Küba’ya dair birkaç nokta

Öncelikle Küba’ya bakarken “eyvah düşüyor” tedirginliği ile “bir şey olmaz” rahatlığı arasından çıkmayı ve daha soğukkanlı ve objektif bakmayı öneriyorum. Bunun nedeni, bir yönüyle, ne kadar ayrıntılı ve yakından bakılırsa bakılsın, günümüzde kimsenin Küba’ya sosyalizm adına uzaktan not veremeyeceği ve böyle bir meşruiyete sahip olamayacağı gerçeğidir. Tavizleri ileride geri almak da mümkündür, daha olumsuz bir rotaya yöneltmek de… Ve hangisinin gerçekleşeceğini öngörmek mümkün değildir ve tayin edici olan kuşkusuz mücadelenin kendisi olacaktır.

Meselenin kendi ülkemizdeki mücadele ile bağlantısı konusunda ise, Küba’daki olası gelişmeler bağlamında şunu söyleyebiliriz: Küba’da gelişmeler ne yöne giderse gitsin, Türkiye’de sosyalizmin anlatılmasında Küba’daki güncel gelişmelerin (geçmiş ve tarihsel olanlar değil) tuttuğu yer ve koyduğu katkı önümüzdeki yıllarda büyük olasılıkla azalmak durumunda kalacaktır.

Küba’ya dair birkaç ay önce yazdığım ön değerlendirmede, ideolojik mücadelenin ve bunun bir parçası olarak da güncel sosyalizm deneyimlerine atıfta bulunmanın yerine değinmiştim. Bu yerin Türkiye’deki güncel siyasal mücadelenin önüne koyulamayacağını ve her durumda buzkıran konumunda olan güncel siyasetin açtığı alana yerleşmesi gerektiğini ifade etmeye çalışmıştım. İşte bu bağlamda dahi topluma seslenmede Küba’nın artık daha az yer tutmak zorunda kalacağını düşünüyorum.

Önümüzdeki aylarda Küba’daki gelişmelere dair daha ayrıntılı değerlendirmeler yapmak istiyorum. Bu yazıda ise şimdilik yukarıda öne sürdüğüm görüşe zemin oluşturan bazı noktalara işaret etmekle yetineceğim:

- Öncelikle ABD’nin “normalleşme” adımı esasen çok şaşırtıcı sayılmamalıdır. Küba’nın uzun zamandır talep ettiği bu adımın sinyalleri Obama yönetiminin ilk günlerinde yapılan açıklamalarda verilmişti.

ABD’nin bu adımı neden attığı ise bazı tartışmalara konu olmaktadır. Küba’nın ablukaya karşı her alanda yıllardır yürüttüğü mücadele kuşkusuz burada belirleyici bir etkiye sahip. Ancak bilindiği gibi bir o kadar önemli olanın, ABD’nin Rusya ve Çin’in Latin Amerika açılımlarıyla rekabet etme hedefi olduğuna dair yorumlar da bulunuyor. Daha önce ifade ettiğim gibi Obama yönetimi bir süreliğine farklılaşmış bir ittifaklar politikasına gideceğini ilan etmiş ve bunu uygulamaya başlamıştır. Küba adımı da bunun bir parçası olarak görülebilir.

- Küba’nın sağlık ve eğitim alanındaki üstünlüğü kritik olmakla birlikte, önümüzdeki süreçte bunun yeterli olmayacağı ve daha genel bir ekonomik iyileşmeye olmadan devam etmenin oldukça zor olduğu anlaşılıyor. Bu başlıkta Raúl’un Aralık ayında mecliste yaptığı "Küba'da Sosyalizm devam edecek” başlıklı kapsamlı konuşmasındaki şu ifadelere dikkat çekmek istiyorum:

“Daha önce açıklandığı gibi, GSYİH önceden planlanan oranın altında, yüzde 1,3’lük bir artış göstermiştir. Bunun nedeni, yılın ilk yarısında yurt dışından beklenen gelir düzeyinin yakalanamaması, olumsuz hava koşulları ve ekonomi yönetimi konusundaki iç yetersizliklerden kaynaklı olarak önemli mali kısıtlarla karşı karşıya kalmış olmamızdır.”

Uzun yıllar sonra en düşük düzey, 2010’da yüzde 1,4 büyümeyle gerçekleşmişti ve geçtiğimiz yıl bunun bile altına düşülmesi çok önemli bir sorun kaynağıdır. Dolayısıyla bunu görmezden gelerek “Küba bu haliyle çok güzel, keşke hiç değişmese ve aynen böyle kalmaya devam etse” şeklindeki romantik yaklaşımının bir karşılığı bulunmuyor. Küba mevcut haliyle devam etmekte oldukça zorlanıyor.

- Küba’da büyük işletmeler devlet mülkiyetinde kalmaya devam etmekle birlikte bir dizi önemli değişikliğe gidilmektedir. Aynı konuşmadaki şu bölüm bunun ne olacağını özetliyor:

"Diğer adımlar arasında, Sosyalist devlet mülkiyetindeki işletmelerin özerkliğini artırmak amacıyla toplumsal hedeflerini genişletme ve esnekleştirme konusunda bir karar alınmıştır. Bu işletmelere Devlet tarafından verilen görev yeniden tanımlanmıştır ve ürünlerini pazarlamaları için gerekli yetki verilmiştir."

- Yukarıdaki iki nokta bilindiği gibi uzun bir zamandır “Küba Çin modeline mi geçiyor?” sorusunu tartışmaya açmıştır. Bu tartışmaların ortasında Küba Komünist Partisi ve Çin Komünist Partisi’nin geçtiğimiz Eylül ayında “Kalkınmada komünist partinin rolü” başlıklı ortak bir teorik seminer düzenlemesi, tartışmaların o kadar da temelsiz olmadığına işaret etmektedir.

Küba-Çin ilişkilerinin bir siyasi ve ekonomik ortaklığın ötesine geçmesi ve kısa vadede olmasa da, ileride bir model ortaklığına yönelmesi şimdilik ihtimal dışı görünmemektedir. Bu açıdan Küba’da en kötü senaryo olan olası bir kapitalist restorasyonda, dış dinamiğin ABD’den çok Çin’den kaynaklanması ihtimal dahilindedir. Ancak yukarıda ifade ettiğim gibi tayin edici olan mücadelenin kendisi olacaktır ve şimdilik kesin yargılarda bulunmak doğru olmayacaktır.

Bütün bu ihtimalleri takip etmeye ve emperyalist kuşatma ve piyasa güçlerinin saldırısı karşısında Küba emekçi halkının ve Kübalı komünistlerin yanında olmaya devam edeceğiz.