Laiklik kavgası ve dayanışma

Cumartesi günü İstanbul’da farklı noktalarda Laikliği Kazanacağız bildirisi dağıtan Hazirancılara yönelik polis saldırısı ve gözaltılar büyük bir tepkiye yol açtı. Hemen ertesi gün ise, tüm Türkiye’de binlerce Hazirancı aynı bildiriyi dağıtmak için sokaklara çıktığında, Eskişehir’deki yoldaşlarımız da yine polis saldırısına maruz kaldılar ve gözaltına alındılar.

Yoldaşlarımız artık aramızda, ancak AKP/Saray Rejimi’nin ülkemizi fiili bir şeriat düzenine iteklemek yönündeki çabalarının devam edeceği, Türkiye’de bir türlü teslim alınamayan ilerici ve aydınlanmacı damarın kurutulması için ne gerekiyorsa yapılacağı açık olmalı.

O halde, Türkiye’de laiklik mücadelesine dair, yaşanan saldırı ve gözaltılar ile ardından gelişen devasa tepkiden hareketle kimi sonuçlar çıkarmak, böylece kimi noktaları bir adım daha berraklaştırmak gerekiyor.

***

Öncelikle, Türkiye’de laikliğin eşitlik-özgürlük mücadelesindeki yerini tayin ederek başlayalım. AKP/Saray Rejimi’nin laiklik düşmanlığı ile sermaye uşaklığı yazı ile tura gibidir ve birbirinden koparılması mümkün değildir. AKP’ye karşı mücadeleyi ayrı bir kulvar, kapitalizme karşı mücadeleyi de bir başka kulvar olarak değerlendiren ve politik hattını bu hayali ayrıma dayandıran hiçbir stratejinin geçerliliği yoktur. Dolayısıyla, laiklik için yürütülen mücadele, Türkiye’de sermaye egemenliğini yıkma mücadelesinin ihmal edilemez basamaklarından biridir.

Teorik olarak böyle olana, bir de güncel siyasetten türeyen somutu eklemek gerekiyor. Türkiye’de AKP/Saray Rejimi olağan bir burjuva hükümeti olmanın ötesine geçmiş, sermaye düzeninin yeni kurucu temeli haline gelmiştir. Daha açık bir deyişle, her sermaye egemenliği kendisini bir siyasal-ideolojik kabuk içine gömmeye uğraşıyorsa, Türkiye’de kapitalizmin gömülmeye uğraştığı kabuk, artık, AKP/Saray Rejimi tarafından temsil edilmektedir.

Sonuç olarak, AKP/Saray Rejimi’nin düşmanlığıyla karşı karşıya kalan ve çok geniş bir toplumsallığın beklentisini yansıtan laiklik başlığı, hem teorik hem de siyasal açıdan sosyalizm ve devrim programının başta gelen maddelerinden olmak durumundadır.

Cumartesi günü saldırıya uğrayan ve gözaltına alınan yoldaşlarımız için gösterilen kendiliğinden tepkinin büyüklüğü ve yoğunluğu, Haziran’ın AKP/Saray Rejimi ve sermaye düzenine karşı mücadelesinde doğru ve güncel halkayı yakaladığının en açık kanıtıdır.

***

Sadece laiklik talebi değil, aynı zamanda laiklik için kavga.

Zira laiklik için mücadelenin hayati niteliği ile geniş bir toplumsallığın taleplerini yansıtıyor oluşu, laiklik mücadelesine girişmenin sorumluluğunu da açığa çıkartmalıdır. Sorumluluktan kastımız, böylesi hayati ve milyonlarca yurttaşın gündelik hayatını belirleyen bir başlıkta yürütülecek mücadelenin, dostlar alışverişte görsün tarzında yürütülemeyeceğinin görülmesidir.

Bugün AKP/Saray Rejimi’nin doğrudan saldırısı altındaki laiklik için yapılacaklar, göğüs göğüse bir mücadeleyi şart koşmaktadır. Böyle bir mücadelenin zorlukları, riskleri, bedeli bellidir. Ancak laiklik mücadelesinin gerçek bir kavga olduğunun, iktidardaki yobaz takımının canını yaktığının, egemenlerin planlarını bozma tehlikesi taşıdığının doğrudan kanıtı da bu saldırıların bizzat kendisidir. 

Nitekim, Cumartesi günü tanık olduklarımız, Türkiye’de geniş bir toplumsallığın, AKP’nin bu saltanat düzeninden kurtulmak için fırsat arayan halk dinamizminin laiklik talep etmenin ötesinde, laiklik için kavga etmenin yollarını da aradığını işaret etmektedir. Cumartesi günü açığa çıkan devasa tepkinin ardında laikliğin lafla, sözle değil, sokakta, iktidarın tam karşısında, göğüs göğüse kavga ederek kazanılacağına olan inanç da yer almaktadır.

***

Sadece göğüs göğüse de değil, aynı zamanda omuz omuza mücadele.

Laiklik başlığındaki bir kavganın, Türkiye’nin tüm ilerici ve aydınlanmacı birikimini ilgilendirdiği ne kadar açıksa, bu birikimin olabilecek tüm zeminlerde bir araya gelmesi ve birleşik bir mücadele hattında örgütlemesi gerektiği de o denli açıktır haliyle.

Sosyalistlerin öncü ve merkezi güç olduğu bir zeminde toplumsal dinamiklerin bir araya gelmesi ve böylece AKP/Saray Rejimi karşısındaki tüm ilerici çabaların ortak bir hedefe yönlendirilmesi, altını çizmekten yorulmadığımız birleşik mücadele perspektifinin ta kendisidir. Dahası, bir yanıyla, Gezi de bu ortak mücadele pratiğinden başka bir şey değildir.

Cumartesi günü yoldaşlarımızın gözaltına alınmalarına gösterilen tepkinin niteliği ve bu tepkiyi gösterenlerin çeşitliliği, ortak hedefler ve talepler geliştirildiğinde bir araya gelebilecek gücün büyüklüğünü de göstermektedir. Bu gücü büyütmenin değil de küçültmenin yollarını arayanların, AKP/Saray Rejimi’ne hizmet ettiklerinden kuşku duymak için neden yoktur.

***

Özetle, Cumartesi günü Hazirancılara yönelik polis saldırısı ve gözaltılar ile buna karşı sergilenen dayanışma dalgası, ilk anda görünenden daha fazlasını işaret etmektedir ve bunların kavranması kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Türkiye’de AKP/Saray Rejimi’ne karşı mücadelenin hayati ve öncelikli gündemlerinin başında laiklik gelmektedir.

Ülkemizin emekçi halkının farklı kesimleri arasında bir ortak zemin ve mücadele kulvarı olarak inşa edilebilecek en güncel başlık laikliktir.

Türkiye’de çıkış yolu arayan milyonlarca yurttaş, laiklik için gerçekten kavga eden, laikliği sokaklarda, meydanlarda savunan, baskılara ve yasaklara rağmen alanlarda kazanmaya çalışan bir mücadele pratiğine teveccüh göstermektedir.

Ve Türkiye’de laiklik derdi olan çok geniş bir toplumsallık, böylesi bir kavganın dayanışma içinde, omuz omuza verilmesini, bunun için birleşik mücadele zeminlerinin güçlendirilmesini ve genişletilmesini arzu etmektedir.

Cumartesi günü muazzam bir tepkinin ortaya çıkmasına neden olan fotoğraflardaki yoldaşlarımız, bu ortaklığın, dayanışmanın timsali olarak hafızalara kazınmıştır.

O fotoğraflar, yıkılan değil ayağa kalkan Türkiye’yi göstermektedir; cesaret ve dayanışma ile ayağa kalkmanın yolunu ve tarzını göstermektedir.

Dayanışma, bir tür yardımlaşma olmayıp, ortak düşmana karşı ortak hedefler, talepler, ortak bir kimlik ve kültür üretmekse, laiklik, bu dayanışmanın, hedef, talep, kimlik ve kültür olarak üzerinde kurulabileceği en verimli topraktır.