Metalaştırma, mülksüzleştirme, siyasetsizleştirme

Oy sayılarıyla yatıp son dakika açıklamalarıyla kalktığımız günler. Belirsizlikler sürüyor. Çeşitli belirsizliklere, karmaşık süreçlere rağmen seçimle belirgin ve açık hale gelen olgulardan bahsetmek mümkün.

Öncelikle, aksini savunanlar da olmasına rağmen bu seçimle ortaya çıkan şey, AKP rejiminin bir çöküş eğrisi içine girdiğidir. AKP-MHP bloğunun “oy sayısı” olarak aslında gücünü koruduğu, düzen açısından pek de bir şeyin değişmediği iddiası en başta matematikle bağdaşmamaktadır. Ama onun da ötesi vardır.

“Türkiye’nin seçmen sayısı açısından sıralı ilk on şehri (İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Adana, Konya, Kocaeli, Mersin, Gaziantep) toplam seçmen sayısının tam yarısını oluşturuyor(…) Bu şehirler 1 milyon ve üzerinde seçmenin oy kullandığı merkezler ve Türkiye’nin ekonomik, toplumsal, kültürel ve dolayısıyla siyasal hareketliliğinin en yüksek olduğu şehirler. Beş yılda seçmen sayısının sabit olduğu varsayılsa bile ittifak partilerinin oy oranı önce 57.3’ten 51.1’e, ardından da 48.3’e düşmüş, erime düzenli hale gelmiş. Oy sayısı olarak toplamda 1 Milyon 600 bin kayıpla beş yılda neredeyse yüzde 9 civarında gerileme yaşanmış.”(1)

İstanbul’daki süreç ne olursa olsun bugün karşımızdaki, başkentini kaybetmiş bir devlettir, başkentini yitirmiş bir rejimdir. AKP-MHP bloğuyla temsil olunan “devlet partisi” ağır bir yenilgi almıştır.

Tüm bunlar bu kadar açıkken hala “AKP-MHP bloğunun gücünü koruduğu” yönündeki ezberin önümüze sürülmesinin anlamı nedir?

Evet “kimse kendini kandırmasın” bu ezberde bir konfor vardır. Konfor, savunma çizgisindedir, itidal arzularındadır, “düzene” olmadık akıllar, güçler vehmetmekten vazgeçilememesindedir. Yıllar yılı diline “düzenin restorasyonunu” dolayanın, “çöküşü” hayal bile edememesindedir konfor.

Aslında tam da burada başka bir ezber daha gündeme gelmektedir. Buna göre oylarda erime olsa bile kaybettiği yerlerde de “AKP felsefesi” kazanmıştır. Ezber neresinde denilecekse…

Eğer siyaset dediğimiz şey basitçe “söylem analizine”, siyasi söylemlerin haritalanmasına, ideolojik motiflerin keyfi biçimde karşılaştırılmasına indirgenecekse“AKP felsefesi” mutlak bir güç olarak kazanmaya devam edecektir.

Toplumsal dinamiklerin, grupların, güçlerin, maddi çıkarların ve özgül karşılaşmaların yer almayacağı bu türden bir “söylem analizinde” siyaset, semboller evrenine havale edilir. Buraya bakılırsa bir ucunda A. Türkeş’in öbür ucunda Deniz Gezmiş’in yer aldığı bir söylem dizgesi, post-truth, duygu ve üslup dizaynı vardır.

Diğer bir deyişle, analitik olarak siyasetin bu biçimde bulutsu diyarlara taşınması, “kitlelerden koparılması”, kitlelerin somut tepkilerinden, özlemlerinden soyutlanması, sözle, imgeyle ve sembolle tercüme edilir olması, materyalist olmadığı gibi baştan tırnağa somut çıkarlarla donamış bir rejim için fazlasıyla naif kaçmaktadır.

Diğer yandan “AKP felsefesi kazandı” ezberi, kendisini yalnızca bahsettiğimiz türde bir “söylem analizine” yasladığı için değil mücadeleyi a priori olarak reddettiği için de mahkum edilmelidir. Zira AKP’nin kaybettiği yerlerde, AKP felsefesinin kazanmaması mücadelenin konusudur.

AKP felsefesi gericilik kadar metalaştırma ve mülksüzleştirmedir.

Seçimin en önemli sonuçlarından biri yaşamın her yanının metalaştırıldığı, sermayenin büyük bir iştahla yeni mülksüzleştirme alanları keşfettiği büyükşehirlerde rejime tepkinin, AKP-MHP bloğuna tepkinin gün yüzüne çıkmasıdır. Tıpkı Gezi direnişi dinamiklerine benzer biçimde…

AKP yalnızca gericilik, cemaatler vs. değildir; AKP Kolin’dir, Kalyon’dur, Ağaoğlu’dur, Doğuş’tur, mega projelerdir. Olası yeni muhataplarıyla tüm bu yağmanın geriye çevrilmesi mücadele konusudur.

Şimdiye dek, çöküş başlamıştır dedik. AKP’nin kaybettiği yerlerde, gericiliğin ötesinde metalaştırma, mülksüzleştirme saldırısıyla kavga mümkündür, yeni olanaklar vardır/zorlanmalıdır dedik.

Son olarak…

AKP rejimi, 17 yılda 14 seçim yapmıştır. Rejimin en önemli araçlarından biri başından beri seçimler olmuştur. Hile, şaibe, gerçek…her şekilde seçim, en önemli meşruluk araçlarından biri olmuştur. Üstelik tek adam rejimiyle, kala kala tek “siyasete katılma biçimi” olarak beliren şey “oy kullanmaktır”. AKP’nin başkent dahil önemli kayıpları ve İstanbul krizi, bu geriye kalan tek hakkın da gasp edilebileceğini ya da eskisi kadar hoyrat biçimde gündeme getirilemeyebileceğini işaret etmektedir.

Daha açık ifade etmek gerekirse metalaştıran, mülksüzleştiren Rejim, tüm bunları yeni yol ve yöntemler bularak “siyasetsizleştirme” ile bütünleştirmek durumundadır. Bu rejim için yeni bir eşiktir…

1.https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/04/03/ezberleri-yavasca-yere-birakalim-lutfen/