Moskova Antlaşması'nın 94. yıldönümünde

16 Mart 1921'de Moskova'da Sovyet Rusya ile TBMM arasında Moskova Antlaşması imzalandı. Antlaşma öncesinde Kasım 1920 itibariyle Kazım Karabekir komutasındaki 15. kolordu Taşnak partisi yönetimindeki Ermenistan Cumhuriyeti'nden Kars, Ardahan, Iğdır, Artvin, Batum ve Gümrü'yü almış ve Ermenistan için çok ağır olan Gümrü Antlaşmasını Taşnak temsilcilerine imzalatmıştı. Bu sırada Ermenistan'da Taşnak hükümeti iktidarı Ermenistan Bolşeviklerine bırakarak çekilmiş ve Ermenistan'da Sovyet iktidarı kurulmuştu. Sovyet Ermenistan ve Sovyet Rusya hükümetleri Gümrü Antlaşması'nı kabul etmeyerek TBMM ile görüşmelere başlamış ve sonuçta Moskova'da imzalanan antlaşma ile Gümrü ve Batum Sovyet Ermenistan ve Gürcistan'a bırakılarak bugünkü sınırlar çizilmişti.

Sovyet sonrası bağımsızlık döneminde Ermeni milliyetçi tarih yazımı Bolşeviklerin Ermenistan'a ihanet ederek Kemalistlerle anlaştığını açıkça yazmaya başladı. Bu anlayışa göre Bolşevikler 1917 “Ekim darbesi” ile iktidarı ele geçirdikten sonra Türkiye Ermenistanı hakkında bir karar ilan etmişler ancak daha sonra Kemalistlerle anlaşarak “Ermeni topraklarını” peşkeş çekmişler. Kararda Ermenilerin Doğu Anadolu'da özerklik ve hatta bağımsızlık haklarını savunmuşlar ancak pratikte Rus askerlerini geri çekerek sayıca az olan Ermeni birliklerini Osmanlı ordusu karşısında savunmasız bırakmışlar. Hatta daha da fantezi sever bazı Ermeni milliyetçilerine göre “Alman ajanı” Bolşeviklerle “Mason ve Siyonist” İttihatçılar işbirliği yapmışlar! Kuşkusuz Ermeni milliyetçiliğinin bu anti-Sovyetik ve anti-komünist söylemi, tüm eski Sovyet ülkelerinde olduğu gibi, Sovyet mirasını talan edip emperyalist metropollere taşıyan ve taşımaya devam eden yeni Ermeni burjuvazisinin ve vahşi kapitalizmin yarattığı yıkımı unutturmak ve halka her şeye rağmen Bolşevizm daha kötüydü dedirtmek için kullandığı bir falsifikasyondur. 

1917'de Trabzon – Gümüşhane – Erzincan – Muş – Bitlis – Van hattını tutmuş olan Rus ordusundaki çözülme ve firarlar bırakalım Ekim devrimini daha Şubat devriminden önce başlamıştı. Rus ordusunun bu hattı bırakarak kaçması, yörede yaşayan sivil Ermeni halka hiç kuşkusuz yeni sürgünler ve yeni acılar yaşatmıştır. Ancak bunun suçlusu neden Bolşevikler olsun? Bolşevikler iktidara geldiğinde öbür cephelerde olduğu gibi Anadolu cephesindeki Rus ordusunda da çözülme kitlesel bir hal almıştı. Alay düzeyinde koca koca birlikler topluca ve silahlarıyla, trenleri de işgal ederek Rusya'ya dönmeye başlamışlardı. Üniforma giymiş köylüden başka bir şey olmayan Rus askeri toprak devriminden pay almak için bir an önce evine dönmeye çalışıyordu. O sırada bu firari seli durdurabilecek hiçbir güç yoktu. Ayrıca savaşı bitirme vaadiyle iktidara gelen Bolşevikler savaşı sürdürüyoruz diyemezlerdi. Rus mujiğinden Anadolu toprakları için kanını dökmesini istemeye hakları var mıydı?  Hem zaten Bolşeviklerin nüfuzu iktidarın ilk yıllarında bırakalım Anadolu'yu, bırakalım Kafkasya'yı, Moskova'nın ötesine bile geçmiyordu. Her yerde karşıdevrimci Beyaz ordular türemişti. Güney Kafkasya'nın başkenti Tiflis'te azılı Bolşevik düşmanı Menşevik, Musavatçı ve Taşnaklar hakimdi. Dolayısıyla Bolşevikler o sırada isteseler bile Ermenilere pratik olarak yardım edemezlerdi. Ermenistan'da hükümette olan Taşnakların İtilafçı ve Bolşevik düşmanı tavrı da Bolşeviklere başka bir seçenek bırakmıyordu. Nitekim 1920'de Kazım Karabekir Gümrü'ye kadar gelip Erivan'ı da tehdit ettiğinde Kızıl Ordu henüz müdahale edebilecek durumda değildi. Azerilerle Ermeniler arasındaki çatışmalar da işi daha da karmaşık hale sokmuştur. Ancak Ermenileri yok olmaktan kurtaran yine Kızıl Ordu olmuştur. Emperyalistler kılını kıpırdatmamıştır. 

Bununla birlikte Bolşeviklerin her taktiğini, her politikasını körü körüne savunmak, haklı göstermeye çalışmak da devrimci ve marksist bir tutum olmaz. Lenin ve Stalin de yanlış yapabilirlerdi ve yapmışlardır. Almanya devrimi gerçekleşmeyince naifçe “Doğu”ya sarılmışlardır. Enver gibi adamlardan antiemperyalist çıkmayacağını hayat çok net olarak göstermiştir. Sovyet Rusya'nın bütün dostluk ve maddi yardımlarına rağmen Kemalist burjuva Türkiyesi içerde komünistleri ezmiş, dışarda (örneğin Lozan'da) İngiltere'ye ve Fransa'ya yanaşmaya çalışmıştır.

İğneyi Ermeni milliyetçilerine, çuvaldızı ise kendimize, yani Bolşevik mirasın sahiplenicilerine batıralım. Enver gibi bir soykırımcı halk düşmanını Moskova'da ağırlamanın savunulabilir bir yanı var mıdır? Dr. Bahattin Şakir gibi azılı bir katili Bakü'de Doğu Halkları Kurultayı kürsüsünden konuşturmayı neyle açıklayacağız? Komünist Enternasyonal başkanı Zinovyev'in Bakü'ye Enver'le aynı trenle gelmesi? Mustafa Suphi ve onbeşlerin katili İttihatçı/Kemalistlerle dostluk ilişkisini sürdürmeyi nasıl içimize sindireceğiz? Dönemin şartlarını daha iyi anlamaya çalışabiliriz. Bu da yeni ortaya çıkan arşiv belgelerini ve bilgileri özümseyerek olur. Ancak hiçbir reel politik açıklama “akıl, onur ve vicdan”ımızın önüne geçemez. Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür sosyalistleriz biz.

[email protected]