Memnuniyetsizler

Boykotçular cumhurbaşkanlığı seçiminin “günah keçisi” ilan edildi. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Bahçeli, yavuz hırsız misali, seçimi boykot edenlere veryansın etti. Son olarak İşçi Partisi Genel Başkanı Perinçek de -proletarya adına- bunlara katıldı.

Boykotçular, kendileri gibi, “tıpış tıpış” gidip Ekmeleddin Bey’e oy atsaymış, Tayyip, en azından ilk turda seçilemezmiş. Tayyip’i boykotçular cumhurbaşkanı yapmış!

Kılıçdaroğlu’nu ve Bahçeli’yi geçelim; onlar görevlerini ifa ediyorlar. Ama solcu geçinip de,  bu seçim şaklabanlığına bir biçimde tepkisini gösteren kitleleri anlayamayanların mevcut toplumsal olgulardan ve süreçlerden koptuklarını düşünüyorum. Neden?

***

Çoğu zaman süreçlere aşırı kalıpçı ve yüzeysel bakıyoruz. Alttan alta ve farklı kanallarda akan, ama giderek birleşen dinamikleri göremeyebiliyoruz; çünkü bunlar yerleşik kalıplarımıza uymuyor, olması gerektiğini düşündüğümüz yollardan akmıyor. Örneğin kimimiz boykotçulara veryansın ederken, kimimiz beklenmedik kesimlerden Demirtaş’a giden oylarda büyük “zaaflar” görüyoruz.

Oysa bu seçimin ortaya koyduğu en önemli olgulardan biri çok geniş bir “memnuniyetsizler” (değerli arkadaşım Ogan Güner’in tanımı) kitlesinin varlığıdır.

Üç tür memnuniyetsiz vardı.

Birincisi, CHP ve MHP yönetimleri tarafından içine sokuldukları cendereye isyan ederek oy atmayı reddedenler, yani boykotçular. Tatilcileri, memleketine gidip dönemeyenleri, mevsimlik işçileri, MHP tabanının ilgisizlerini bir kenara koyuyorum; en az 3-3,5 milyon kişi bilinçli olarak seçimi protesto etmiştir ve bunların büyük bir kesimi CHP tabanıdır.

İkincisi, Kılıçdaroğlu’nun önerdiği gibi “tıpış tıpış” değil, lanet ede ede, ayak sürüye sürüye gidip Ekmeleddin’e oy verenler. Aslında bunlar da “potansiyel boykotçular”dır. Ekmeleddin’e oy veren CHP’lilerin üçte ikisinin, yani en az 7-8 milyon kişinin, bu biçimde oy kullandığı söylenebilir.

Üçüncüsü, boykotun Tayyip’e yarayacağını düşünüp, ama Ekmeleddin’e oy vermeyi de içlerine sindiremeyip, “sol tandanslı” diye niteledikleri Demirtaş’a emanet oy atanlar. En az 1,5 milyon kişilik bir kitle memnuniyetsizliğini bu biçimde göstermiştir.

Bilinçli olarak geçersiz oy kullananları da eklersek ne eder?  Yaklaşık 13-14 milyon kişi.

İşte karşınızda Haziran!

Örgütsüz mü? Evet. Öncüsüz mü? Evet. En soldakiler de dahil mevcut siyasal partilerin kalıplarına uyuyor mu? Hayır.

Ama Türkiye’de yaşanması olası ilerici dönüşümün en aktif tabanıdır bu kitle.

Devrimci, kitlelere gitmeleri gereken yönü gösteren trafik memuru değildir. Kitleler içindeki dinamizmi sezip, akabileceği kanalları onlarla birlikte yaratmaktır devrimcilik. Bunu yapmıyorsak sadece ahkâm kesiyoruz demektir.

Türkiye emekçilerinin, sözünü ettiğimiz Haziran kitlesini yönlendirebilecek somut siyasal araçları yaratmayı kafasını takmayan “sosyalist” örgütlenmelere ihtiyacı yok. Çünkü böylelerinden en az elli tane var.

Çuvaldızı kitlelere batırmadan önce iğneyi kendimize batıralım. Ortada bir zaaf varsa -ki vardır- o bizim zaafımızdır, kitlelerin değil.

***

Dahası da var: Bu 13-14 milyonluk kitle iki katına çıkma potansiyeli de taşıyor. Bu potansiyelin simgesi de Soma, işçi sınıfı yatakları. Ve varoşlar… En büyük tehlikeyi ve en büyük fırsatı iç içe barındıran kesimler…

Bu da bir başka yazının konusu olsun.