Meydan Okuma: Özel olan politiktir, türbanı atmak da!

“Bak biz Galata kulesine çıkar, başörtülerimizi çıkarıp ‘Rüzgar saçıma değdi’ diye mırıldanırdık. Hatta yakın bir arkadaşımla 18 yaşımdayken birbirimize söz vermiştik; para kazanmaya başlayınca Küba'ya gidip şortla gezecektik. Yani 18 yaşındaki bir insanın aklına şort giymek için Küba'ya gitmek geliyorsa burada çok büyük bir masumiyet var. Uyuşturucu ticareti yapmayacağız yahu, şort giyip güneşte yanmak istiyoruz.” 1

***
Son günlerde sosyal medyadaki #10YearChallenge paylaşımları oldukça ilginç karşılaştırmalara sahne oluyor. Bunlardan belki de en ilgi çekici olanı yaşamının bir döneminde başörtüsü/türban kullanmış kadınların saçlarını açma deneyimleriyle karşımıza bir meydan okuma olarak çıkması oldu.

Bu meydan okuma pek çok kişiyi apansız yakaladı. 

Zira on yıllarca tam tersi hikayeler gündeme gelmişti. Başörtüsünden ya da türbanından dolayı okula gidemeyenler, derse alınmayanlar, sınava alınmayanlar ve hatta işten çıkarılanlar vardı.

Bıyıklı, erkek ve tükürükler saçan Türk sağının “mağduriyet söylemi” olanca cevvalliğiyle buraya yerleşti. Türbanın hangi ara bu kadar yaygın hale geldiğinden, nasıl da kolayca kimlik siyasetinin aparatı haline dönüştüğünden pek de bahsedilmedi. Devletlü olan, resmi, soğuk yüzüyle “türbanı yasaklayan”/küçümseyen iktidarın, okullarda din dersini zorunlu koşmasından, cemaatlere neoliberal cangılın meşru özneleri muamelesi yapmasından ve hatta kimi zaman “türbanıyla okuldan atılanı torpille işe almasından” da pek bahsedilmedi.

Tüm bunların üstüne AKP iktidarı geldi.

Başından beri “benim türbanlı bacım” sorunsalı vardı. Öyle ki yasal formülasyonuyla çözümü(örtünenlerin kamusal alanda istihdamı) 2013’e, AKP iktidarının 11. yılına denk düşse de “türbanlı bacı”; varoluşsal, kimlik belirleyen ve hegemonya inşa eden bir noktada oldu.

Daha fazlası oldu. 

Taşeron firmanın kadın işçileri “iş güvencesi” olarak türbana girmekte fayda gördüler. Amiri türbanlı olan devlet memuru, başını kapatmakta zorlanmadı. Velhasıl nerede bir meşruiyet ve tutunma arzusu varsa, nerede bir güvence arayışı varsa “kapanmak” normu gündemdeydi.

İşte tüm bunların üstüne sıra dışı biçimde “türbanını atan” kadınların hikayesi hayatımıza düştü.

Türbanı çıkarmak politik bir meydan okumadır!

Türbanını atan kadınlar bazı örneklerde “bu tümüyle kişisel” ya da “bunun siyasetle ilgisi yok” gibi açıklamalar yapsa da biz kadınlar, ezelden beri biliyoruz ki “kişisel olan/özel olan politiktir!”

Nitekim “açılmanın” ne kadar ağır bir faturası olduğunu, meydan okuyan kadınlardan öğreniyoruz. Ailesine mektup yazanlar, izini kaybettirenler, bu karar nedeniyle yıllarca konuşmamayı göze alanlar vs.

Bunlara bakıldığında “türbanı atma” kararının bilerek ya da farkında olmadan politik bir meydan okuma olduğu söylenebilir.

Zira örtünme, İslamda cinslerin tecridine ve kadının denetlenmesine dönük ağır bir ataerkil uygulamadır. Örtünme tecrittir, kadının cinsel nesneleştirilmesinin, kamusal alandan soyutlanmasının aracıdır. Örtünme zorunluluğu erkek egemen bir baskı biçimidir.

Tam da bu nedenle örtünmenin nedenleri toplumsaldır; baskıcı, ezici, aşağılayıcı ataerkil toplumsal dinamiklerdir.

Nasıl ki erkek şiddetini, kadın yoksulluğunu, düşük ücret ve istihdamı, İslami erkek çokeşliliğini, bekaret muayenesi yaptırmayı,   “bireysel nedenlerle” açıklayamazsak, “örtünme” de toplumsal dinamiklerin ötesinde tartışılamaz. 

Özeti mi?

Özel olan politiktir, türbanı atmak da politiktir!

Not:

1- https://bianet.org/1/20/194040-babam-acildigimi-duyarsa-kardesimi-de-universiteye-gondermez