Marías'ı seviniz...

Epey bir zaman önce bir arkadaşım Marías okuduğumu görünce 'Marías yazısı bekliyoruz,' demişti. Bu yazıyı yazabilmek için günler boyu klavyenin başında hop oturup hop kalktığımı belirtmeliyim. Yazı hususunda beklentiyle karşılaştığımda kendimi pek iyi hissetmediğim, eserin hakkını verip veremeyeceğimi bilemediğim, dahası beklentiye yanıt verip vermeyeceğinden çekindiğim anlar olur. Klavyenin başındayım, saat gecenin ikisi ve inanın Marías'la başım dertte.

Avrupa'da büyük bir saygınlığa sahip olan 1951 doğumlu İspanyol yazar ilk hikȃyesini 14, ilk romanını 19 yaşında yayımlamış ama 40'ına kadar özgün bir eseri yayımlanmamış. İngiliz Dili ve Edebiyatı eğitimi alan ve tam bir Shakespeare hayranı olan  Marías bu dönemi pek çok yapıtı İspanyolca'ya kazandırmakla geçiren yetkin bir çevirmen. Eserleri neredeyse tüm dünya dillerine çevrilen, çok sayıda ödül kazanan, İspanya Kültür Bakanlığı tarafından verilen Narrativa Ulusal Ödülü'nü "Kurumsal ödüllere her zaman olumsuz yanıt veren biri olarak biliniyorum. Kabul etmiyorum, çünkü babam (Julian Marías) dahil benim hayran olduğum birçok yazar asla resmi bir ödül almadılar. Bu veya başka bir hükümet tarafından kayrılmış bir yazar olarak görülmek istemiyorum,” diyerek geri çeviren yazar; kelimenin tam anlamıyla bir dil ustası.

İşlediği konu klasik, karakterler sade olsa da olay örgüsü oldukça gizemli ve merak uyandırıcı, üstelik okurun karakterlerle birlikte düşünmesine, sorgulamasına, düşlemesine yol açacak fikir zenginliği söz konusu. Yazarın sesini değil düşüncelerini, modern insanın gelgitlerini, dahası aynadaki suretinizi dinliyormuşçasına okursunuz eserlerini. Marías'ı okumak meşakkatli; uzun düşünceler silsilesi ile zihinsel serüvenini kurduğu upuzun ve uyaklı cümlelerle takip edebilmek zahmetli. Hele benim gibi takıntılı bir insansanız romanları ard arda okuyup çok daha kolay çıldırabilir, yine de karşılığında büyük bir haz alabilirsiniz.

María Dolz'un her sabah işe gitmeden önce kahvaltı ettiği kafede hayranlıkla izlediği evli bir çifti gözlemlemeye başlamasını, bir süre sonra adamın bir meczup tarafından öldürüldüğünü öğrenmesiyle kendiliğinden gelişen bir ilişki sayesinde cinayetin ayrıntılarından haberdar olmasını konu edinen "Karasevdalılar"da "Her şeyin yargılanması veyahut bilinmesi gerektiği o zamanlarda değiliz artık; bugün o kadar cinayet işleniyor ki failleri bilinmediğinden ne sonuca bağlanıyor ne de failleri cezasını buluyor. (...) Belki de yüzyıllar boyudur sadece ve sadece tebaaların, fakirler ve mülksüzlerin işlediği suçlar cezaya tȃbi olmuş ve istisnalar kaideyi bozmamak kaydıyla, yüzeysel ve muğlak kavramlarla konuşmak gerekirse kudret sahibi ve zenginler cezadan muaf kalmıştır," (Marías 2015: 191) cümlelerini okuyunca yaşadığınız topraklarda işlenen cinayetleri anımsayarak kahrolursunuz.

Bir intihar sahnesiyle adım attığınız "Beyaz Kalp"te, kırk yıl önce yaşanmış trajik bir olayı nakleden, olay anında henüz doğmamış olan Juan'ın zihinsel serüveni ile duygusal gelgitlerini izleriz. Ölen kadın o sırada Juan'ın babası Ranz'la evli olan teyzesi Teresa'dır. Juan evlilik müessesine adım atınca evlilik kurumunu irdelemeye, buna bağlı olarak da zamanla geçmişi araştırmaya başlar. Dört dilde simültane tercümanlık yapan, sözcükler ve etkileri üzerine epeyce kafa yoran Juan'ın babası hakkında öğrendikleri ilelebet onu suç ortağı yapacaktır. "Ve gerçekten de asla çevrilmeyen şeyler yalnızca asla söylenmeyen ve dile getirilmeyen şeylerdir," (Marías 2016: 38) ve "Susmak ve konuşmak geleceğe müdahale etmenin yollarıdır," (Marías 2016: 189) derken geleceği nasıl biçimlendirebileceğinizi düşünmeye başlarsınız.

"Hiç kimse bir gün kollarında yüzünü bir daha asla göremeyeceği fakat adını hiç unutmayacağı bir kadının cesedini tutacağını aklından geçirmez. Sürekli yaşanmasına rağmen, nedense birinin en uygunsuz zamanlarda, üstelik hiç beklemediğimiz bir şekilde yanı başımızda öleceği aklımızın ucundan geçmez," (Marías 2016: 7) sözleriyle başlayan "Yarın Savaşta Beni Düşün"; Victor'ın yeni tanıştığı evli bir kadın olan Marta'nın akşam yemeği davetini kabul edip kocası yokken evine gitmesini fakat kadının aniden rahatsızlanıp adamın kollarında can vermesini, Victor'ın iz bırakmadan ortamı terk etmesine rağmen yaşadığı çelişkilerin esiri olmasını konu edinir. Victor'un yaşadıklarından yola çıkılsa da söz gelimi  "Her şey aslında bütünüyle değişmiş ya da tepetaklak olmuşken hiçbir şeyin değişmediğine, her şeyin aynen eskisi gibi olduğuna inanmak kabul edilebilir bir şey değildir ve bu şekilde geçirdiğimiz o süreç, sonrasında bize hakikaten tahammül edilemez gelir," (Marías 2016: 159) cümlelerini okurken bu topraklarda hayatlarımızın nasıl alt üst edildiğini en derininizde hissedersiniz.

Evet, Marías'ı okumak meşakkatli; uzun düşünceler silsilesi ile zihinsel serüvenini kurduğu upuzun ve uyaklı cümlelerle takip edebilmek zahmetli, yine de daha ilk satırlarından güç olmasına karşın dili ve üslubuyla okuru kavrayan romanlarında kimi sahneleri kamerayla kayıt etmişçesine en ince ayrıntısına kadar yakalayacak biçimde tasvir eden Marías'ı seviniz. 

 


* Karasevdalılar, Javier Marías, Çev: Saliha Nilüfer, YKY, Mayıs 2015.

* Beyaz Kale, Javier Marías, Çev: Bülent Kale, YKY, Mayıs 2016.

* Yarın Savaşta Beni Düşün, Javier Marías, Çev: Seda Ersavcı, YKY, Eylül 2016.