MGK'dan Asker Partisi mi çıktı?

Türkiye siyasetinde 2007 yılının önemli bir milat olduğu biliniyor.

Siyaset kurumlarının; ordu, üniversiteler, yargı gibi iktidar bloğunun önemli unsurlarının yeniden biçimlendirildiği bir dönem başladı.

Emperyalizmin ve özellikle de ABD'nin Ortadoğu planlarında sorumluluk yüklenen ve iktisadi olarak da bölge projesinden heyecan duyan AKP Türkiyesi'nin, bu sorumluluk ve hevesi sekteye uğratması öngörülen aktörlerle hesaplaşma süreci olarak da okunabilecek bu yeni dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki ilişkiler de yeniden düzenlendi.

İç politikada, "darbecilerle hesaplaşma", "demokratikleşme", "yeni anayasa", "Kürt sorununda yeni paradigma" gibi süslü lafların eşlik ettiği üç yıllık bu yoğun süreçte AKP, 2010 Anayasa referandumuyla siyasi zaferini ilan etti. Bu dönemin önemli uğraklarını şöyle sıralayabiliriz:

Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Ergenekon-Balyoz davaları sürecinin başlangıcı, 2009'da başlatılan Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi (demokratikleşme-çözüm süreci) ve nihayet, yukarıda da değindiğimiz, 12 Eylül Anayasa referandumu.

İKTİDAR BLOĞUNDA UYUM VE BÜTÜNLÜK
Bu sürecin, dış politik hedeflerle iç politik ihtiyaçların, emperyalizmin ihtiyaçlarıyla AKP'nin misyonlarının örtüşmesi olarak okunması mümkündür. 

Ve yine buradan hareketle, bu süreçte ABD-AKP-TSK ve Kürt siyasi hareketi arasında özel bir uyumun yakalandığını söyleyebiliriz. Böylece, örneğin "ülkeyi kim yönetiyor?", "asker ve sivil bürokrasinin ülke yönetimindeki rolü nedir?", "iç dinamikler mi belirleyici, dış dinamikler mi?" gibi Türkiye siyasetinin neredeyse hiçbir zaman güncelliğini kaybetmeyen soruları unutulmaya yüz tuttu. Departmanlaşma azaldı, bütünlük ön plana çıktı. 

İçeride başarıyla tamamlanan bu alan temizliğinin ardından AKP'nin dış politikada yoğunlaştığı, daha cüretkar adımlar attığını söyleyebiliriz. Davutoğlu'nun başbakanlığa gelişinin de bu konsantrasyonun göstergelerinden biri olduğunu not edelim. 

DIŞ POLİTİKADA CÜRETKAR ÇIKIŞLAR - İÇERİDE VE DIŞARIDA KRİZ
Yaklaşık dört yıllık bu yeni dönemde, AKP içeride ve dışarıda ciddi krizlerle yüz yüze geldi. Müslüman Kardeşler'in Türkiye şubesi ve bölgedeki İslamcı aktörlerin hamisi olarak çalışan AKP, Suriye'de Baas rejiminin direnişi ve Mısır'da "kardeşler"inin iktidardan indirilmesi gibi iki büyük sorunla karşılaştı. İçeride ise, TEKEL direnişiyle başlayıp Haziran Direnişi'yle zirve yapan halk hareketleri, Cemaat'le yaşanan gerilim, liberallerle yapılan ittifakın bozulması, 17-25 Aralık operasyonları vs. AKP'yi oldukça zorlayan gelişmelerdi.

İleri Haber'de AKP'nin içeride ve dışarıda yaşadığı sorunları iki bağlamda değerlendirdik: Yeni Osmanlı projesinin ya da 2. Cumhuriyet'in krizi ve ABD ile ilişkilerde yaşanan gerilim.

Çok kabaca özetlenen süreçte geldiğimiz noktada yeni gelişmeleri de not edelim.
- IŞİD'in ülke sınırlarına dayanması,
- Kobane'ye dönük IŞİD saldırganlığının Türkiye'de 40 yurttaşımızın hayatına mal olan bir gerginliğe neden olması, bu gerginliklerin sonlandırılması için askerin devreye sokulması ve darbe dönemlerini hatırlatan görüntülerin yaşanması,
- IŞİD karşıtı uluslararası koalisyonun kurulması sürecinde AKP'nin yalpalaması ve Esad'ı düşürme ısrarının emperyalist aktörlerde karşılık bulmaması,
- PKK ile TSK arasında yaşanan çatışmalar sonucu askerlerin ve gerillaların hayatını kaybetmesi, 
- 30 Ekim'de yapılan MGK toplantısının hemen öncesinde "çözüm süreci"nin dondurulduğu yönünde yapılan hükümet kaynaklı açıklamalar
- Ve nihayet 10 buçuk saat süren Türkiye tarihinin en uzun MGK toplantısı...

Yukarıda, AKP'nin özellikle 2007'den itibaren en ciddi başarısının iktidar mekanizmasında sağladığı bütünlük olduğunu belirtmiştik. Bu başarıda, diğerlerinin yanı sıra TSK ve Kürt siyasi hareketi ile yakalanan uyumun da önemli olduğunu hatırlatalım. Elbette farklı öznelerle farklı biçimler ve yöntemlerle sağlanan bu uyumun bozulma emareleri gösterdiğini artık söyleyebiliriz. Altını çizelim, henüz bir bozulmadan değil; emarelerden, olasılıklardan söz ediyoruz. Burada ABD ile yaşanan gerilimin ciddi bir etkisi var.

UZUN MGK
Uzun MGK toplantısının gündemlerine şöyle bir bakalım:
- Paralel illegal yapılarla mücadele (sanırız burada Cemaat ve KCK/PKK kastediliyor)
- Irak ve Suriye'de IŞİD ve diğer terör örgütleriyle mücadele, Türkiye'nin bu mücadelede uluslararası koalisyon içindeki konumu
- Suriye'deki savaş
- İsrail-Filistin ihtilafı, Libya ve Yemen'deki gelişmeler
- "Çözüm süreci", son dönemde yaşanan "provokatif olaylar" ve kamu düzenini ve güvenliğini koruma kaygısı
- Kuzey Kıbrıs'ta, Ege ve Akdeniz'de son dönemde yaşanan gelişmeler
- Afganistan'daki siyasal gelişmeler, Ukrayna ve Tunus seçimleri

Toplantıda "paralel yapı" meselesinin bir terör başlığı olarak Kırmızı Kitap'a alınması, peşmergenin geçişi için açılan koridor, Kobane gerginliği sırasında sivil giyimli askerlerin infaz edilmesi, Türk bayrağının ve Atatürk büstlerinin saldırıya uğraması ve Jandarma Komutanlığı'nın İçişleri Bakanlığı'na bağlanması gibi konularda bir gerginlik yaşandığına ilişkin kulis söylentileri de basına yansıdı.

Bunlar bir kenara...

Tunus AKP'sinin kaybetmesinin yarattığı gerginlik de, Cemaat'le mücadele de, çözüm süreci de MGK'nın gündemi...
Bu gündemde IŞİD'e atıf var ancak AKP'nin ABD'yle yaptığı tartışmaların merkezinde duran IŞİD'le Esad'ı eşitleme perspektifi MGK'dan çıkmamış.  

Burası AKP MYK'sı değil, Milli Güvenlik Kurulu ve anlaşılan AKP açısından en gerçek siyasi tartışma düzlemi burası.

Burada iç ve dış politika var...

HANGİSİ DAHA AMERİKANCI?
Bu tablodan, kimilerinin, ulusalcı TSK-Amerikancı AKP ikiliği sonucunu çıkarması olası... Aslında, ironik şekilde, tam tersi bir sonuca varmak da ihtimal dahilinde: Amerikancı TSK - ulusalcı AKP.

Emperyalizmin bölge hedeflerinde güçlü bir konum sahibi olmak konusunda hedef birliği olduğu çok açık olan bu iki aktörün, yukarıda belirttiğimiz bütünlüğü ve uyumu bozacak pozisyonlar aldığını iddia etmek şu an için çok erken ve yanıltıcı sonuçlara götürebilir. Aynı şekilde, hangi aktörün daha Amerikancı olduğu bahsini bırakalım başkaları tartışsın... 

Ancak; 
- Özellikle Suriye ve bölge politikaları bağlamında su yüzüne çıkan AKP-ABD geriliminin, 
- 2. Cumhuriyet'in yaşadığı ideolojik-siyasi krizlerin,
- Ve Kürt meselesinde yaşanabilecek yeni sorunların derinleşmesi, yukarıda AKP'nin başarı hanesine yazdığımız bütünlük ve uyum halini, bu hali yaratan "büyük tarihsel ittifaklar" zeminini sarsabilir.

Bir de şunu düşünelim: Sermaye sınıfının kısa vadeli çıkarlarıyla, uzun vadede yaşanabilecek sorunlar arasındaki açı... Çoğu kez bu açı, burjuva siyasetindeki gerilimlerin ana kaynağıdır. 

GÜNDEME GELMESİ OLASI SORU: DÜZENİN BEKASI MI, AKP'NİN BEKASI MI?
Yukarıda sayılanlar gözetilmeli ve, en son Kobane eylemlerinin ardından yardıma çağrılan, MGK'da en gerçek politik tartışmaların muhatabı olan ve hem ABD-NATO bağları hem de siyasi tarihimizdeki rolü herkesçe malum olan TSK dikkatle izlenmelidir. 

Net konuşmak için henüz çok erken... 

AKP bu krizleri aşmak için enstrüman zenginliği olan bir partidir.

Bölge politikaları konusunda, uzun ömürlü olmasa da yeni bir Amerikan Barışı sağlanması olasılığı hâlâ mevcuttur. 
Düzen siyasetinde AKP dışında gerçekçi bir alternatif şekillenmiş değildir. 

Özellikle AKP Türkiyesi'nin Türk Silahlı Kuvvetleri dağıtıcı ve yıkıcı olmaktan çok uzlaşma arayışındadır. Çok gerekmedikçe bütünlüğü dağıtıcı bir eğilim taşımayacaktır.

Öte yandan, Erdoğan'ın cumhurbaşkanı, Davutoğlu'nun başbakan olduğu bir Türkiye'de AKP'nin, ordu da de dahil olmak üzere bir dizi siyasi aktörü "Düzenin bekası mı, AKP'nin bekası mı?" ya da "Bölgede macera mı, güvenli sularda demir atmak mı?" gibi sorularla baş başa bırakması kimse için şaşırtıcı olmamalıdır.