Mehmet de Emin, Biz de Eminiz: Kaybedeceksiniz

İzin verirseniz gündemi değiştireyim. Dünya Rakı Günü üzerinden “laikçi” hassasiyete dair birkaç eleştirel şey söylemek isterim.

Var böyle yazılar, hezeyanlar. Laiklik mücadelesinin demokrasi mücadelesindeki yerini silikleştiren, emeğin baskılanmasına karşı mücadeleyle laiklik mücadelesi arasındaki bağı göremeyen/görmek istemeyen hezeyanlar. Hepsini geçiniz. Sahalarında top çevirmeyi sürdürebilirler. Yanıtlarını hayattan, pratiğin öğrettiklerinden almışlardır.

-------

Bugün o pratiğe dair tek gündemimiz var: Gündemimiz Mehmet Emin’dir. Gündemimiz 16 yaşındaki lise öğrencisi Mehmet Emin’i Konya’da okul basarak dersten aldıranların diktacı karakteridir ve elbette buna karşı mücadeledir.

Gündemimiz Mehmet Emin’in “hırsız” sözünü bir hakaret olarak kullandığı yönündeki suçlama da değildir. Aksine, “Mehmet Emin “hırsız” dediği için okuldan apar topar alınarak tutuklandı” demek esas gündem değiştirmenin ta kendisidir. Hakaretse ve bu kadar çok kızdırıyorsa, bu suçu sokakta, meydanda, evlerde, sosyal medyada milyonlar işliyor.

Mehmet Emin’in apar topar gözaltına alınması, yani Mehmet Emin’in yaptığını diğer örneklerden ayırdeden şey, kabul edelim ki “hırsız” demesi değildir. Mehmet Emin küfür ya da ağır hakaret de etmemiştir. Kaldı ki hırsız suçlamasını hakaret olarak gören herkes için yol bellidir: Yargının önünü açar, yargıya müdahale etmez, kendisine çok güvenen suçlamalardan tüm bağımsız denetim yollarının işletilmesi sonucunda aklanarak çıkar. Mehmet Emin’i okuldan aldıracak ve cezaevine hemen gönderecek kadar pervasızlaşan diktayı kızdıran, bu değildir. Bunda netleşelim.

Ve konuyu saptırmayalım. Mehmet Emin’i okuldan aldıran, Kubilay’ın öldürülmesinin yıldönümünde, Konya’da bir lise öğrencisi olarak meydanlara çıkıp “Halkçı Liselier yeni Derviş Mehmetler’e izin vermeyecek” demesidir. İradedir, kararlılıktır, tam “kazandık” dedikleri anda beklemedikleri yerden parlamaya başlayan bu ışıldakların yarattığı korkudur. Mehmet Emin, “kazandık” dedikleri anlarda ortaya çıkan “kaybedeceksiniz” yazılı tabeladır.

------------

14 yaşındaki Berkin’in öldürülmesine “destan” diyenlerden söz ediyoruz. “Vicdan, değer” tartışması yapmaya gerek yok. Saldırı politik, saldırı polisiye, saldıran örgütlü. “16 yaşındaki çocuğu aldırmışlar” diyerek, 20-25 yaşındaki gençlerin aynı gerekçeyle alınacağı günleri haklılaştırmaya da gerek yok. Yaş, kuşak meselesi değil, saldıranın Türkiye’yi içine sokmak istediği kalıp zaten çocuklar üzerinden kendisini inşa ediyor ve etmek istiyor. Mehmet Emin üzerinden hepimize mesaj verilmiştir. Eğitimde, toplumsal hayatta, siyasal hayatta dinci dikta yapılanmasının karşısında kim durursa dursun bu olacak mesajıdır; mesaj “çocuklar”a değil; mesaj “gerekirse buna karşı çıkan çocuk da olsa ölür, gerekirse dersten alınıp tutuklanır” mesajıdır. Sertleşmenin “çocuk da olsa” diyen çekirdeği, korkularıyla karışık olarak hepimize bir tehdit olarak sunuluyor.

Bunun için bugün öğrenci tehdit altında, bunun için kadınlar tehdit altında, bunun için öğretmen tehdit altında, bunun için üniversiteler tehdit altında. Bunun için “kader”le ölüme terk edilecek milyonlarca emekçi tehdit altında.

Mehmet Emin’le sınırlı değil yaşananlar. Laik, kamusal, bilimsel eğitimden yana Eğitim Sen’li emekçilerin tarihsel mücadele birikimine karşı son aylarda diktanın yaptıklarını hatırlayın. Gezi’den bu yana sürgünleri, soruşturmaları hatırlayın. Çok geriye gitmemize de gerek yok. Cumartesi gününü, Ankara’da yaşananları hatırlayın. Laik eğitimi ve emekçi haklarını savunmak için Yatağan’dan Ankara’ya yürüyen binlerce Eğitim İş üyesi eğitim emekçisine yapılanları. Gaz, cop, dayak; yüzlerce öğretmenin gözaltına alınmasını hatırlayın.

“Bu sertlik neden? Bu sertleşme neye karşı?” diye sormayın. Gözaltına alınan laikliktir, gözaltına alınan aydınlanma, bilimsel eğitimdir, gözaltına alınan yoksul halk çocukları; gözaltına alınan laiklik mücadelesini sınıf mücadelesinin parçası olarak gören bu ülkenin emekçileridir. Gözaltına alınan, rejimin eğitimde başlattığı zorunlu dincileşme projesinin karşısında duracak herkestir.

Artık netleşelim: Türkiye’de korkan, korktukça saldırganlaşan bir dikta inşası var ve bu diktanın ideolojik çimentosu dinciliktir. O ideolojik çimentoyla mücadeleyi önüne gündem olarak koyan herkes, faşizmin en sert müdahalesiyle de karşılaşır ve karşılaşacak. Koymayanlarsa “tatlı su muhalefeti” olarak varlığını sürdürür, kendi dar zemininde. Dikta için “endişe verici” bile değillerdir.

Mehmet Emin’e dönelim o halde. Çünkü Mehmet Emin nezdinde okuldan alınan laikliktir, okuldan alınan Derviş Mehmetler’e laf uzatma iradesidir. Okuldan alınan bilimsel, aydınlanmacı eğitimdir. Okuldan alınan Teğmen-öğretmen Kubilay’dır. Mehmet Emin genç, kararlı, laik ve bilimsel eğitimin izinde bir öğrenci. Mehmet Emin’in arkasında olmakla çözülmez bu iş; zaman Mehmet Emin’in yanında olma zamanıdır. Zaman, Mehmet Emin gibi olma zamanıdır. Zaman diktaya karşı birlikte mücadele zamanıdır.

Mehmet Emin, Türkiye’ye biçilen gelecek elbisesine sığmayacağımızın iradi kanıtıdır. Zaman diktaya karşı mücadeleyle laiklik mücadelesini birbirinden ayırmadan, Mehmet Emin’in söylediği çizgide, “Halkçı” tutumlar, dirençler, yanyana gelişler ve çıkışlar örgütleme zamanıdır. Birleşik ve Haziranca bir mücadeleyi örgütleme zamanıdır.