Meksika’da Yucatan yarımadası Mayaların yaşadığı ve nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu bir yerdir. Mayalar, Aztekler, İnkalar ve diğer Güney Amerika halklarına dair anlatılan en büyük “öykü”lerden birisi de, intiharın yerel kültüre ait bir olgu olduğudur. Hatta düşünsenize, Mayaların intihar tanrıçası (Ixtab) bile vardır. Maya yerlileri, “cennete” ulaşmak için intihar ederler, sevdiklerine kavuşmak için intihar ederler, bu dinsel bir şeydir vs. vs. vs. Bu Kolomb sonrası anlatılan en büyük yalanlardan birisidir. Meksika’dakinden çok daha yoğun ırkçı saldırılara maruz kalan Guetamala halkı (ki çoğunluğunu Mayalar oluşturur) intiharın yerine gerilla mücadelesini seçmiş, inanılmaz işkencelere, katliamlara direnmiş ve beyazların diktatörlüğüne karşı eksikli de olsa barış mücadelesini kazanmıştır. Yapılan kitlesel katliamlardan en çarpıcısı, Maya köylülerinin üzerine böcek öldürücü ve diğer kimyasalların uçaklardan boca edilmesi, yakalanan devrimci Mayaların gözlerinin ve bazı uzuvlarının çıkarılması, kesilmesi ve yerlerine taş sıkıştırılarak köy köy canlı bir şekilde dolaştırılmasıdır.
Neyse konumuza dönelim. Meksika’da Mayaların yaşadığı Yucatan bölgesinde intihar oranı, Meksika ortalamasını tam iki katıdır. Ama Mayaların yoğun olarak yaşadığı, yıllardır her türlü yoksulluğun ve baskının içinde yaşayan Guetamalalı Mayalar arasında çok daha azdır intiharlar. Öte yandan ABD, Japonya, Rusya, Litvanya ve dünyada ilk sırada yer alan Canada’nın Nunavut (asimile edilmeye çalışılan İnuit Kızılderililerinin yurdu) eyaletinin oldukça gerisindedir. Ama yüzyılların masalı anlatılagelmiştir, Mayalarda intihar zaten kültürel bir olgudur, intihar ederek acılarından uzaklaşırlar, intihar tanrıçası Ixtab’ın mihmandarlığında sonsuz huzura ulaşırlar…
Beatriz Mireya Reyes-Cortes, Kaliforniya Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nde tamamladığı doktora tezinde bunu ters yüz eder,1 intiharın Mayalarda kültürel yatkınlığına bağlı olduğu fikrini ortadan kaldırır ve kronik yoksulluk, bağımlılık, sınıf eşitsizliğinin temel nedenler olduğunu ortaya koyar. Bu Inuitler için de böyledir, sosyalizmin çözülüşü sonrası Litvanya, Rusya ve diğer eski sosyalist ülkelerde de. İntihar öncelikle toplumsal bir olgudur ve sınıfsaldır. Guetamalalı veya Chiapaslı Mayalar belki çok daha yoksuldur, ama yıllardır örgütlü ve kitlesel bir mücadelenin içindelerdir, Meksikalı Mayaların aksine… Ve intihar oranları, ABD’ye göç eden Maya toplumu arasında çok daha fazladır…
Şimdi biraz geriye gidelim, Komünist Manifesto öncesine, 1846 yılına. Marx’ın az bilinen ve az okunan bir metnine bakalım. Türkçeye de çevrilen, Marx’ın kısa metni ve ona dair değerlendirmeleri içeren bir kitap, “İntihar Üzerine”.2 Bazı yorumculara göre Karl Marx’ın hümanist olduğu bir dönemi yansıtan oldukça ilginç bir metindir. Sonradan adli arşivcisi ve emniyet müdürü olan Jacques Peuchet’nun polis arşivi anılarını okur ve bunlardan seçtiği bazı kısımları, kendi yorumlarını çok az ekleyerek yayınlar. Tabii burada hem seçtiği kısımlar, hem de arada yaptığı yorumlar Marx’ın intihar olgusuna dair düşüncelerini Peuchet’ya söyletmek niyetini taşır. Peuchet, devrim sonrası dönemde Fransa’nın, olağanüstü çaresizlikle karşılaştıklarında kendi yaşamlarına son veren insanları günahkarlar olarak suçladığı halde, özgürleşmiş bir toplum olduğunu iddia eden ikiyüzlü ahlak anlayışına karşı bu çalışmayı yapmıştır ve Marx bundan büyülenir.3 Marx ve Peuchet için, intihar, hata bir toplumun daha çok da radikal bir dönüşüm ihtiyacındaki hasta bir toplumun semptomu olarak önemlidir. Her birey diğerlerinden tecrit edilmiştir, bir tür kitlesel yalnızlık içindedir, milyonlar arasında yalnızdır, insanlar birbirlerine yabancı ve düşmandır, bireye cellat ya da kurban olma seçenekleri sunulmaktadır. Kuşkusuz Marx bundan kurtuluşu zaten kapsamlı maddeci kuramı ile ortaya koyacaktır, ancak o yıllara dair bu metnin bulunması ve üzerinde durulması oldukça anlamlıdır.
Polis müdürü Peuchet’dan dinleyelim:
“Yıllık intihar sayısındaki artış, dün olduğu gibi bugün de olağan kabul edilse de, toplumumuzun kötü örgütlenmesinin bir belirtisi olarak değerlendirilmelidir. Özellikle, sanayinin durgun ve krizde olduğu dönemlerde, kıtlık ve karakış yıllarında, belirtiler salgına dönüşür”
Peki bu makalede yalnızca işçilerden mi söz edilmektedir, intihara sürüklenen işçi olmayan kurbanlar kimlerdir? Tabii ki kadınlar! Kadının ezilmesine karşı da Marx’ın imzasıyla basılmış en güçlü suçlamalardan birisidir:4
“Talihsiz kadın katlanılmaz bir köleliğe mahkum edildi ve bu köleliği dayatan Monseur M.’den başkası değildi. Üstelik bunu bir yanda medeni kanuna ve mülkiyet hakkına, bir yandan da aşkı sevgililerinin özgür duygularından koparak ve cimrinin hazinesine yaptığı gibi kıskanç kocaya karısını kilit altında tutma izni veren toplumsal şartlara dayandırmıştı; çünkü kadın, sadece adamın mülkiyetinin bir parçasıydı.”
Sermaye sınıfının mülkiyetinin bir parçası olan, “hayatın dudağımın ucunda” diye korkutularak çalıştırılan binlerce emekçi gibi. İş istemek için gittiği on işletmenin sekizinde seks talebiyle karşılaşan Afgan ve Suriyeli kadın mülteciler gibi. Örnekleri başka bir boyuta taşıyalım, KHK ile atılan, koca bir muhafazakarlığın ortasında tek başına kalan bir araştırma görevlisi gibi. Çocuklarına mahcup olan, okullar başlayınca bir çanta bile alamayan bir esnaf veya işçi gibi. Bu yazan araştırma yapan pek çok bilim insanının, araştırmacının altını çizdiği gibi intihar sınıfsaldır ama tek başına yoksulluk bunun nedeni değildir. Çaresizlik, toplumdan yalıtılmışlık veya toplumdan yalıtılma endişesi, beklentileri yerine getirememekten kaynaklanan stres, işsizlik korkusu, çocuklarına sevdiklerine mahcup olma endişesi ve benzerleri.
Çok mu somutluk üzerinden gidiyoruz. Yetmez, daha da devam edelim, gerçek somut gerçekliktir diyelim küreselleşmenin de etkisini işin içine sokalım. Bölgesel ve toplumsal eşitsizlikleri katlayarak artıran küreselleşmenin, örneğin Hintli çiftçilerin intiharları üzerine ne etkisi olabilir ki? 1997 yılında çiftliklerde, küçük toprak/çiftlik sahibi Hintlilerin intiharlarındaki artışın temeli son derece maddi, ama onu derinleştiren unsurlar aynı zamanda toplumsal ve kültürel. Denetimsiz bir ekonomi, üretim maliyetinin artması, çiftlik ürünlerinin fiyatlarının düşmesi, Cargill, Monsanto, Syngenta gibi şirketlerin Hindistan tarımını yönetmeye başlaması, bu şirketlerin tohumlarına bağımlılık, yoksulluğun katmerleşerek artmasını ve borçlanmayı beraberinde getirirdi Hindistan’da. Düşünsenize 1997 ile 2007 yılları arasında 200.000 çiftçi yaşamına son vermiş, iki yüz bin! İnsanlık dışı sıkı bir kast sisteminin olduğu Hindistan’da “statü”nüzün düşmesinin yarattığı aşağılanma, yalıtılmışlık, mahcup olma gibi etkenlerle birleştiğinde, kitlesel bir intihar salgını yaratılmış, emperyalist tekeller eliyle.5
Trajikomik bir gün “İntiharı Önleme Günü”…
10 Eylül, Dünya İntiharı Önleme Günü’ydü. Adı bile korkunç, düşünmesi bile ürkütücü, kabus gibi. Umutsuzluk, çaresizlik, çıkar yol bulamama, çöküş, yok oluş, varoluşun reddi, dayanamama, tükenme ve ölüm… Çağrıştırdıkları korkunç! Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2015 yılında Dünya’da 800.000 kişinin intihar sonucu öldüğünü bildiriyor ve bu sayının 2030 yılında bir milyonun üzerine çıkacağını öngörüyor. İntihar girişimleri ise bu sayıların yaklaşık 20 katı ve tabii intihar sonucu ölenlerin sevdiklerinin yaşadıkları acılar… Ortada Türkiye Psikiyatri Derneği’nin tanımıyla “ciddi bir halk sağlığı problemi” var…
Bir insan neden intihar eder diye sorabiliriz. Ama bir işçi neden intihar eder diye sorduğumuzda konunun bir sağlık ve güvenlik başlığı veya işçi sağlığı ve iş güvenliği başlığı olduğunun, olması gerektiğinin de altını çiziyoruz.
Ayrıca tersinin de altını çiziyor, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin yalnızca işyeriyle kısıtlı olmadığını da vurguluyor konuyu toplumsal boyutuyla incelemeye çağırıyoruz.
Düşünsenize, 2017 yılında 89 işçi intihar etmiş. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, raporuna göre 2013 yılında en az 15 işçi, 2014 yılında en az 25 işçi, 2015 yılında en az 59 işçi, 2016 yılında en az 90 işçi, 2017 yılında ise en az 89 işçi işyeri içinde intihar ederek yaşamını yitirdi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi 2016 yılında, önceki üç yılı kapsayan ‘işyerinde yaşanan’ ve ‘işe bağlı intiharları’ ele alan bir rapor hazırlamıştı.
Raporda en önemli üç intihar nedeni olarak borç, mobbing ve işsizlik net bir şekilde ortaya koyuluyordu. Tek başına yoksulluk değil. Borcun, mobbing diye kısaltıverdiğimiz işyeri merkezli baskının ve işsizliğin yarattığı onlarca endişe, korku ve stresin bileşkesi bu dünyadan kaçmak olarak tezahür ediyor.
Sermaye düzeninin yarattığı eşitsizlikler, emek gücünün hatta bizatihi emekçinin bir mal gibi alınıp satılması, maddi temel üzerinde yükselen sınıfın görünmeyen acıları. Eğer intihar sınıfsal diyor ve daha iyi anlamak istiyorsak, işçi sınıfının yalnızca ekonomik bir sömürüye tabi olduğunu ve düşük ücretle yaşamak zorunda bırakıldığından ibaret olan bilgimizin yetersizliğinin altını çizmek zorundayız.6 Kendisine ismiyle hitap edilirken başkalarına bey demek zorunda kalan mavi yakalı işçi de, yüksek lisansını bitirdikten sonra bilgisayar başında veri girişi yaparken zevzek patronunun aşağılamalarına maruz kalan finans çalışanı da, aylardır ücretini alamadığı halde işyerinde patronunun hakaretlerini sineye çeken tekstil işçisi de yalnızca emek güçlerini değil, aynı zamanda onurlarını da satmak zorunda kalıyorlarsa bu düzen değişmelidir. Yaşadığımız intiharlar bir trajediye ve aynı zamanda insanın onurunun ne kadar değerli olduğunu göstermektedir. İnsan onuruna yakışan bir düzen bizim ütopyamız değil, somut gerçekliğimizdir…
Kaynaklar
1. Reyes-Cortes, B. M. (2011). Adoring Our Wounds: Suicide, Prevention, and the Maya in Yucatán, México (Doctoral dissertation, UC Berkeley).
2. Marx, Karl, İntihar Üzerine, Derleyenler ve Çevirenler Barış Çoban, Zeynep Özarslan, Yeni Hayat Kütüphanesi, 2006
3. İntihar Üzerine Kitabı İçinde, Abbie Bakan tarafından yazılan “Yabancılaşma Üzerine” bölümünden, s.52-54
4. İntihar Üzerine Kitabı İçinde, Michael Löwy tarafından yazılan “Alışılmadık Marx” bölümünden, s.42-43
5. https://sendika63.org/2018/04/hintli-ciftciler-neden-intihar-ediyor-ve-bu-trajediyi-nasil-durdurabiliriz-vandana-shiva-484791/
6. Sennet R, Cobb J., Sınıfın Gizli Yaraları, Heretik Yayınları, 2017