç kitabı ezberledikten sonra yaşlı adamın kafatasını testereyle keseceğini, beynini çıkarıp yiyeceğini anlatır. Peki ama niye? “Çünkü bilgiyle dolu bir beyin pek lezizdir de ondan…” "Tuhaf Kütüphane";  bir anlık hissedilen, tesadüfen peşine düşülen bir merakın içerisinde kaybolan, sonra da kaybolduğu dehlizden çıkan bir çocuğu anlatıyor. Kat Menschik'in harikulade illüstrasyonları da anlatı boyunca size rehberlik ediyor.

Murakami; "Sputnik Sevgilim"de ise kitabın hemen girişinde yer alan "4 Ekim 1957'de Sovyetler Birliği, Kazakistan'daki Baykonur Uzay Üssü'nden dünyanın ilk yapay uydusu Sputnik 1'i uzaya fırlattı. Çapı 58 santimetre, ağırlığı 83,6 kilogramdı; dünyanın çevresini 96 dakika 12 saniyede dolandı. Ertesi ay Laika adındaki köpeğin bidirildiği Sputnik 2 de başarıyla fırlatıldı. Laika, uzaya gönderilen ilk canlıydı; uydu geri dönmedi ve Laika, uzaydaki biyolojik çalışmaların ilk kurbanı oldu," cümlelerini ve ilerleyen sayfalarda kelimenin İngilizce'deki karşılığı olan 'yol arkadaşı' tamlamasını öyküye dahil ederek semboller üzerine yoğunlaşmamızı sağlıyor. Bu sözcüğün olay örgüsü içinde evrilmesiyle birlikte romanın kahramanı Sumire yol alıyor.

Roman yazmak için üniversiteyi terk eden, bir düğünde kendinden yaşça büyük bir kadına aşık olduktan sonra hayatı değişen Sumire, ona aşık olmasına karşın bunu dile getiremeyen isimsiz anlatıcımız, babasının işi nedeniyle piyano tutkusundan vazgeçen görkemli Myu... Kahramanların her birinin çocukluğu, aile yapısı, travmaları nesnel geri dönüşlerle sunuluyor ancak bu durum Murakami'nin yarattığı sembollerle zenginleşiyor. Myu; "Aynanın hangi tarafındaki imge, ben dediğim kişinin gerçek görüntüsü?" diye sorarken benlik üzerine düşünerek kendimizi aynanın karşısında buluyoruz.

Haruki Murakami’nin aşka ve kadınlara dair yazdığı yedi öyküden oluşan "Kadınsız Erkekler"de ise bir kadının özlemini çeken, yasını tutan; bir kadın tarafından aldatılmış, terk edilmiş olmanın acısıyla yaşayan, aşkla kendinden vazgeçen erkeklerin öyküleri var. 'Drive My Car'ın Kafuku'su "İnsanın kendinden başka dönebileceği bir yer var mıdır ki?" diye sorarken 'Yesterday'in Tanimura'sı "Bellek, kaçınılmaz bir biçimde yeniden kurgulanan bir şeydir," diyor. Yazar; 'Şehrazad' adlı öyküsünde kahramanı Habara'ya "Kadınları yitirmek böyle bir şeydi. Salt gerçekliği yaşarken,  o gerçekliği unutturan özel anlar, yalnızca kadınların sağladığı bir şeydi," diye düşündürtürken Kino'ya yüreğinin sesini dinlemesini salık veriyor.

Şimdi puf diye ortalıktan kaybolan Sumire'yi, hayatını da sahnedeymişçesine rol keser gibi sürdürmekten usanan tiyatrocu Kafaku'yu, bir de duman gibi yitip giden kediyi düşünüyorum... Ali Volkan Erdemir'in enfes çevirisiyle okuduğum bu üç kitabı temel alarak diyorum ki, 'Çok Satan "İyi" Kitapları' ihmal etmeyin ve Japonları sevin.


* Tuhaf Kütüphane, Haruki Murakami, Çev: Ali Volkan Erdemir, Doğan Kitap, Aralık 2016.


* Sputnik Sevgilim, Haruki Murakami, Çev: Ali Volkan Erdemir, Doğan Kitap, Temmuz 2016.

 


* Kadınsız Erkekler, Haruki Murakami, Çev: Ali Volkan Erdemir, Doğan Kitap, Ocak 2016.