Kültürel dünyanın bin bir surat halleri, yüzer-gezer motifleri tüm cüssesiyle hayatımızı sarmalıyor. Tozun dumana karıştığı bir ortam gerçekten. Yalnızca sosyal medya bile fantastik boyutlarda yaşamımıza uzanan bir “kültürlenme alanı”.
Bu kültürlenme alanında herkes biraz kendi mahallesinde “takılıyor”. Diğer mahallede neler olup bittiğini önemli bir vukuat çıkana kadar pek bilmiyoruz. Sonra şaşırıp kalıyoruz haliyle.
İşin aslı, diğer mahallenin, adıyla “Yeni Türkiye”nin kültür evreninde vukuat çok.
Vukuat fantezide, üslupta, simge ve sembolde, değerde, seste ve sözde.
Üstelik kimi semboller öyle biçimde karşımıza çıkıyor ki tüm bu kültürel iklimin olanca cerahatini tek hamlede önümüze seriyor. İşte böyle sembollerden birini daha kaydetmemiz gerekiyor.
Onu tanıyorsunuz aslında.
Kendisi çok mühim bir sembol. Öyle mühim ve büyük bir sembol ki kendisinden bahsederken üçüncü tekil şahıs ifadesini kullanıyor. Kutsal kitaplarda Tanrının kendi hakkında konuşması gibi ya da bir devletten, görkemli bir hükümdardan bahseder gibi.
Sıra dışı bir narsistik şölen, bir “canım kendim doyamıyorum kendime” hali, bir “benzemez kimse bana, halime tavrıma aşığım” hali efen’im.
Sözlerine kulak verelim.
“(O) bir misyondur, Anadolu'nun misyonudur, Anadolu insanıdır. Edirne'den Hakkari'ye kadar (O) bu toplumun simgesidir."(1)
Ağır bir misyon.
Bu öyle ağır bir misyondur ki iki çocuğa “cinsel taciz” iddiasının gündeme geldiği yerde misaki milliden, siyonizmden, 15 Temmuz’dan, tankın üstünde olmaktan bahsedebilmeyi gerektirir. Hatta “ülkenin bölünmesi NOKTASINDA” , milli bir DAVA ADAMI, adam gibi adam olarak, bölücülere karşı belirir bu misyon.
Bu öyle ağır bir misyondur ki tacizin olduğu yerde 15 Temmuz romantizmi, erkekliğin konuya dahil olduğu yerde “benim olmazsan taciz ederim”li şarkı(bu bir şarkı adı!) kulağa çalınır. (2)
Evet, misyon; ağlak bir pop-arabeske penis marifetiyle dahil olmaktır.
Rövanşta ve uzuvda, misyonun millisi, celallenmenin ve “becermenin” hası vardır!
Misyon; tecavüz ve işkenceyle öldürülen Özgecan için "Siz de mini eteği giyip, soyunup laik sistemin ahlaksızlaştırdığı sapıklar tarafından tacize uğrayınca da bas bas bağırmayacaksınız" diyebilmeyi gerektirir.
Öyle de başarılı bir misyondur ki cinsel arzuyu diline dolar: “Bas bas bağır(t)ma” misyonu.
Mahallenin namusundan, kadınların mini eteğinden, ahlaktan ve edepten bahsedenin otel odasında grup seks yapmasında, grup seks yaptığı kadınlara şiddet uygulamasında, şikayet edilip karakolluk olmasında yine aynı “misyon” devrededir.
Milli oluşun Survivor’la “hayatta kaldığı”, milyon liraları alanın “mertliğini” fakir fukaralıktan, çoluk çocuğun yanında(!) olmaktan bahsederek kazandığı bir “misyon” bahsettiğimiz.
Evet karşımızdaki kusursuz biçimde Yeni Türkiye’nin ikiyüzlülüğü, riyakarlığıdır, çatlayan ar damarıdır. Karşımızdaki Yeni Türkiye’nin cerahati, irini, kusmuğu, hırıltısı, “ afili erkekliği”, mafyöz hırtlığı, yuvalanmış kötülüğüdür.
Kayıt düşmek önemli ama…
Tüm bunlara bakıldığında karalar bağlayıp, bitmez tükenmez “çürüme” tespitleri yapmanın yahut durup oturup “yozlaşmadan” bahsetmenin hiçbir faydası yok. Lakin “diyalektik”, kuramsal kitaplarda adı geçen efsunlu bir kavram değil. Bize düşen yalnızca diyalektiğin hükmünü kolaylaştırmak…