Mülteci değil ülkesinin ev sahibi

Türk Dil Kurumu sözlüğünde "iltica" maddesinin karşısında tek bir sözcük bulunuyor: Sığınma.

Kişileştirmeyi sağlayan, eylemin failine işaret eden "mü-" ön ekiyle birlikte, "mülteci" kelimesine ulaşıyoruz. Anlamı ise, sığınmacı.

Ülken senin için güvenli değildir, tehlikelidir.  

Seninle ülkenin, mekansal ve siyasal bir aradalığı mümkün olmaktan çıkmıştır.

Ülke artık senin ülken değildir.

Artık "ülken" değil, "ülke"dir.

Sen yoksan ve yoksun diye, ülke vardır. Ülke sen yoksan vardır ya da sen yoksundur ülke vardır.

Mültecilik Türkiye'de sosyalistlere yabancı bir kavram değil.  

Sevgili Meriç Şenyüz'ün, geçen 27 Mayıs'ta Yurt gazetesinde yayımlanan "Unutmayın vatan bizim!" başlıklı yazısında aktardığı Tezer Özlü'ye ait şu satırlar bu duyguyu anlatmıyor mu: “Burası bizim yurdumuz değil ki, burası bizi öldürmek isteyenlerin yurdu!”

O da çok oldu tabii, ama fiilen iltica etmek değil kastımız. Mültecilik derken, ülkenle kurduğun siyasi ve duygusal ilişkinin niteliğinden söz ediyoruz.

Bu duygusal ve siyasi ilişki geçmişte haklı ya da meşru muydu? Bunu tartışmıyorum. Hem kimseye haksızlık etmek istemem, hem de bu hesaplaşma bu yazının sınırlarını çok aşar.

Bugünü farklı kılan, bu ilişkiyi ters yüz etmenin olanaklarının olması...

Mültecilikten, ev sahipliğine geçiş...

***

Türkiye sosyalistlerinin önemli bir bölümü, Kobane'deki IŞİD saldırganlığına bu yeni durumun getirdiği sorumluluk duygusuyla karşı çıktı. Aynı şey Suriye için de geçerlidir.

Yanı başımızda halklar, kendi ülkemizdeki iktidarın marifetiyle güçlenen gerici terör tarafından katledildi. Ölümlerde, katliamda, gerici terörde ülkemizdeki iktidarın payı var. 

Evet, ev sahipliği "sorumluluk" duygusunu beraberinde getirir. Kaçamazsın... "Beni ilgilendirmiyor" diyemezsin. "Benim gündemim değil" diyemezsin.

Türklerle Kürtlerin bir arada yaşaması hakkında bir tezin, bir önermen ve politik konumlanışın olmalı. Bunun önündeki engellerle savaşmak zorundasın.

Öldürülen Kobane'liler, öldürülen Türk askerleri, öldürülen PKK'liler senin de gündemindir. Kaçamazsın...

***

Başka bir örnek: 

29 Ekim yaklaşıyor. Cumhuriyet'in kurulmasında Türkiye sosyalistlerinin rolü var, emeği var.

Ev sahipliği tarihsel sorumluluk demektir ve kaçamazsınız.

Laiklik ve bağımsızlık iddiasıyla ilgili sözün olmalı. Bunların geleceği, ülkenin geleceğidir, susamazsın.

"Cumhuriyet"in yaşadığı güncel sıkışma senin de gündemindir. "Beni ilgilendirmiyor" diyemezsin. Sıkışmaya vereceğin yanıt, savunmak veya saldırmak ikiliğine sıkışmak zorunda değil. Yeni ve gerçek bir önerme ortaya koyabilirsin.

***

Kimi sosyalistler, bir konuda karar vermek zorunda. 

Ülkesiyle ilişkisini her gündemde bir kez daha yabancılaştıran bir mültecilikle hesaplaşacak mı, yoksa bu sorumsuzluk bir ömür boyu sürecek mi?

Ev sahipliği ise elbet zordur. 

Eve hırsız girer... Evde yangın çıkar...

Bin türlü uğursuzluk olur...

Ama iddia edelim: Sosyalizm düşüncesini bu ülkede tutsak edebilirler ancak bir kez daha mülteci edemezler.